‘Uysallaştırma’ mı, alan kazanımı mı?
ABD'nin 'vahşi kapitalizm'i, devletin 'sosyal devletçilik' adına en temel görevlerini, sağlık ve eğitim başta olmak üzere, her bir ülke vatandaşının, her bir dünya vatandaşının en temel yaşam hakkıyla ilgili temel hizmetleri ihmal eden, görmemezlikten ve aynı toplum içerisinde 'eşitsizlik' sorununu, toplum içerisinde 'sosyal bölünme'lere yol açan bir dizi kırılmayı derinleştirdi. İşçi-işveren ilişkilerinde 'uzlaştırıcı' yaklaşımlar yerine, 'ayrıştırıcı' tartışmaları alevlendirdi.
Avrupa'nın 'kapsayıcı', 'kucaklayıcı' kapitalizmi bir umut ışığıydı. Ancak, Soğuk Savaş'ın bitimiyle, Avrupa Kıtası da ABD'nin 'vahşi rekabet'e dayalı kapitalizmine ayak uydurmayı tercih etti. Oysa, kapitalizm açısından bir sonraki 'ilerleme'nin özünü 'katma değerin adil paylaşımı' ve üretim faktörlerinin, hem emeğin, hem sermayenin marjinal faydasının artması oluşturacaktı. Tersine, 21. Yüzyıl'a girmemize rağmen, kapitalizm hem emeğin değerini korumak, hem de sermayenin değerini korumak noktasında başarılı olamadı. Bu nedenle, resesyonlara dayalı çöküş (bust) dönemleriyle, ekonomik patlama (boom) dönemleri arasında, bir inen bir çıkan bir kısır döngünün içerisinde saplanmış durumda.
Bu tablo 'Kaptilazimin Uysallaştırılması', hatta 'tırmanlanma'sı gerektiğine işaret ediyor. 1750'den bu yana var olduğunu varsaydığımız 'kapitalist sistem', arz-talep, tasarruf-tüketim- yatırım, satın alma gücü-yaşam koşullar- tüketim alışkanlıkları gibi çok temel başlıklarda yaklaşımını 'yenilemek', 'reforme' etmek zorunda. Dünya vatandaşlarına 'kazandıklarından' daha fazlasını 'harcatan', ihtiyaçlarının önceliğine yerine, 'vahşi pazarlama taktikleri'yle kendi önceliklerine göre yön veren bir kapitalizm anlayışının miladı dolmuş durumda. Ekonomik sistemde oluşan milli gelirin, satın alma gücü pastasının tüm paydaşlar arasında daha eşit dağıldığı yeni bir anlayış.
Peki, kapitalizm, üretimi, üreteni, alın terini önceliklendiren, KOBİ'lerin ülke ekonomilerindeki vazgeçilmez konumunu perçinleyen, ekonomi aktörlerine 'fırsatlar' konusunda eşit imkanlar sunan bir geleceğe mi, yoksa 'mevcut sorunlu yapısı'nı 'muhafaza etmek' adına, küresel virüs salgınını ekonomi aktörleri ve toplumlar üzerinde 'alan kazanımı' amaçlı kullanmayı tercih eden bir geleceğe mi yolculuk edecek; Türkiye bu 'kaçınılmaz' dönüşüm ve geleceğin tetikleyicisi, taşıyıcısı, hızlandırıcısı olabilir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Türkiye’nin kalkınmasında ‘tam bağımsızlık’ dönemi (25.11.2024)
- Küresel açlık tehdidinin jeopolitik yönü (22.11.2024)
- Sürdürülebilirlik ve refah için kalıcı barış (20.11.2024)
- G20 ve küresel eşitsizlikle etkin mücadele (18.11.2024)
- İklim krizi için 8 trilyon dolar daha lazım (15.11.2024)
- Ya ‘temiz enerji fonu’, ya daha ağır ‘kaos’ (13.11.2024)
- ‘Rasyonelleşme’mi daha derin ‘parçalanma’mı? (11.11.2024)
- 2025 için temel uyarı: ‘Beklenmeyeni Bekleyin’ (08.11.2024)
- 2025 için ‘dirençli ekonomi’ hazırlıkları (06.11.2024)
- 2025’e doğru küresel risk tartışmaları (04.11.2024)