Günlerden beri istatistikler yayınlıyorlardı, "Fatih kenarda yokken Galatasaray'ın kaybettiği puanlar" üzerine, hem de bizimki dahil en büyük gazetelerimiz.. Amaçları, Galatasaray'ın perişan halinden Fatih Terim'in değil, onun kenarda olmayışının sorumlu olduğu algısını yaratmaktı..
Fatih'in kenarda olmayışının, tamamen kendisinden kaynaklandığını, kendisini bile bile sahadan attırdığını, bile bile cezalar aldığını yazan yoktu. Üstelik bu cezaların defalarca "tekerrür"e rağmen en alt sınırdan verildiğini de biliyordu, durmadan bu istatistikleri yayınlayanlar..
Benim "Peki ama Fatih kenardayken kazanıyor muydu Galatasaray?. Lider Trabzon'la ipler koparken, Fatih kenarda değil miydi?. O istatistikleri de yayınlasanıza" deyişlerimi de görmezden geliyorlardı. Ve de Fatih'in tribünden, saha kenarındaki emir kullarını nasıl yönettiğini televizyonlar bile gösterirken, suçlu, o emir kulları oluyordu. Antrenmanları yaptıran, maç taktiğini veren, 11'i seçen ve oyunu tribünden yöneten, İmparator değil..
Salı akşamı Fatih Hocam uzunca bir ceza arasından sonra ilk defa kenardaydı.
Galatasaray, İkinci Küme'nin küme düşme adayı Denizlispor'la, Türkiye Kupası'nda son 16'ya kalma maçı oynuyordu.
Görünüşe göre, pazar günü sona eren ilk yarıdan sonra, hemen ocağın ilk haftasında başlayacak ikinci yarı için bir hazırlık maçı idi bu, yeniden sahaya dönen Fatih için..
Zira, Denizlispor, 19 takımlı İkinci Lig'de (Birinci Lig, Süper Lig olunca, aslında İkinci olan ligin adı da Birinci olmuştu), evet, 19 takımlı İkinci Lig'de 18'inci durumdaydı ve küme düşme adayıydı.
18 maçlık ilk yarı sonunda, "Ligin En Çok Gol Yiyen Takımları" sıralamasında beşinci (26 gol), "En Az Gol Atan Takımları" sıralamasında ise ikinci (15 gol. Maç başı 1 gol bile değil) durumdaydı.
Dahası.. Tam 11 futbolcusu sakat ya da Kovid hastasıydı.
Bunların arasında takımın esas kalecisi de vardı.
Bu maçta kaleyi bu sezon sadece 3 maçta oynayabilen Abdülkadir koruyacaktı.
Denizli sahaya sadece 5 yedekle çıkabilecekti.
Biri kaleci olmak üzere..
Yani Galatasaray, hem de bir resmi maçta bütün hücum taktiklerini ve yollarını deneyebilecek ve gol rekoru kırarak, ligi lider Trabzon'un 19 puan gerisinde, 10. bitirebilen takımın taraftarlarının kalbine birazcık da olsa sevinç ve rahatlık tohumları ekecek, gazetelerin yarattığı algı ile "Fatih döndü, dertler bitti" dedirtecekti.
Ne var ki maç günü, taraftarın böyle düşünmediği anlaşıldı. Fatih'in dönüş maçını izlemek için sahaya sadece 6 bin kişi gelmişti. Ali Sami Yen bomboştu.
Ve Galatasaray, son 6 maçında tek galibiyeti olmayan, 11 eksikli küme düşme adayı Denizli'ye penaltılara kalan maçta elenerek maça gelmeyen taraftarın haklı olduğunu kanıtladı..
Kulüp, paraya en çok ihtiyaç duyduğu dönemde, kupa maçları gelirinden de mahrum olmuştu.
İkinci yarıda transfer yapmak bir kenara, elindeki en önemli adamları bile satmak zorunda kalacaklarını gösteren bir ekonomik durum manzarası vardı.
Galatasaray yeni yıla kapkara girecekti..
