Hakan Atilla ve “kontrollü yargılama”
Bu dava, aslında bugünlerde yaşadığımız S-400 ve F-35 krizinden, Fırat'ın doğusunda teröre açık destek verilmesinden ya da Akdeniz'de Türkiye'nin dışlanmak istenmesinden ayrı ele alınacak bir olay değil, Onların ilk adımıydı.
Ve 2010'lara kadar uzanan kirli bir geçmişi var bu kumpasın... Bir ucu CHP'ye kurulan kaset kumpasına, öteki ucu Türkiye ve Brezilya'nın ortak hareket edip, İran'ın nükleer meselesini çözme girişimine kadar uzanıyor.
Aslında o tarihten sonra olanlar değme komplo teorilerine taş çıkartır. Her şey birbiriyle ilişkili başladı. 7 Şubat 2012 MİT darbesinden 17-25 Aralık yargı darbesine kadar uzanan süreçte başat rolü FETÖ oynadı. Ama ABD'li aktörler de onları hiç yalnız bırakmadı. ABD medyası Türkiye'yi eksen kaymasıyla suçlarken, Amerikan Hazine Bakanlığı Terör ve Mali İstihbarat Müsteşarı David Cohen gibiler bizzat Türkiye'ye gelip, açık açık tehdit savurdu. Hatta İsrail lobisi AIPAC, Türkiye aleyhine kampanya başlattı. 47 milletvekili de İran'la ticarete aracılık ettiği gerekçesiyle Halkbank'a yaptırım istedi.
O kuşatmanın siyasi ayağında da CHP vardı ve kumpasın belgeleriyle Meclis kürsüsünden bas bas bağırıyordu.
Aynı şeyi o sıralarda Brezilya da yaşadı. Orada da müthiş bir kampanya yürütüldü ve sonunda solcu Devlet Başkanı Dilma Rousseff senato tarafından, "bütçede usulsüzlük" gerekçesiyle görevinden azledildi. Kısaca Brezilya'da başardılar ama Türkiye'de başaramadılar. O derin hayal kırıklığı ve çaresizlikle de devreye Rıza Sarraf tezgahı sokuldu.
İşte eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla, 28 ay cezaevinde bu küresel kumpas nedeniyle yattı.
O günlerin üzerinden bir hayli zaman geçtiği için belki unutuldu. Bu davaya başta CHP olmak üzere bazı muhalefet partileri de Türkiye'de derin ekonomik kriz çıkacak umuduyla baktı. Bazıları da "Türkiye'de hukuk olmadığı için böyle oluyor" diyecek kadar küçüldü. Dosyalarla gittiler, kumpas olduğu anlaşılınca da hayal kırıklığıyla döndüler. Döndüler çünkü hikaye bambaşkaydı, Hedef Türkiye'ydi ve ABD içindeki bir güç Türkiye'yle hesaplaşıyordu.
O hesaplaşmayı en çarpıcı biçimde o günlerde Başkan Erdoğan anlatmıştı:
"Bu konu gerçekten çok çok ilginç bir konu. Şu anda bunu hukuki bir mantık içerisinde yorumlamak mümkün değil. Burada bizim eski Ekonomi Bakanımıza yönelik atılan bu adımı, açık söylüyorum, ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne yönelik bir adım olarak değerlendiriyorum. Zira burada şahsına yönelik bir iddiayı ortaya koyabilmiş değiller"
Şimdi Hakan Atilla, Türkiye'ye dönecek. ABD'nin onu, hukuku ayaklar altına alarak bir FETÖ mensubu polisin sahte belgeleriyle yargılayıp hapse attığı gerçeğini herkes biliyor. En başta da o davadan siyasi sonuç devşirmek için hukuk dışı belgelerini kullanan, alel acele ABD'ye ekip gönderen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu biliyor.
Peki, şimdi ne diyecek?
Umarım "kontrollü yargılamaydı" demez...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Terör biterse ne öne çıkar? (29.11.2024)
- Türkiye, Gazze’de nasıl bir rol üstlenecek? (28.11.2024)
- Adliyede Kılıçdaroğlu’na destek verenlerin öfkesi (26.11.2024)
- Genç teğmenler ve organize işler (24.11.2024)
- Netanyahu savaş suçlusu, sıra İsrail’de (23.11.2024)
- Bahçeli’nin ikinci Öcalan çıkışı (22.11.2024)
- İmamoğlu, MYK’dan kimlerin atılmasını istedi? (21.11.2024)
- Trump çöküşü durdurabilir mi? (19.11.2024)
- Türkiye ve Trump’ın ‘Haçlı’ kabinesi (17.11.2024)
- ‘Devlet bir paradigma değiştirdi, bu bir çağrı...’ (16.11.2024)