Son İstanbul seçimi, 25 yıl sonra yerelde iktidarı değiştirmesi ve 31 Mart'a göre de aradaki farkın çok yüksek olması nedeniyle üzerinde diğer seçimlerden daha fazla ve farklı durulması gereken bir seçim.
İstanbul seçimleri gelecek için bir laboratuvar niteliğinde ve büyük farkı yaratan çok sayıda parametreden söz etmek mümkün. Toplumun değişim arzusundan ekonomik krize, AK Parti'nin süreci eski parametrelerle okumasından CHP'nin ince siyaset mühendisliğine, kutuplaşmadan Öcalan açıklamasına, muhafazakar kesimdeki ayrışmadan yalanı ustaca bir siyasi argüman olarak kullanan "Post-Truth" (gerçek dışı diye tanımlanan bu eğilimi genişçe ele almak gerekiyor) dalgaya kadar seçimleri etkileyen çok şey var.
Mesele bu süreci partilerin nasıl değerlendireceğinde...
Bu konuda, AK Parti'nin refleksi biliniyor. Kendisini yenileme konusunda iddiasını sürdüren AK Parti'nin yapacağı hamle önümüzdeki seçimsiz 4 yılın nasıl seyredeceğinin de işaretini verecek.
Ancak sadece AK Parti değil, 17 yıl sonra ilk kez yerelde kazanan CHP'nin ne yapacağı ve nasıl siyaset üreteceği de önemli.
Peki, CHP ne yapıyor ve ne yapacak?
Önce şunu söyleyelim, bu seçimlerle CHP'deki parti içi iktidar kavgaları bitti. Sonra nükseder mi bilemem ama şimdilik kimse sesini çıkaracak durumda değil. Partinin tek hakimi artık KemalKılıçdaroğlu. CHP'nin önünde 2020 Şubat veya Mart'ında Kurultay var. Orada da ters bir durum beklenmiyor.
Bir yıl önce adı genel başkanlık için geçen Muharrem İnce dahil hiçbir siyasi aktörün esamisi bile okunmuyor. Ama beklenenin ötesine geçen yeni bir aktör var: Ekrem İmamoğlu. Onun ne yapacağı ise İstanbul'daki performansına bağlı.
CHP'lilere göre İmamoğlu, "şimdilik"belediyedeki işine yoğunlaşacak. Parti tabanısonuçtan memnun ama geleceğe de şüpheylebakıyor. En çok merak ettiği ise İP veHDP'yle kurulan ittifakın 4 yıl nasıl süreceği...
Aralarında yerel iktidar kavgası mı yaşanacak yoksa ortak yeni bir siyasi hat mı oluşacak belirsiz.
Bazı CHP'liler dış politika dahil Türkiye'nin temel sorunları üzerine yeni siyaset geliştirilmesi gerektiğini söylüyor, hatta yeni anayasadan söz eden bile var. Ama Kılıçdaroğlu'nun seçim sonrası yaptığı açıklamalarda böyle bir işaret yok.
Peki, ne var?
İki yoldan söz ediliyor. Biri İstanbul dahil büyük şehirlerde hizmete ağırlık vermek diğeri de genel siyasette "Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini" tartışmaya açmak. Kısaca CHP, AK Parti belediyeciliğine karşı "israf" üzerinden bayrak açarken, merkezi iktidarı da "tarafsızcumhurbaşkanlığı" teziyle sıkıştıracak.
Bunun ipucunu da önceki gün Kılıçdaroğlu verdi: "Cumhurbaşkanınıntarafsızlığı konusunda referandumahazırız" Gördüğünüz gibi Kılıçdaroğlu, halkın üst üste yapılan seçimlere tepkisinden dolayı erken seçimi seslendirmekten kaçınırken, bunun yerine kendisini güçlü hale getirensistemi tartışmaya açarak gerilim siyasetini sürdürüyor.
Bu da önümüzdeki süreçte siyasi gerilimin devam edeceği anlamına geliyor.
Anlayacağınız Batı cephesinde değişen bir şey yok.
Gündemlerinde ne Akdeniz'dekikuşatma, ne Fırat'ın Doğusu veyaS-400'ler var, ne de Türkiye'nin önünüaçacak köklü reformlar...
Oysa halk, gelen tehlikeye görerekson seçimlerde genelde Cumhur İttifakı'nı,yerelde ise Millet İttifakı'na destek verereksiyasetteki gerilime bir son vermek istedi.
Açıkçası, iktidarı uyarırken, muhalefete de "elini taşın altına koy" dedi.
Ne yazık ki muhalefet şu ana kadar mesajı almış gibi davranmıyor. Bundan sonra alır mı göreceğiz.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.