Bizim ‘Türkiyemiz’mi, ‘onlar’ın Türkiye’si mi?
'Küreselci' olarak tanımlanan ve içinde uluslararası sermayedarlardan, küresel sistemde derinleşmiş ailelerden ve bu ailelerin dünyanın önde gelen başkentlerinde kritik pozisyonlarda görev yapan sivil-askeri bürokratlarından, küresel medyanın köşe taşlarını tutan adamlarından oluşan yapı ise ABD'nin artık küresel ekonomi-politik sistemi taşıyabilecek vasıfları kaybettiğini değerlendirmekte. Bu nedenle, bu rolü Çin'in devralacağı yeni bir 'dünya' şekillendirme gayretindeler. Nitekim, Çin'in 'kuşak-yol inisiyatifi' de bu sürecin en önemli sac ayağını oluşturmakta.
'Onlar'ın dünyasında ABD'nin 'mutlak hegemonyası'na (absolute hegemony) biat edilmesi talebiyle; ABD'nin, Rusya'nın ve Çin'in 'yeni' küresel ekonomi- politik sistemin eşit düzeyde 'güç merkezleri' olarak kabul görmesi noktasında büyük bir kavga söz konusu. Avrupa Birliği ve bilhassa Almanya ise, Şansölye Merkel ile ağırlıklı olarak 2. oluşuma yönelik bir 'kabul' üzerinden yürüme eğilimi içerisinde. Yani, imparatorluk kodlarına geri döndüklerini düşündükleri Rusya ve Çin'le daha derin ilişki seti oluşturmak istediklerini vurguluyorlar.
Tüm bu küresel çatışma ve kavganın ortasında, 'onlar' Türkiye'ye de bir rol biçmiş durumdalar. 'Ulusalcı' Amerikalıların talebi, 1947'den bu yana tanımlanan role, talep edilen tüm aksiyonlara harfi harfine uymasını istedikleri ve sadece ABD'nin lehine duruş sergileyecek bir Türkiye. 'Küreselciler' ise, Çin'e yeni bir küresel rol biçtikleri bu süreçte, Türkiye'nin, başta 'kuşak-yol' inisiyatifi olmak üzere, Çin'in yükselişini destekleyecek bir 'işbirliği' içerisinde olmasını arzu etmekteler. Yani, her iki tarafın da buluştukları nokta 'küresel ölçekte işlevsel bir Türkiye'.
Bizim 'Türkiyemiz' ise, 60 yıl sonra, kendisine biçilmiş 'rolü' elinin tersiyle iterek, 'yeni' küresel ekonomi-politik sistemde Türkiye'yi masaya 'oyun kurucu' ve 'karar verici' olarak oturtacak, 'Milli İrade'ye, 'Tam Bağımsız'lığa, 'yeni nesil Milli Ekonomi'ye dayalı 'Yeni' bir Türkiye'nin inşasına ağırlık vermiş durumda. Savunma, enerji, tarım, makine, ulaşım, dijitalleşme gibi stratejik önceliğe sahip sektör ve alanlarda 'yerli ve milli' teknoloji hamleleriyle, milli yazılım ve donanımlarla küresel sistemde yükselişini sürdüren bir Türkiye.
Elbette ki, 'yeni Türkiye', Bizim 'Türkiyemiz' olarak, küresel ölçekte 'işlevsel' bir Türkiye olmaktan çok, kendi ali menfaatlerini önceliklendiren, dünya ekonomisi ve küresel ticarete katkısını kendi strateji ve tercihleriyle ortaya koyan bir ülke olacak. 'Onlar' bu durumu kabullenmeyip, bizi köşeye sıkıştırma arayışlarını yoğunlaştıracaklar. Biz de, başarılarımızla, keşiflerimizle, buluşlarımızla yeni Türkiye'yi küresel sistemde hak ettiği noktaya her gün bir adım daha yaklaştıracağız. Bu zorlu etabı stratejik manevralarımızla başarıyla tamamlayacağız.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Türkiye’nin kalkınmasında ‘tam bağımsızlık’ dönemi (25.11.2024)
- Küresel açlık tehdidinin jeopolitik yönü (22.11.2024)
- Sürdürülebilirlik ve refah için kalıcı barış (20.11.2024)
- G20 ve küresel eşitsizlikle etkin mücadele (18.11.2024)
- İklim krizi için 8 trilyon dolar daha lazım (15.11.2024)
- Ya ‘temiz enerji fonu’, ya daha ağır ‘kaos’ (13.11.2024)
- ‘Rasyonelleşme’mi daha derin ‘parçalanma’mı? (11.11.2024)
- 2025 için temel uyarı: ‘Beklenmeyeni Bekleyin’ (08.11.2024)
- 2025 için ‘dirençli ekonomi’ hazırlıkları (06.11.2024)
- 2025’e doğru küresel risk tartışmaları (04.11.2024)