Cumhuriyetin 98'inci yılını kutlarken, iki önemli hedef; demokrasiyle buluşma ve tam bağımsız ülke olma konusunda ne yazık ki hâlâ kendi içimizde ortak bir noktaya varmış değiliz.
Bunun en büyük nedeni de, bu yürüyüşün hem sebebi hem de engelleyicisi Batı blokuyla kurduğumuz ilişkiydi. O ilişki nedeniyle 1947'den sonra dış kuşatmadan, iç kargaşadan ve ekonomik krizlerden kurtulamadık.
Çünkü bizi kıskaca alan bu küresel sistem yerine, onun da katkısıyla daha çok birbirimizle mücadele ettik. Bu kavga bugün çok daha açık biçimde sürüyor. Geçmişte ABD ve AB bu kirli operasyonları üstü örtülü yürütürken, AK Parti'nin son 10 yılında hiç saklamadan pervasızca yürüttüler. Siyasi, finans, medya ve istihbarat kurumlarıyla topyekûn saldırıya geçtiler.
Yetinmediler, içimizden devşirdikleri FETÖ'ye darbe yaptırmaya çalıştılar. Terör örgütü ilan ettikleri PKK'yla ittifak kurdular. Şimdi son umutları, tarih boyunca hiç vazgeçmedikleri ekonomik krizi derinleştirmeye yoğunlaşmak oldu. En büyük desteği de içerideki muhalefet blokundan aldılar.
Geriye dönüp bakın, 1960'tan beri biçim değiştirse de bu kumpasın içeriği hiç değişmedi. Ama bir şey değişti: Başkan Erdoğan yakın tarihin siyasi aktörlerinden farklı olarak küresel kumpasçıların adını koydu, oyunlarını bozdu ve onlara meydan okudu. Bu onları öyle çıldırttı ki, adamlar ilk kez açık açık isim vererek BaşkanErdoğan'ı iktidardan indireceklerini, muhalefete açık destek vereceklerini dünyaya ilan etti.
Peki, bu durumda muhalefet ne yaptı?
Utanç verici de olsa bu gerçeği görmezden geldi ve üstüne üstlük bu kirli zemin üzerinde siyaset yaptı ve yapmaya da devam ediyor.
İşe yarar mı bilmiyorum ama bundan tam 44 yıl önce 8 Temmuz 1977'de rahmetli Attila İlhan, "ArtıkYeter" diye bir yazmış ve Türkiye'nin nasıl küresel sistem tarafından kuşatıldığını anlatmıştı.
Tezkereye HDP ile birlikte "hayır" oyu verip ABD'den demokrasi dilenen CHP yönetimine ve ona destek veren sol kesimin dikkatine sunuyorum:
"Sağcı iktidarlar, icraatları sırasında memleket hayrına işlere kalkıştılar mı, Amerika ve emperyalist sistemle araları otomatik olarak bozulmakta, uluslararası kapitalist çevreler denetledikleri finans kuruluşlarıyla ülkenin kredi musluklarını kesmektedirler, buysa ülke ekonomisinde darboğazlar oluşturmakta, böylelikle iktidardaki hükümetindevrilmesi, yerine daha biruysalın gelmesi sağlanmaktadır. Menderes de, Demirel de böyleyıkılmıştır. Her ikisinin devrilmesininnedeni, ülkeyi kalkındırmakta ısraretmeleri olmuştur."Ne kadar da bugüne benziyor. Attila İlhan, o tarihte buna isyan ediyor ve "Artık yeter" diyor: "Sağcılar, sanayileşmeci, tambağımsızlıkçı, özgürlükçü ve sosyalistaydınların, memleketinyücelmesinden başka bir şey istemediklerinigörmeli ve anlamalı,solcular da ülkeyi sanayileştirmekisteyen ve aşağı yukarı işeAmerikalıların icazetiyle başladıklarıhalde, yirmi beş yıldır onunengellemeleriyle boğuşarak, iyikötü bir şeyler yapmaya uğraşanlarınhakkını teslim etmeli; 'Battık,batıyoruz, bizi batırdılar' sululuklarınason vermelidir... Batmadık, batmıyoruz, amabizi batırmak isteyenler vardır,üstelik bunlar sanıldığı gibi ülkeniniçinde komünistler, ülkenindışında Ruslar değildir..." İlhan'ın sözünü ettiği o sosyalistlerdenne kadarı aynı çizgide duruyorbilemem ama milyonlarca sağcı-solcu-muhafazakâr-demokrat-yurtsever varve içerideki devşirmelere rağmen hepsi,"Artık yeter" diyor...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.