Yeşil Kalkınma Devrimi ve 2053
Bu tartışılmaz konum ve kendi coğrafyasındaki oyun kurucu role bağlı olarak, 'hipersonik dijitalleşme', 'mobilite' ve 'sürdürülebilirlik' olarak tanımlayabileceğimiz 'megatrend'lerin tümüne yönelik olarak iddialı projeler yürütmekte olan Türkiye, aynı zamanda, 'küresel iklim değişikliği', 'küresel virüs salgını', 'küresel siber tehditler' ve 'küresel ve bölgesel istikrara yönelik tehditler' gibi küresel sistemin en öncelikli risk ve tehdit başlıklarına yönelik olarak da, sahada ve masada güçlü diplomasi becerisi ile, 'kapsayıcı' ve 'insani' çözümleri hem bölgesel, hem de küresel ölçekte dünya gündemine taşımayı sürdürüyor. Türkiye, önemli bir bölgesel ve küresel aktör olarak, şimdi, 'küresel iklim' başlığında da önemli inisiyatiflere imza atıyor.
Bu noktada, dünya ekonomisinin bir numarası konumundaki ABD'nin dünya GSYH'nda yüzde 24,4 payına karşılık, küresel karbon emisyonundaki payı yüzde 12,2 iken, dünya GSYH'nda yüzde 15,4 pay ile 2. sırada yer alan Çin, tersine karbon emisyonundaki yüzde 26,9 payıyla 1. sırada yer alıyor. Hindistan'nın GSYH'daki payı yüzde 3,3 iken, emisyondaki payı yüzde 7,3. Bu nedenle, dünya GSYH'sında yüzde 1,14 payı olan Türkiye'nin küresel emisyondaki payının yüzde 1 olması, üzerimize düşeni fazlasıyla yaptığımız anlamına geliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'in vizyoner liderliğiyle şekillendirdiği 2053 perspektifi içerisinde önemli bir sac ayağı olarak yer alan 'Yeşil Kalkınma Devrimi' ise, Türkiye'nin 2053 yılında 'net sıfır karbon' hedefine ulaşmasının önceliklendirildiği bir 'tarihi' yol haritasında, yeryüzünün geleceği adına önemli bir misyon üstlendiğimizi teyit etmekte.
Yeşil Kalkınma Devrimi, 'sıfır atık'a, 'net sıfır karbon'a, 'yeşil enerji'ye dayalı bir perspektifle, gelecek nesiller için 'yaşanabilir' ve 'sürdürülebilir' bir dünyanın inşasında, Türkiye'nin öncü ve etkin bir 'kapsayıcı kalkınma' modeline öncülük etmesi anlamına geliyor. 'Yeşil Kalkınma Devrimi' ve buna dayalı olarak 'kapsayıcı ve insani kalkınma' perspektifi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın altını çizdiği üzere, küresel iklim değişikliğine maruz kalmış mazlumların, mağdurların derdine derman olmayı; terörizme, her türlü ayrımcılığa karşı tüm gücüyle mücadelesini sürdürmekte olan Türkiye'nin, iklim değişikliğinin yol açacağı sonuçlar konusunda da adaletsizliğin, haksızlığın karşısında dimdik durması anlamına geliyor.
Türkiye, 'Yeşil Kalkınma Devrimi'ne dayalı küresel taahhütleri ile, iklim değişikliğine dayalı mücadele platformların en proaktif üyelerinden birisi haline gelerek, her şeyden önce, söz konusu iklim anlaşmalarına taraf olduğu halde, hiçbir yükümlülüğünü yerine getirmeyenleri de bu yükümlülüklerini yerine getirmeye zorlayan bir ülke olacak.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Türkiye’nin kalkınmasında ‘tam bağımsızlık’ dönemi (25.11.2024)
- Küresel açlık tehdidinin jeopolitik yönü (22.11.2024)
- Sürdürülebilirlik ve refah için kalıcı barış (20.11.2024)
- G20 ve küresel eşitsizlikle etkin mücadele (18.11.2024)
- İklim krizi için 8 trilyon dolar daha lazım (15.11.2024)
- Ya ‘temiz enerji fonu’, ya daha ağır ‘kaos’ (13.11.2024)
- ‘Rasyonelleşme’mi daha derin ‘parçalanma’mı? (11.11.2024)
- 2025 için temel uyarı: ‘Beklenmeyeni Bekleyin’ (08.11.2024)
- 2025 için ‘dirençli ekonomi’ hazırlıkları (06.11.2024)
- 2025’e doğru küresel risk tartışmaları (04.11.2024)