Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır!..
Ben de salı günü, bu kitaptan Yesari Asım'a, "Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır" adlı efsane şarkısını yazdıran, gerçek yaşam hikâyesini seçmiş, anlattığı bölümü hemen size sunmuştum..
Sabah uyandığımda, telefonumda Öcal Ağbimin mesajını buldum..
"Ağlattın beni.. Babamı hatırladım ve büyük aşkı.. Annemizi.. Onların oğlu olarak bana kalan mirası.."
Sevgili Yüksel (Aytuğ) de çok güzel bir yazı yazmış bu sabah, o yazı hakkında.. Ama tahmini yanlış.. O yazı babam için seçildi aslında.. İşin ben tarafı eğlencelik..
Yesari Asım'ı çok severdi. Bandırma'da parazitli çalan Ankara ve İstanbul radyolarında Yesari Asım olduğu zaman aile radyo başında toplanır, üstadı nasıl bir keyif, mutluluk içinde dinlerdik hepimiz..
Hele bu şarkıda, Yesari "Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır" derken babamın anneme bakışları değişirdi.. Hissederdik.
Fuat Uluç, sevgi sözcüklerini pek kullanmazdı. Konu açıldığı zaman, "Sevgi sözle anlatılmaz, hissettirilir" derdi.. "O da seni seviyorsa, hisseder, oğlum.."
Babamın o şarkıyı Yesari'nin ağzından anneme söylediğini, annemin öldüğü gece anladım, asıl.. Öylesine hıçkırıyor, sarsılıyordu ki, doktor çağırdık.. Yatıştırıcı bir iğne yaptı, zorla.. Ama işe yaramadı.. Babam tüm diriliği ile uyanık kalmak ve matemini, acısını yaşamak istiyordu. Yanı başında otururken, baş parmağının tırnağını adeta kökünden söktüğünü gördüm. Tırnak sökmek filmlerde görürdük, en büyük işkenceydi. Babam sakinleştirici ve uyutucu iğnelere karşı durmak için o dayanılmaz fiziksel acıyı eklemişti vücuduna.. O geceyi, o acıyı, o matemi sabaha kadar yaşadı..
İçimden isyan ettim..
"Baba!. Annemi bu kadar seviyordun da, niye bunu kendi sözlerinle söylemedin de Yesari'ye bıraktın" diye bağırmak istedim.
Babam, o gece öldü. Yaşarken öldü. Kısa bir süre sonra da anneme kavuştu, zaten..
***
"Bu şarkının bende hikâyesi var" derken kastettiğim aslında bu değildi sevgili okurlar.. Kendimi, ama biraz değişik bir versiyonla anlatacaktım.. Şöyle..Üniversite yıllarımızda biz romantik bir gençliktik.. Romantizmin dili de şarkılar ve şiirler.. Kendisi de şair, ama şiire çok meraklı Fuat Uluç'un oğlu olarak özellikle çağdaş Cumhuriyet şiirini çok sever, bunların içinden seçtiklerimi, dans ederken kız arkadaşımın kulağına fısıldardım. Çoğumuz öyle yapardık zaten. Önemli olan o şiiri ilk bulmak, ilk okuyan olmaktı. Bu yüzden Attila (Dikkat iki L ile değil iki T ile. Kaptan adını yanlış yazan ve söyleyenlere çok kızardı) İlhan, Özdemir Asaf, Ümit Yaşar Oğuzcan gibi şairlerin kitaplarını çıkar çıkmaz alır, bir gecede okur, bitirir, dizelerden seçtiklerimizi ezberlerdik..
Ümit Yaşar'ın "Bir Şarkı ki" başlıklı dizelerini bulunca önce dondum kaldım.. Sonra.. Şiir uzun. Hepsini ezberlemem zor. Zaten gereği de yok.. Mülkiye kantininde ya da bir çayda (O zaman diskolar yok. Kızlar da zaten geceleri çıkamaz.. Öğleden sonraları kulüpler "çay" düzenlerdi gençler için.. Canlı orkestralar çalardı) ya da evi uygun olanların verdiği partilerde (TK 24 Grundig makaralı teyplerle müzik çalardık) uzun şiire pek zaman yok. Birinci ve sonuncu kıtaları vuruyor zaten. Onları ezberledim.. Kantinde etrafımda toplananları da katarsam, yüzden fazla kız dinledi benden o dizeleri..
Modası geçmiş bir şarkı bilirim;
Eski günlerin hatırasını taşır.
