Özel günlerdeyiz. Üç Aylar'a girdik. Dün gece Regaip Kandili'ydi. Kandili huşu içinde kutladık.
Bu Üç Aylar'ın ilki recep ayıdır. Bu aya '
esabb' ayı da denmiş. Çünkü bu ay tövbe edenlere rahmetin yağdığına inanılır. Nur ve bereket yağan bir ay.
Hz. Peygamber (s.a.v) dualarının kabul edileceği zamanları sayarken recep ayını da sayar. İlk cuma gecesini ihya edenler kabir azabından uzak tutulacağını belirtir.
Bu nedenle de recep ayı girdiğinde şöyle dua ederdi: "
Allah'ım bize recep ve şaban ayını mübarek eyle ve bizi ramazana ulaştır. Çünkü recep ve şaban ayları, ramazana ön hazırlık gibidir."
Bu nedenle de ramazan ayındaki zor oruç günlerine, recep ve şabanda zaman zaman oruç tutup hazırlanırdı.
Bu ayda yapılan dualardan birisi de şudur:
"Allah'ım mağfiret et, bağışla, merhamet et. Sen benim işlediğim günahlarımı bilirsin. Bildiğin günahlarımı affet. Sen şeref ve şanı yüksek, keremi bol olansın.
Bu aylarda bol bol tövbe edip rabbimize sığınalım. Allah'ın bağış ve rahmetinin günahlarımızdan daha çok olduğunu unutmayalım. Üç Aylar'ımız kutlu olsun.
Aşkın ayete yansıması
İmam Beğavi, Nisa suresi 69. ayetinin iniş sebebi hakkında şöyle der:
Hz. Şevban (r.a.) Peygamberimize çok bağlı bir sahabiydi. O'nun işleriyle meşgul olurdu. Peygamberimiz'i (s.a.v.) görmeyince özlerdi. Bir gün Hz. Peygamber'e (s.a.v.) geldi. Ama rengi sapsarı olmuştu. Hasta bir görüntüsü vardı. Yüzünde hüzün esintileri vardı.
Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Sevban'a sordu: "Neyin var Sevban, hasta gibisin. Yüzün solmuş."
Hz. Sevban şöyle dedi: Ey Allah'ın elçisi hasta değilim. Beni sarsan bir acı da yok. Ama ne var ki seni bir gün görmeyince özlüyorum. Seni görünceye kadar da bu özlemim geçmiyor.
Sonra ben ahireti hatırladım. Düşledim. Cennete girsem bile seni orada göremem. Çünkü sen peygamberlerle beraber olacaksın. Makamın yücelerde olacak. Cennette göremezsem seni ebediyen göremem. İşte beni solduran, hasta gibi gösteren bu sorulardır.
İmam Vahidi'nin ve Beğavi'nin de aktardıkları her olay üzerine Nisa 69. ayeti iner.
"
Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği Peygamberlerle, sıdıklarla, şehitlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır."
Kulumun zannı üzerineyim
Kutsi hadisin ne olduğunu bilirsiniz. Bildiğimiz hadislerden biraz farklıdır. Hadiste söz ve anlam Hz. Peygamber'e (s.a.v.) aittir. Kutsi hadiste ise anlam (içerik) Yüce Allah tarafından Hz. Peygamber'e iletilir. Bu içeriği ise Hz. Peygamber kendine has sözlerle aktarır.
Bugün size bu ayın manevi havasını yansıtan kutsi bir hadisi iletelim:
"(Yüce Rabbimiz şöyle buyurur) Ben kulumun zannı üzerineyim. Kulum beni her andığında ben onunla beraberim. O beni gizlice anarsa, ben de onu gizlice anarım.
O beni topluluk içinde anarsa, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım.
Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Bana bir arşın yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım. (Müslim, Tevbe, 1; Tirmizi, Davaat, 32)
Sevgide zirveyi zorlayanlar
Hz. Ali der ki; Hz. Peygamber (s.a.v.) bizlere malımızdan, çocuklarımızdan, babalarımızdan, annelerimizden ve soğuk sudan daha sevimliydi.
***
İbni İshak der ki; Medineli bir kadının Uhud harbinde babası, kardeşi ve eşi şehit düştüler.
Kadın bütün sevdiklerinin şehit edildiğini duydu. Ve ama buna rağmen şöyle sordu: Hz. Peygamber nasıl? Dediler ki; Hz. Peygamber (s.a.v.) yaralı olmasına rağmen iyidir. Kadın "Ben onun hayatta olduğunu görmeden rahat edemem" dedi ve nihayetinde Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hayatta olduğunu gördü. Şöyle dedi: Hz. Peygamber (s.a.v.) hayatta olduktan sonra başıma gelecek her sıkıntı benim için küçük sayılır.
***
Zeyd bin Desine (r.a) "Peygamberimizin İslam'ı anlatmak için gönderdiği öğretmenlerden birisiydi. Mekkeliler onu esir aldılar. Ve bir müddet köle gibi kullandıktan sonra idam etmek için Mekke'nin harem denilen bölgesinin dışına çıkardılar. Zeyd bin Desine (r.a.)
idam edileceğini bilmesine rağmen darağacına büyük bir metanetle çıktı.
Tek sıkıntısı Hz. Peygamber'i (s.a.v.) bir daha göremeyecek olmasıydı. Şehit edilmeden önce son bir isteğinin olup olmadığı soruldu. O iki rekât namaz kılmak için ellerinin çözülmesini istedi. Çözdüler. İki rekât kıldı. Sonra şöyle dedi: "Korktu da uzattı demeyecek olsaydınız çok uzun kılardım." İdam mahkûmlarının idamdan önce iki rekât namaz kılmaları buradan kaldı denilir.
İşte bu esnada Ebu Süfyan (henüz Müslüman değildi) ona yanaştı.
"Zeyd! Sana bir teklifimiz var. 'Muhammed benim yerime burada olsaydı daha iyi olurdu' de; seni bırakalım." Hz. Zeyd tam bir metanet içinde şöyle dedi: "Asla! Bırakınız benim yerimde burada asılmasını; Medine'de ayağına bir dikenin batmasına bile razı değilim."
Ebu Süfyan hiddetle bağırdı: "Ben Muhammed kadar sevilen birini görmedim."
Allah istemeyene gazap eder
Bizim halimiz gariptir. Biri bizden bir şey istediğinde yardım ederiz. Bir daha istediğinde bir daha veririz. Bu talep devam ettiğinde de "
yeter" deriz.
Fakat Rabbimiz ise kulun kendisinden bir şey istenmesinden hoşlanır. İstemeyene ise gazap eder. (Tirmizi, Deavat, 116)
Allah kuluna yakındır
Evet O Yüce Rabbimiz böyle buyuruyor. "Ben şüphesiz onlara yakınım. Biri benden bir şey istediğinde onun duasına karşılık veririm." (
Bakara, 186)
Dua kapısı hiç kapanmaz. Sen yeter ki; kapıdan ayrılma.