Hem de nasıl kara kara düşünen, acemi ve şaşkın başkanı Burak Elmas'la da, ışığı göremeden..
***
Başlıkta "İşte Fatih kenardaydı, spor sayfaları" dedim.. Hem de çift taraflı öyleydi. Kazanan, Denizli'nin başındaki Fatih oldu. Fatih Tekke..
İkincisi.. Denizlispor, 14 Mayıs 2006'da ligin son maçında Fener'e yenilmeyerek şampiyonluğu Galatasaray'a armağan etmişti. Bu defa Galatasaray'ı kupadan eleyerek Fener'e borcunu ödedi.. "Ben bana düşeni yaptım, gerisi size kalmış" diyerek..
***
ALİ KOÇ GENE GÜNDEM DEĞİŞTİRME PEŞİNDE...
Fenerbahçe Başkanı gene gündem değiştirme peşinde. Ali Koç sevinçten zıp zıp oynuyordur herhalde.. Eeee!.. Haklı, mal bulmuş Mağribi..
3 gündür gazeteler, birinci sayfadan anonslarla Fenerbahçe'nin şike davasından beraat ettiğini yazıyorlar.
Yorumcular da öyle..
Fenerbahçe'nin şampiyon olduğu 2010/11 sezonu şampiyonluğu böylece yargı kararı ile kesinleşmiş oluyor, Trabzon'un yargıya götürdüğü itirazları Yargıtay kesin kararıyla reddedilince.
Sabah gazetemi aldığımda, son sayfanın tamamen bir Fener ilanına ayrıldığını gördüm.
"Fenerbahçe'yi suçlayanlar tarihe gömüldüler" diyordu ilan.
"3 Temmuz 2011'de başlayan şanlı direniş, onurlu zafer oldu" diyordu.
"Vicdanlarda tertemiz olan kulübümüz hukuk önünde de masumiyetini kanıtladı" diyordu.
Ve..
"Şimdi hesap vakti" diye sona eriyordu..
***
Tamam.. Ali Koç, "Şimdi hesap vakti" diye olayın bitmediğini, asıl şimdi başladığını açıklıyor, böylece takımının ikinci yarıya lider ve 2011 şampiyonluk davacısı Trabzon'un onca transfer, onca hoca değişikliğine rağmen 14 puan gerisinde kalmasını unutturma amacında olduğunu, o tam sayfa ilanlarla gözlerimize sokuyordu.
Ama işte tam da orası, "Tamam" değil, Ali Koç Başkan..
Tamam olması için bir tam sayfa ilan daha verin ve Yargıtay kararını gerekçeleri ile aynen ve tamamen, kelime kelime yayınlayın..
Çok mu pahalı olur?.
O zaman Fenerbahce.org resmi sitenize koyun kararı aynen. Kendi sitenizde yayınlayın..
O zaman, unutmayın o zaman, "hukuk yalamış" biri olarak iki çift lafımız olacak.
Yayınlayabilecek misiniz, Ali Bey?.
***
NERDE İSTANBUL'UN ATANMIŞLARI!..
İstanbul'un iki sahibi var.. Yereli, seçilmişi, belediye.. Geneli, atanmışı vilayet..
Salı günü Hürriyet'te genç arkadaşım Orkun Ün'ün dikkatle izlediğim köşesinde, aslında Ahmet Hakan'ın hem de o fotoğrafla manşet yapması gereken bir "cinayet"i tek sütun eleştiri olarak okudum.
Orkun, Bakırköy Acıbadem Hastanesi'ne giden tek yolda.. 400 metre mesafesi var. Koşsa 3 dakika, yürüse hadi hadi beş on dakika sürer. Ama Orkun arabası ile 45 dakikada gidiyor.
Yazı ile kırk beş dakikada dört yüz metre..
Çünkü yol gitmiyor.
Neden gitmiyor?.
Orkun yazıyor. Yol kenarına park etmiş iki hafriyat kamyonu. Asla park edilmemesi gereken yere hem de iki sıra, yani duble park etmiş arabalar..
"Ambulans gelse geçemiyor" diyor Orkun ve soruyor..
