Atlantik’in kendi tehdidi: ‘Batılısızlaşma’
'Batılılaşma Haraketi', 'TransAtlantik İttifakı'ndaki ülkelere özenme, 1850 ile 2000 arası dönemde, hiç şüphesiz Avrupa'nın başat ülkeleri ve ABD için ciddi manada 'nemalandıkları' bir ekonomik ve ticari avantaja dönüşmüştü. Ancak, 2000'li yıllarla birlikte Asya-Pasifik'in artan rekabet gücü, Avrasya'da öne çıkan işbirliği fırsatları, üstüne gelen 'küresel finans krizi'yle birlikte, 'Atlantik İttifakı'nda çözülmeyi, derinleşen çıkar çatışmalarını; kendi değerleri olan 'liberalleşme' ve 'demokrasi' kavramlarına yönelik duyarlılığı kaybettikleri izlenimini; tersine, artan bir 'aşırı sağcılaşma' ve 'korumacılığı' beraberinde getirdi.
Bu nedenle, dünyanın önde gelen ülkelerinin kanaat önderlerinin bir araya geldiği Münih Güvenlik Konferansı' 56.'sı öncesinde yayınlanan raporda, 'ne olacak Batı'nın hali' başlığına ve dünyanın giderek 'batılılaşmadan uzaklaştığı' değerlendirmelerine ağırlık verilmiş olması şaşırtıcı olmamalı. Raporda en çarpıcı tespitlerden birisi, ABD ve Avrupa'nın önde gelen sol ve sağ siyasetçilerinin, siyasi partilerin küresel iklim değişikliği, mülteci sorunu, bölgesel çatışma ve savaşlar gibi ağır meselelerdeki 'küresel sorumluluk'larından, bu sorunlara yönelik inisiyatif almaktan, strateji veya çözüm üretmekten şiddetle kaçınmaları.
Bu durum, 'batılılaşma hareketi'nin özünü oluşturan 'liberalleşme, demokrasi, insan hakları' kavramlarında Batı'nın bizzat kendisinin ne derece samimi, gerçekçi, mücadeleci olduğu konusunda ağır sorgulamaları ve 'saygınlık kaybı'nı da beraberinde getiriyor.
Atlantik'in iki tarafı da, ABD ve AB'nin önde gelen kanaat önderleri, 'TransAtlantik İttifakı öldü mü', 'Batı bile kendi savunduğu değerleri terk etmiş durumda' yönündeki değerlendirme, tartışma ve yakıştırmalardan rahatsız.
ABD kanadı, 'Atlantik İttifakı'nın tüm ihtişamıyla devam ettiği ve esas tehdidin 'Rusya, Çin ve İran' olduğu noktasındaki görüşü var gücüyle savunuyor. Av sahibi Almanya ise, ABD, Çin ve Rusya'yı izledikleri bencil siyaset nedeniyle uluslararası düzeni tehlikeye atmakla suçlamasının yanı sıra, küresel ekonomi-politik ortamın sebep olduğu dünya siyasetindeki 'yıkıcı dinamikler'in sebep olduğu tehdit ve belirsizlikler konusunda da uyardı. Ancak, Atlantik'in her iki kanadı da, kendi aralarındaki işbirliğinin önemli olduğunu ısrarlı vurgulamaktalar. Bakalım, kendi elleriyle oluşturdukları 'batılısızlaşma' tehdidini bertaraf edebilecekler mi?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Türkiye’nin kalkınmasında ‘tam bağımsızlık’ dönemi (25.11.2024)
- Küresel açlık tehdidinin jeopolitik yönü (22.11.2024)
- Sürdürülebilirlik ve refah için kalıcı barış (20.11.2024)
- G20 ve küresel eşitsizlikle etkin mücadele (18.11.2024)
- İklim krizi için 8 trilyon dolar daha lazım (15.11.2024)
- Ya ‘temiz enerji fonu’, ya daha ağır ‘kaos’ (13.11.2024)
- ‘Rasyonelleşme’mi daha derin ‘parçalanma’mı? (11.11.2024)
- 2025 için temel uyarı: ‘Beklenmeyeni Bekleyin’ (08.11.2024)
- 2025 için ‘dirençli ekonomi’ hazırlıkları (06.11.2024)
- 2025’e doğru küresel risk tartışmaları (04.11.2024)