'Kur manipülasyonu' Türkiye Ekonomisi'nin yabancı olduğu bir kavram değil. Türkiye, 2013 Gezi Olayları'ndan bu yana, siyaset alanı üzerinden yürütülen 'dış kaynak' kökenli saldırıların etkisinin katlanması adına, aynı çevrelerce yönetilen manilatif ekonomi aktörlerinin 'kursaldırıları'nı da göğüslüyor; bertaraf ediyor. Ancak, 'kur manipülasyonu'nun sadece 'dış kaynak' kökenli bir operasyon olduğunu sanmayın. Yurt içindeki ekonomi aktörlerinin, iş çevrelerinin azımsanamayacak bir kesiminde de, 'dövize endeksli' fiyat belirleme alışkanlıkları da bir başka cephede yürüyen 'kur manipülasyonu' olarak karşımıza çıkıyor ve Türkiye'nin 'enflasyonla mücadele'sini zora sokuyor.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası uzmanlarınca hazırlanarak Mayıs 2019'da yayınlanmış bir çalışma, Türkiye Ekonomisi'nde tüm sektörlerin 'ithal girdiyebağımlılığı'nın direkt etki olarak yüzde 10,6, dolaylı etki de dahil olarak hesaplandığında ise yüzde 19,3 olduğuna işaret ediyor. Bu etki, tarım sektöründe doğal olarak direkt yüzde 5,1, dolaylı etkiyle birlikte yüzde 10,1 iken, sanayi sektörümüzün kendine özgü dinamikleri çerçevesinde ithalata bağımlılık direkt etki olarak yüzde 20,3, dolaylı etkiyle birlikte yüzde 32,6, inşaat sektöründe sırasıyla yüzde 6,6 ve yüzde 19,3, hizmetler sektöründe de sırasıyla yüzde 4,4 ile yüzde9,9 olduğunu gösteriyor.
Ne enteresandır ki, bilhassa ithal girdiye bağımlılığın direkt ve dolaylı olarak hayli düşük olduğu sektörlerde dahi, mal ve hizmetlerin fiyatlandırılmasında, açıklanması hayli zor bir 'kur etkisi' manipülasyonu gözlemlenmekte. 20'nın üzerinde sektörde ara mamul ve nihai ürün fiyatlandırmasının sanki bu sektörlerde de ithal girdi bağımlığı yüzde 40 ve üzerindeymiş gibi izlenim vermesi, reel sektörde fiyat belirleme alışkanlıklarının ne kadar bozulduğuna işaret etmekte.
Konaklama ve yiyecek hizmetleri endüstrisinde, direk ve dolaylı birlikte olmak üzere, ithal girdiye bağımlılık sadece yüzde 11,9 düzeyindeyken, fiyatlandırmanın ithal girdiye bağımlılık sanki 'yüzde30'ların üzerinde'ymiş gibi 'manipüleedilmesi bu yaklaşıma iyi bir örnek teşkil edebilir. Keza, sanayi alanında ithal girdiye bağımlılık direkt olarak yüzde 20,3, toplam etki yüzde 32,6 olmasına rağmen, hatta imalat sanayindeki kimi sektörlerin, azımsanmayacak sayıdaki imalatçıların hiç ithal girdisi bile olmamasına rağmen, sanayideki ana üreticiler dolar ve euro cinsinden nihai ürün ihracatı yapıyorlar diye, yerli hammadde ve ara mamullerin dahi döviz cinsinden fiyatlandırıldıklarına şahit oluyoruz.
Bu nedenle, ülke sanki ithalata çok yüksek oranda bağımlıymış havasıyla 'manipüle' edilen fiyatlandırma süreci, Türkiye'yi sürekli enflasyonda dünya ortalamasından uzaklaştırıyor. Bu alanda da etkili bir 'zihinsel dönüşüm' kaçınılmaz gözüküyor.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.