Dün gece Regaip kandiliydi. Bugün üç ayların başlangıcı olan recep ayının birinci günü. Regaip: Rahmet, af ve bağışlanmanın çok olduğu gece anlamına gelir. Bu gece niyetlerimizi düzelterek kendimize yeni bir yol edinmek için karar verdik. Tevbe ettik. Rabbe sığındık. Rabbimizden başkasına sığınamayacağımızı idrak ettik. İdrakimize bu kararı okuttuk. Hz. Peygamber (s.a.v.) "Allah'ım! Recep veşabanı bize mübarek kıl ve bizi ramazanaulaştır" diye dua ederdi. Üç aylara girdik. Recep ve şaban aylarından sonra ramazana gireceğiz. Aslında bu üç ay, hayatı yeniden hesap etmek için bir fırsattır. Ahdimizi, vefamızı, sözümüzü, kararımızı yenilemek için imkânımız var. Günahlarımız bizi üzmeli ama ümitsiz kılmamalıdır. Çıkış kapısı var elbette. Tevbekârları Yüce Rabbimiz sever. Hatta günahından tevbe eden günahkârın bu kararlılığı Yüce Rabbi sevindirir. Allah, meleklere de bu kulunu örnek gösterir ve "Bu kulum bir Rabbi olduğunu bildi vebeni hatırladı" buyurur. Hadi hep beraber tevbe sokağına çıkalım. Caddelerimizi, sokak, şehir ve evlerimizi tevbe ile yıkayalım. Beraberce zikrimizi, duamızı, kararlılığımızı yenileyelim.
KALBİ ZAHİD OLANLAR
Zühd, dünyanın süs ve şatafatından uzak durmak olarak nitelendirmiştir.
Tasavvuf erbabının istediği de böyle bir hale bürünmektir. Dış görünüşte zahid olmak ile, iç âleminde zahid olmak elbette farklıdır. Nice dışı hırpani, dağınık insan vardır ki halk nazarında zahid sayılır ama, iç âleminde kibir ve riya halindedir. Nice dışı süslü ve güzel görünen vardır ki, halk arasında ehli sefa gibi görülür ama içi Allah'la beraberdir. Burkani der ki; bir gün İbn-i Semun'a şöyle sordum. Sen insanları zühde -dünyadan uzak durmaya çağırıyorsun ama en görkemli ve zengin elbiseler giyiyorsun. Bu nasıl oluyor?
Şöyle dedi: Seni Allah'a yakınlaştıracak her şeyi yap. İç âleminde zahid ol, dış âlemindeki görüntüne aldanma. O zaman halin Allah'la bir olur. Ne giydiğine bakma. Maverdi der ki: Ebul Hasan Kazvini'nin arkasında namaz kıldım. Çok görkemli, özel dikilmiş güzel bir gömlek vardı üzerinde. Kendi kendime dedim ki; hem zühdden bahseder ve hem de böyle giyinir. Selam verince, içimden geçeni okumuş olacak ki, bana döndü ve şöyle dedi:
Sübhanellah! Güzel ve gösterişli gömlek Zühdü bozmaz. Cüneyd-i Bağdadizühdü; dünyayı kalptençıkarmak olarak tarif eder. Fudayl zühdü şöyle tanımlar: Helali arzu etmektir. Şıbli ise şöyle der:
Zühd, kalbi eşyadan, eşyanın Rabbine çevirmektir. Bestamlı Beyazıdder ki; Mekke'de Kâbe'ninduvarına yapışıp ağlayanbirini gördüm. Dış görünüşüZühd ve takva iledoluydu. Allah (c.c) kalbinebeni muttali kıldı.
Baktım, kalbi dünya ile beraberdi.
Müzdelife'de ticaret yapan, oturup tartan ve altın ile gümüşle meşgul olan bir genç gördüm.
Kendi kendime dedim ki;
Sübhanellah! Bu adam hacca gelmiş ama kalbi ve eli para ile meşgul. Dış görünüşüyle dünyanın tam ortasında. Kendime öyle dedim. Allah (c.c) beni onun da kalbine muttali kıldı. Baktım, iç âlemi Allah'la beraberdi.
Kalbi Allah'taydı.
HZ. PEYGAMBER'İ (S.A.V.)BEKLEYENLERDEN...
Yemenli bir delikanlı, adı Haris.
Babasıyla hacca gider. Tavaftan sonra Mina'ya çıkar (İslam'dan önce de Mekke ve civarındaki mekânlarda yaşayan Araplar Kâbe'ye hacc niyetiyle giderlerdi. Çıplak tavaf yapar ve alkış tutarlardı. Biz o dönemdeki hacca, cahiliye dönemi haccı deriz. Hz.
