Suruç’ta terör saldırısı
İstedikleri de, uzun süredir ateş çemberi içine alınan Türkiye'yi iç savaşın içine çekmek ya da iç savaşı Türkiye'nin içine taşımak. Bunun için PKK ve çevresi, "Türkiye DAEŞ'i destekliyor" yalanlarından, algı operasyonlarına kadar her şey yaptı. 6-8 Ekim'de bu proje bir ölçüde denendi ama başaramadılar. Çözüm süreci ruhu bu tuzağı bozdu. Ama onlar vazgeçmedi. Başından beri bir hesaplaşma alanı olarak seçilen Kobani'yi her fırsatta devreye soktular.
Şimdi Suruç'ta daha vahşi ve insanlık dışı bir katliam denendi. Bölge halkını kışkırtıp, iç savaşın fitilini ateşlemek istediler. Bu yüzden Suruç katliamını kimin yaptığından çok neyi hedeflediği önemli... Ama hâlâ bu hedefi görmeyen, görmek istemeyenler var. HDP'den bazı yetkililerin daha saldırı olur olmaz yaptıkları açıklama insanı dehşete düşürüyor. HDP Meclis Üyesi Orhan Çelebi'nin olayın üzerinden yarım saat geçmeden televizyon ekranlarından söylediği şu sözlere bakın: "Saldırıyı devlet ve İŞİD birlikte yapmıştır."
Gördüğünüz gibi hâlâ aynı yalanlara sarılanlar var. Meclis'te 80 milletvekiliyle temsil edilen ve sık sık "barış ve çözüm süreci"nden söz eden bir parti yetkilisinin kanlı bir katliamdan hemen sonra böyle dayanaksız suçlamalar yapmasını, IŞİD veya başka karanlık bir güç kullanmaz mı? Tabii asıl sorun, silahlı mücadeleyle, şiddetle sivil siyaset arasına bir mesafe konulamamasında. Türkiye çözüm süreciyle bunu önemli bir noktaya getirdi ama aşamadı. Çünkü PKK yönetimi, geçmişte olduğu gibi bugün de şiddetten vazgeçmedi.
Üzüntü verici olsa da 7 Haziran öncesi "Barajı aştırın, sorunu biz çözelim" diyen HDP'nin hali ortada. Son günlerde olanlar da... Iğdır'da, Ağrı'da yollar kesiliyor, TIR'lar ateşe veriliyor, "askeri baraj" gerekçesiyle saldırılar birbirini izliyor. Suruç saldırısının olduğu gün bile Adıyaman'da şehit veriliyor. En vahim olanı da HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın şu açıklaması: "Artık halkımız kendi güvenliğini almak durumunda."
Bu yaklaşımla "barış" nasıl hayat bulur? Artık bu gidişe birilerinin dur demesi gerekiyor. Özellikle de Kürt kanaat önderlerinin... Mesela Leyla Zana, Celal Doğan veya Hatip Dicle gibi yakın tarihimizin acı tecrübelerini yaşayan isimler neden devreye girmez? Devreye girmeliler çünkü çevremizde büyük bir oyun oynanıyor ve bu oyunun kapsama alanında öncelikle Kürtler ve Türkiye var. Türkiye'de Türklerle Kürtler, Suriye'de ise Kürtler ve Araplar karşı karşıya getirilmek isteniyor. Hedef etnik bir çatışma. Bir süre önce Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin "PYD realist davranırsa biz de karşılık veririz" demesine rağmen PKK-PYD hattı, hâlâ bölgedeki pozisyonu uğruna bu gerçeği görmezden geliyor.
Peki, bu tehlikeyi sadece izleyecek miyiz? Suruç katliamıyla bölgeye ilişkin siyasi dizaynın yeni versiyonu hayata geçirilirken, yapılacak tek şey, Türkiye'de silahlı mücadeleye son vermek, teröre karşı ortak tavır koymak ve Türkiye'nin demokrasi limanı olmasını sürdürmektir.
Başka şansımız yok.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Üç siyasi aktör ve iç cephe (01.10.2024)
- İsrail nereye kadar? (29.09.2024)
- İmamoğlu’na siyasi yasak kimin işine yarar? (28.09.2024)
- Putin’in Türkiye mesajı (27.09.2024)
- Rusya Senatosu’nda tarihi konuşma (26.09.2024)
- Türkiye’nin hamleleri ve Rusya gezisi (24.09.2024)
- CHP, DEM Parti ve ilk 4 madde (22.09.2024)
- Özel’in ‘rakı’ siyaseti (21.09.2024)
- Aselsan 1919’a ne oldu? (20.09.2024)
- Çağrı cihazı terörü ve hatırlattıkları (19.09.2024)