Fiyatlarda ‘kur’ manipülasyonu bitmeli
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası uzmanlarınca hazırlanarak Mayıs 2019'da yayınlanmış bir çalışma, Türkiye Ekonomisi'nde tüm sektörlerin 'ithal girdiye bağımlılığı'nın direkt etki olarak yüzde 10,6, dolaylı etki de dahil olarak hesaplandığında ise yüzde 19,3 olduğuna işaret ediyor. Bu etki, tarım sektöründe doğal olarak direkt yüzde 5,1, dolaylı etkiyle birlikte yüzde 10,1 iken, sanayi sektörümüzün kendine özgü dinamikleri çerçevesinde ithalata bağımlılık direkt etki olarak yüzde 20,3, dolaylı etkiyle birlikte yüzde 32,6, inşaat sektöründe sırasıyla yüzde 6,6 ve yüzde 19,3, hizmetler sektöründe de sırasıyla yüzde 4,4 ile yüzde 9,9 olduğunu gösteriyor.
Ne enteresandır ki, bilhassa ithal girdiye bağımlılığın direkt ve dolaylı olarak hayli düşük olduğu sektörlerde dahi, mal ve hizmetlerin fiyatlandırılmasında, açıklanması hayli zor bir 'kur etkisi' manipülasyonu gözlemlenmekte. 20'nın üzerinde sektörde ara mamul ve nihai ürün fiyatlandırmasının sanki bu sektörlerde de ithal girdi bağımlığı yüzde 40 ve üzerindeymiş gibi izlenim vermesi, reel sektörde fiyat belirleme alışkanlıklarının ne kadar bozulduğuna işaret etmekte.
Konaklama ve yiyecek hizmetleri endüstrisinde, direk ve dolaylı birlikte olmak üzere, ithal girdiye bağımlılık sadece yüzde 11,9 düzeyindeyken, fiyatlandırmanın ithal girdiye bağımlılık sanki 'yüzde 30'ların üzerinde'ymiş gibi 'manipüle edilmesi bu yaklaşıma iyi bir örnek teşkil edebilir. Keza, sanayi alanında ithal girdiye bağımlılık direkt olarak yüzde 20,3, toplam etki yüzde 32,6 olmasına rağmen, hatta imalat sanayindeki kimi sektörlerin, azımsanmayacak sayıdaki imalatçıların hiç ithal girdisi bile olmamasına rağmen, sanayideki ana üreticiler dolar ve euro cinsinden nihai ürün ihracatı yapıyorlar diye, yerli hammadde ve ara mamullerin dahi döviz cinsinden fiyatlandırıldıklarına şahit oluyoruz.
Bu nedenle, ülke sanki ithalata çok yüksek oranda bağımlıymış havasıyla 'manipüle' edilen fiyatlandırma süreci, Türkiye'yi sürekli enflasyonda dünya ortalamasından uzaklaştırıyor. Bu alanda da etkili bir 'zihinsel dönüşüm' kaçınılmaz gözüküyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Türkiye’nin kalkınmasında ‘tam bağımsızlık’ dönemi (25.11.2024)
- Küresel açlık tehdidinin jeopolitik yönü (22.11.2024)
- Sürdürülebilirlik ve refah için kalıcı barış (20.11.2024)
- G20 ve küresel eşitsizlikle etkin mücadele (18.11.2024)
- İklim krizi için 8 trilyon dolar daha lazım (15.11.2024)
- Ya ‘temiz enerji fonu’, ya daha ağır ‘kaos’ (13.11.2024)
- ‘Rasyonelleşme’mi daha derin ‘parçalanma’mı? (11.11.2024)
- 2025 için temel uyarı: ‘Beklenmeyeni Bekleyin’ (08.11.2024)
- 2025 için ‘dirençli ekonomi’ hazırlıkları (06.11.2024)
- 2025’e doğru küresel risk tartışmaları (04.11.2024)