"Sebebi ne Bakırköy Belediyesi?" diye soruyor Orkun.
Sebebi tam da sana ve vatandaşlara bu soruyu sordurmak olmasın Orkun?.
O hastane yolunun ambulansa, yani Türkçe adı ile CANKURTARAN'a bile kapalı olması ve 400 metrenin 45 dakikada alınmasının, yani cankurtarandaki insanın bir yerde ölüme mahkûm edilmesinin sorumlusu belediye değil, trafik müdürlüğü..
Yetki İstanbul Belediyesi değil, Vilayetinde.. Nerde trafik polisi.. Nerde Trafik Müdürü?. Nerde Emniyet Müdürü?. Nerde Vali?.
10 Kasım günü, Dolmabahçe Sarayı kavşağında, o kavşağı tıkayıp sahil yolunu trafiğe kapayanları, arabasını kaldırımın en dibine çekmiş, gölgede keyif çatan ve sigara içen ekibe göstermiş ve "Niye görevinizi yapmıyor ve sadece seyrediyorsunuz memur bey" dedim diye, o memur bey beni tutuklamaya kalktı ve ekibine emir verdi.. "Bana hakaret etti, alın götürün" dedi.
Olanların hepsini ertesi gün yazdım. Resimleriyle hem de.. Ve sordum, Trafik Müdürü'ne.. Emniyet Müdürü'ne.. Valiye.. İçişleri Bakanı'na..
"Tık" çıkmadı.. Hiçbiri cevap vermedi. Oysa ben üstelik Fahri Trafik Müfettişi bir gazeteciyim. Cevap almak Anayasal hakkım. Çıt yok..
Onur'un yazdıklarına "Çıt" diyecek, bir atanmış çıkacak mı bakalım?.
Onur'un yazısında bir satır kafama taş gibi düştü..
"Sebebi ne Bakırköy Belediyesi?.." Bir Hürriyet yazarı bile bir hastanenin ana arterindeki kilitlenmeden belediye sorumlu sanıyorsa, İstanbul'un trafiği, hem de nasıl belli olan noktalarda bilhassa mı tıkansın isteniyor, Vali Bey, Emniyet Müdürü Bey, Trafik Müdürü kardeşim..
Zincirlikuyu köprüsü üzerinde tıkanan trafiği, yeni Emniyet Müdürümüz hem de nasıl kısa zamanda çözmüştü.
Bir teşekkür yazmıştım, hem Trafik, hem Emniyet Müdürleri'ne.. Önceki gün Nişantaşı'na gittim, akşamüzeri..
Ortada tek polis yok. 100 metrelik köprüyü hem de 4 şeritli Büyükdere Caddesi'nde 35 dakikada geçtim. Her şey eski hamam eski tas. Fark.. Artık polis de görünmez olmuş.
Teşvikiye Caddesi, Vali Konağı üzerinden dönme kararı verdim. Kavşak gene kilit.. Ve ortada tek polis yok..
Polis, en kritik noktalardan emirle çekilmiş sanki..
Vatandaş çile çeksin mi istiyorlar acaba?. Ya da Orkun gibi düşünmesi milletin, hoşlarına mı gidiyor?.
Nerde trafik ekiplerimiz ve polislerimiz, Trafik Müdürüm?. Zincirlikuyu köprüsüne, Nişantaşı kavşağına, en büyük hastanelerden birinin tek yoluna ekip gönderemiyorsan, ne işe yarıyor senin kadron, Ankara'dan gelenlere yol açmak dışında?.
İşte gene cevapsız kalacak sorular sordum değil mi, sayın okurlar?.
***
TEBESSÜM
Ne iki harflidir, sık sık altı harflidir, daima beş harflidir ama, asla üç harfli değildir!.
(Ben bu sabah rastladığım bu bilmeceyi üç dakikada çözdüm.. İnternete yazan 20 dakikada çözmüş. Ama on saniyede çözenler varmış.. Bakalım siz kaç dakikada çözeceksiniz?.)
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Sevgi daha evvel mevcut olmayan kapıları ve pencereleri bile açar.." Mignon McLaughlin