Halkımız kendilerine ne yüz ne de sandıkta oy veriyor.
100 yıldır değişen bir şey yok.
1950'ye kadar bu "ufak sorunu" seçim yapmayarak, muhalif partilerin kurulmasına izin vermeyerek çözdüler. Atatürk'ün ölümünün ardından dümeni dünyada yükselen faşizme kıran İnönü, iktidarını "Milli Şef" olarak sürdürmeyi başardı.
Bir yandan "Varlık Vergisi" gibi Nazi çözümleriyle azınlıkların mallarına çökerek sermayeyi "millileştirdi", öte yandan memleketin beşeri sermayesinin ne kadar parlak siması varsa tırpanladı.
Z kuşağının "AKP'nin öldürdüğünü" düşündüğü Sabahattin Ali'den tutun da Nazım Hikmet'e kadar ülkede perspektif sahibi ne kadar aydın varsa bu dönemde "gömüldüler."
Yerli savunma sanayinin tomurcukları da bu karanlık dönemde birer birer kopartıldı.
Çünkü 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan yeni dünya düzeninde safını ABD'den yana seçen İnönü, "Sezarlığa" bir süre daha devam edebilmek için Türkiye'ye biçilen "az gelişmiş ileri karakol" rolüne evet demişti.
Serbest ve genel seçimlere geçildiği günden beri de bildiğiniz üzere muhalefetteler.
Kendilerine sorarsanız bu durumun sebebi seçmenin "yanlış bilinçten" muzdarip olması... "Yeterli düzeyde eğitilmediklerinden" ötürü kendileri için neyin iyi neyin kötü olduğunu görememesi... Bu yüzden de liyakatsiz kadroları iş başına getirmesi.
Geçen yüz yılda, demokrasinin abc'si olan eşit oy ilkesine bile ikna edemediğimiz bu faşist güruh, salak yerine koydukları, "çomar" diye küçümsedikleri insanların birkaç yıllık iktidarlarında yaşanan kaosu, yıkımı, krizi, Uğur Mumcu'yu, Sivas katliamını, Gazi olaylarını hatırlamadıklarını sanıyorlar.
Ve bugün karşılarına yine ABD'ye anahtar teslim iktidar vaatleriyle çıkan kadroların liyakatini sorgulamadığını...
Oysa seçmen, Cumhuriyet'in yeni yüzyılını ilk insansız uçağımızı piste çıkararak karşılayan, verdiği sözlerini zamanından önce tuta tuta 20 yıldır sandıktan iktidar olarak çıkan Erdoğan'ı da görüyor... Çanakkale Zaferi'nin yıldönümünde PKK'nın yasal kanadından randevu isteyen Kılıçdaroğlu'nun yıkım vaatlerini de...
Hor gördükleri seçmenin, "Küresel tedarikleri belirli yerlere terk edip sadece fikri mülkiyetle geçinme devri geride kalmıştır. Üretimi angarya görerek uzak coğrafyalar taşınmada paradigma değişiyor" diyen Erdoğan'ın vizyonunu, elindeki kağıttan okuyarak bile cümle kurmayan Kılıçdaroğlu'nun liyakatine tercih edeceğini sandıkta bir kez daha görecekler.