O şarkı yalnız senin
Dudaklarına yaraşır.
Elbet her şarkı gibi o da
Bir gün unutulacaktır.
Sesim güzel değil ki, ben söyliyeyim:
"Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır."
***
Kız kardeşim Serpil'den de mesaj geldi tabii..
"Nasıl güzel bir öykü.. Film yapılsa.."
Gerçekten öyle.. Filmi kim çeker onu da biliyorum Ömer Faruk Sorak!.
Geçen yazıda Yesari'nin aşkını anlatmıştık sadece, Ömür Ceylan'ın nefes kitabından naklederek.
Şimdi kısaca hayat öyküsünü verelim.
*
1900 yılında Drama'da doğdu. Asıl adı Mustafa Asım'dır. Hattat olan dedesi Şeyh Ömer Efendi gibi Mustafa Asım Bey de sol elini kullandığı için Yesârî (Solak) lâkabını kullandı. 1917'de Yunanistan'dan göç eden aile Adapazarı'na yerleşti.
Babası Ömer Lütfü Efendi, oğlunun musiki ile uğraşmasını istemediği için birkaç kez udunu kırmasına rağmen Yesârîzâde Âsım Bey musikiden vazgeçmedi.
Millî Mücadele sırasında Geyve dolaylarında Efelerin çetelerinde vazife gördü. 1920'de İstanbul'a yerleşti. İlk bestesini 1929'da yaptı. Colombia plak şirketi ile anlaştığı 1930 yılından sonra hızla şöhret kazandı.
"Biz Heybeli'de Her Gece Mehtâba Çıkardık", "Adalardan Bir Yâr Gelir Bizlere", "Akasyalar Açar İken", "Bekledim de Gelmedin", "Menekşe Gözler Hülyâlı", "Ömrüm Seni Sevmekle Nihâyet Bulacaktır" gibi onlarca ölümsüz besteye imza attı.
1977 yılında Suzan Hanım'la evlendi. 1991 yılında Devlet Sanatçısı unvanını aldı. 18 Ocak 1992 günü Erenköy'deki evinde vefat etti. Kabri, Karacaahmet Mezarlığı'ndadır.
***
Ve de vakti olanlar için, benim romantik Ümit Yaşar dizelerimin tamamı..
Bir Şarkı ki...
Modası geçmiş bir şarkı bilirim;
Eski günlerin hatırasını taşır.
O şarkı yalnız senin
Dudaklarına yaraşır.
En ümitsiz ve yalnız gecelerimde
O şarkıyı duyar gibi olurum,
Ö şarkı söylensin; üst üste beş defa:
Deli olurum!..
Ah! O öyle bir şarkı ki;
Hatıralar boyu geniş...
Bir şarkı ki, vaktiyle
Dudaklardan düşmezmiş
Bir şarkı ki unutulmuş;
Yaşanmış gecelerin ötesinde.
O şarkıyı söyle, benim için ne olur?
Son nefesinde.
Şimdi çok uzaklarda onu
Simsiyah rüzgârlar söylüyor,
Su mor dağların ardında
Yâr söylüyor!
Elbet her şarkı gibi o da Bir gün unutulacaktır.
Sesim güzel değil ki, ben söyliyeyim:
"Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır."
*
KORKAK BEZİRGÂN, NE KÂR EDER...
Korkak bezirgân sensin Fatih Hocam.. Gerçi eskiler böyleleri için, "Ne kâr eder, ne ziyan" demişler ama, sen iki puanı çöpe attın. Dilerim o çöpe muhtaç olmazsın..
Gurubun en zayıf takımı Lokomotiv'e korkaklığın yüzünden yanlış takım çıkardın. Korku gözlerini bürüdüğü, sempati ve nefretlerin beynini uyuşturduğu için sahadaki oyunu da okuyamadın. Yapman gereken değişiklikleri geç ve yanlış yaptın.
Yanındaki "boş" adamlar da sana gerçeği söylemediler değil.. Söyleyemediler. Onların işi "Padişahım çok yaşa" demek.. Osmanlı'yı batıran slogan.. İyi vezirlerin çoğu idam edildi çünkü..
Bu Yedlin'in kötü futbolcu olduğunu Allah'tan rakip hoca da fark etmedi. Sağdan değil de soldan saldırsalar, o bir puanı da alamazdın.
