Son bir haftada ortaya çıkan iki soru, muhalefet cephesinin hali pürmelalini göstermeye yetiyor. Bunlardan ilki CHP'yle ilgili... Ne oldu da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, tezkere meselesinde CHP'yi ani bir kararla HDP'nin yanına konumlandırdı?
Ani diyorum, çünkü son dakikaya kadar kendi yardımcısı bile böyle bir tavır alınacağını bilmiyordu. Aslında bu Kılıçdaroğlu'nun klasik tavrıydı. Bugün kadar hep böyle yaptı. Ne zaman önemli bir karar aşamasına gelinse, son anda devreye girip birileriyle "özel" görüşüyor ve partinin kararını değiştiriyordu.
Ve CHP ilk kez milli bir konuda kendi misyonuyla "ters" düşen ve ülke için riskli bir karara imza attı. Daha önce CHP'lilerin Libya ve Karabağ meselesinde savrulduklarını gördük ama bu kadar somutu görülmemişti. Bu da HDP'nin oyunu almakla, tezkerenin iki yıllık olmasıyla veya "Bize bilgi vermediler" gibi uyduruk gerekçelerle açıklanamazdı.
Çünkü tezkereye "hayır" demenin Suriye ve Irak sahasında ciddi bir karşılığı vardı. Meclis'ten geçmeyen bir tezkereyle Türkiye o bölgelerde asker bulunduramazdı. Açıkçası tezkerenin çıkmaması, Kuzey Irak'taki üslerin, Afrin'in, Fırat'ın doğusunun ve İdlib'in terk edilmesi anlamına geliyordu.
Peki, bu kimin işine yarayacaktı?
Elbette PKK-YPG ya da Esad'ın işine yarayacaktı ama onlar nihayetinde figürandı, asıl patron ise Biden'dı. Mesaj ona verildi. Hatırlayın, bir süre önce Biden, kongreye gönderdiği mektupta şöyle diyordu:
"Türkiye, Suriye'de ABD'nin güvenliğini tehdit ediyor."
İşte Kılıçdaroğlu'nun tezkereye açıktan hayır demesi, hayalini kurduğu iktidarı için sömürge valisi edasıyla Biden'a "güven mektubu" sunmasından başka bir şey değil.
"ABD veya üst akıl bu kadar mı etkililer?" diyenlere rahmetli Attila İlhan'ın "Batı'nın Deli Gömleği" kitabını öneririm, ama okuyacaklarını sanmıyorum. Onun için yazıyı 1995'teki şu satırlarla bitirelim:
"Sistem (Küresel) kendi içinde (eski tabirle Düvel-i Muazzama arasında) Müslüman yapılı 'büyük devletler' istemiyor. Zor da olsa Osmanlı bu yüzden dağıtılmadı mı?
Bu sebepten Türkiye Cumhuriyeti'nin Balkanlar'da, Kafkaslar'da ve Ortadoğu'da 'nüfuz edinmesi' mutlaka önlenmesi gereken bir tehlikedir."
Sahi Suriye'de, Libya'da ya da Somali'de ne işimiz var?
***
AKŞENER'İN KEDİ-FARE OYUNU
Sıra baştaki sorunun ikincisinde... Bu da İP Genel Başkanı Meral Akşener ve doğal olarak CHP ile ilişkili. Aylardır kimin aday olacağı tartışılıyor. Bu sürecin kilit partisi de HDP değil İP'tir. Çünkü CHP-HDP ittifakı geçmişte de yapıldığı için ne şaşırtıcıdır ne de sonuç alıcıdır. Devreye milliyetçi-sağcı İP sokulmasıydı, siyaset üretmeyen sol-seküler-HDP ittifakının esamisi okunmazdı.
Bu gerçeği Akşener bildiği için Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve Yavaş'la keyfince oynuyor ve istediği oyunu kuruyor. Dün yazdım, bana göre Akşener, İmamoğlu ile anlaştı ve seçim sonrası merkez sağ bir yapı oluşturacak. Bu nedenle İmamoğlu'nu öve öve bitiremiyor. Sonunda kendini "mürit" bile yaptı. Fakat önceki gün de bambaşka bir tez ortaya attı. İmamoğlu ve Yavaş'ın aday gösterilmesiyle ilgili bir soruya şöyle cevap verdi:
"Sayın Kılıçdaroğlu birini aday gösterirse hayır demeyiz."
Herhalde överek bitireceği fark edildi ki cevap, morali bozulan İmamoğlu'ndan geldi:
"Bir türbülans yaşatılıyor ve bizi de o türbülansın içinde tutmaya çalışıyorlar."
Bütün bunların ne anlama geldiğini de CHP'li bir dostum yorumladı:
"Akşener, sistem değişmeden ikinci isim yani De Facto Başbakan olmayı istiyor. Mesaj bu."