Peygamber'le (s.a.v.) başlayan döneme de İslam haccı deriz.) Bundan sonrasını, Haris'ten dinleyelim:
Mina tepelerinden birinde birinin hacca gelenlere bir şeyler anlattığını gördüm.
Bazıları dinlerken bazıları ise kendisine tepki gösteriyordu. Yanaştım ne oluyor diye:
Yüzü son derece güzel ve düzgün olan o kişi Allah'ın birliğine çağırıyor. Halkın bir kısmı ise O'na saldırıyor veya onu hırpalıyordu.
Bu hal bütün bir gün devam etti. Nihayet akşam halk dağıldı. O kişinin yüzü kanrevan içindeydi. Vücudunda ezikler vardı.
Ben ona merakla bakarken, elinde su kabı ve bez olan bir genç kız çıkageldi. Ağlayarak o kişinin yüzündeki kanları silmeye başladı.
Ağlayan ve genç kızı teskin eden o kişi şöyle diyordu: "Korkma kızım! Babanabir şey olmayacak. Allah babanı koruyacaktır." Ben merakla oradaki bir Mekkeliye sordum:
"Kim bu adam? Bu kız kim, ne oluyor?" Mekkeli şöyle dedi: Bu gördüğün yaralı kişi Muhammed'dir. Bu genç kız, kızı Zeyneb'dir. Muhammed yeni bir dine çağırıyor insanları. Araplar da ona hakaret ediyor, onu tartaklıyor ve hırpalıyorlar.
O'na baktım. Yüzünü temizleyince sudan biraz içti geri kalanı ile de abdest aldı.
Ortalık sakinleşince babama; Muhammed (s.a.v.) ile tanışmak istiyorum. O'nunla sohbet edelim mi dedim. Babam olur dedi.
Yanına gittik. Selam verdik. Yüzümüze gülümsedi. Bize dinini anlat dedik. Putları kırmakla, tek Allah'a imanla görevlendirildim dedi. Komşu hakkından bahsetti. Zulme karşı olduğundan, insan öldürmenin haram olduğundan bahsetti. Kuran okudu. O kadar etkilendik ki ben de babam da hemen Müslüman olduk.
Bize memleketinize dönün ve insanları Allah'a çağırın dedi. O'ndan ayrılmak zor geldi bize. Ama Yemen'e döndük. Yıllarca Yemen'de O'nun hasretiyle bekledim. O'nu bir daha görebilir miyim diye. O kadar etkilenmiştim ki.
Nihayet Medine'ye hicret ettiğini duydum.
Aradan 9 sene daha geçti. Hacca gideceğini duydum. Hemen hazırlığımı yaptım.
Deveme bindim. Mekke'ye yürüdüm.
Mekke'ye gelince Arafat meydanına çıktım.
Oradaymış. Ona yanaşmaya çabaladım.
O gün Arafat'ta 120 bin Müslüman vardı.
Biraz yaşlanmış, şakaklarına ak düşmüştü.
Yüzünün aydınlığı, yüzünün nuru, güzelliği üzerindeydi. Herkese tebessüm ediyordu.
Biraz da olsa hasret gidermiştim. Hacdan döndüm. Bir ay sonra birdenbire onun vefat haberi geldi. Çok ağladım. Doyamamıştım. Şimdi mahşeri bekliyorum. YenidenO'nu görebilmek için.
Haris daha sonra, Hz. Ebu Bekir zamanında Şam'a geçti. Orada, Merci Raht savaşında şehit olarak dünyaya veda etti.
Rahmanın rızası üzerinde olsun.
ALLAH'IN SEVDİĞİNİKULLAR DA SEVER
"Allah bir kulu sevdiğinde Cibril'i çağırıp şöyle buyurur; 'Ben falancayı seviyorum, sen de sev.' Cibril de onu sever. Sonra sema ehline seslenip şöyle der: 'Allah falancayı sevmektedir, sizler de seviniz.' Daha sonra yeryüzünde ona karşı (insanların içine) kabul (sevgi) konur. Allah bir kimseye buğzettiği zaman da Cibril'i çağırıp buyurur: 'Ben falancaya buğzediyorum. Sen de buğzet. 'Cibril de ona buğzeder. Sonra sema ehline seslenip şöyle der: 'Allah falancaya buğzetmektedir, siz de buğzediniz.' Daha sonra yeryüzünde ona karşı (insanların içine) buğz (nefret) konur." Elbette ki, bu kutsi hadiste bahsedilen yeryüzü ehli, imanı olan ve Rabbini bilen yeryüzü ehlidir. Rabbim hepimizi Rabbın muhabbetini hak edenlerden eylesin.
Not: Efendim. Üç aylara girdik. Rabbım mübarek etsin. Hepimize, esenlik içinde ramazana kavuşmayı nasip etsin. Bu vesile ile hem üç aylarınızı ve hem de kutlu doğum günlerinizi tebrik ediyorum...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.