Alpaslan gibi harika adamın suçu Türk olmak.. Elin ölüsü senin için kıymetli. Türk olan oturuyor. Sağ bekte de harika oynar, ön liberoda da.. Ama aklına bile gelmiyor. Çünkü Türk..
Solda Ömer'i gene nerdeyse maç biterken oyuna aldın da farkı gördün değil mi?. Hadi inkâr et.. Her maçta Ömer girip oyunu değiştirmiyor mu?. Ama o Türk. Oynattığın Hollandalı..
Muslera'nın ayakla top çıkarmada yaptığı hataları biliyorsun ve hiçbirini düzeltmeyi beceremiyorsun teknik direktör olarak. Ama korkun yüzünden topun geriye oynanması ve vakit öldürülmesi o kadar beynine işlemiş ki, "Muslera'ya mecbur kalmadıkça ayakla pas vermeyin" demek de aklına gelmiyor. Gene kaç pozisyon verdi o saçma sapan ayak vuruşlarıyla.. Dua et, adamlar beceriksiz, boş bir takım..
Korkak Hocam!.
Halil, çift santrfor için ideal adam.. Önde Falcao, Mohamed, Diagne'den biri oynarsa bak neler yapar bu takım. Ama ya korku belası ya da Becali denen, her teklif ettiğini aldığın menecer verdi diye, iki Romen'inden hele kötüsünden Cicaldau'dan vazgeçmiyor, Halil'i o müthiş enerjisi ve sahada basmadık yer bırakmayan koşularıyla kullanmıyorsun. Falcao'yu yolladın. Adam gittiği yerde gol kralı olacak.. Ama Mohamed ve Diagne'yi ön forvet olarak niye kullanmıyorsun?. Yüreğin yetmiyor değil mi iki santrfora..
Adamlar sürü sepet çıkıyorlar. Savunmaları zayıf. Kalecileri kötü.. Saldırsana korkak bezirgân!. Hayır.. Korku dağları bekliyor. 1-0 öndesin, ilk çıkardığın adam takımın lideri Feghouli.. Belhanda yok, artık Belhanda'ya değil, takıma oynuyor ve değeri ortada..
Hadi "sakat, makat" bahanesiyle onu çıkardın... Korkudan Barış'ı alacağına, "gol" için Mohamed'i soksana işte.. Nerde sende o yürek..
Takımı tüm hatlarıyla geri çektiğin için adamlar sahamıza yerleşti, golleri de bağıra bağıra geldi. Golü yedikten sonra, gol atmak aklına gelebildi.
Bitişe 15 dakika kalmış nihayet Mohamed oyunda, ama kötü değil, iyi Romen'i alıyorsun kenara.. Becali'nin asıl adamı o mu?. Ömer'i nihayet sokarken, iyi oynayan bek, Van Aanholt dışarı. Rezalet Yedlin'i çıkarıp, Hollandalıyı sağa çeksene.
Galatasaray, beş atacağı maçta, korkak bezirgân hocası yüzünden nerdeyse yeniliyordu.
Avucumuzdaki maçı alsa, işi bitirmiştik. Şimdi her şey tehlikede..
Çare?.
Yürek!.
Sende var mı yok mu, göreceğiz!.
***
"Sergen'le olmaz" demiştim. Olmadığını herkes gördü. Başkan Ahmet Nur Çebi de gördü mü acaba?. Konuşmalarına bakarsak, durmadan konu değiştirmeye çalışıyor.. Hep hakem.. Hep Federasyon.. Hep Ali Koç'la işbirliği..***
Vitor Pereira, araya araya doğruyu bulmaya başladı.. Mert Hakan ve İrfan Can'la koşudan çok kaliteye yönelince izlemesi zevkli, sonuç alması harika bir takım ortaya çıktı.***
Dün gece iki muhteşem gol de izledik. Yazmasam olmaz..
Feghouli'nin golü nasıl klas bir vuruştu. Hasret kalmıştık.
Berisha'nın dönerek volesi ise "muhteşem"di.. Ona da hasret kalmıştık.
*
TEBESSÜM
Ne zaman bahçeye çıksak köpeğim ayni oyuncağı getiriyor. Ben de düşünüyorum..
Bu onun en favori oyuncağı mı?. Yoksa köpeğim, getirdiğinin benim en favori oyuncağım olduğunu mu düşünüyor?.
*
SEVDİĞİM LAFLAR
Sessizlik aptala en iyi cevaptır!.
Hz. Ali
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)