Cihanyandı Lütfiye Hanım’ın haneleri...
Ünal Özüak / Kitap&Mimari
Geçen haftalarda kodamanların Galata'sındaydık. Bu hafta karşıya... Bugün, İstanbul'un yatakhanesi Kadıköy'e geçiyoruz... 16. asırda varoş kabul edilen iki semti, araştırmacı yazar Arif Atılgan'ın aynı isimli "Evvel Zaman İçinde YELDEĞİRMENİ" ve "Geçmişten Günümüze HAYDARPAŞA" kitapları eşliğinde dolaşacağız...
Atılgan ayrıntılı araştırılmış kitaplarında köşe bucak, enine boyuna, belgeler ve resimlerle bezeyerek incelemiş ama, bizim ilgimiz Ayrılık Çeşmesi'nde yoğunlaşacak.
Atılgan'ın Kadıköy'ün unutulmuş değerlerine hayıflanırken; "dört yüz yıllık" en eski tarihi değerimiz Ayrılık Çeşmesi'nin yerini tarif etmek için "Alışveriş Merkezi'nin karşısında" demek zorunda kalıyoruz.
Metronun kavşak noktası Ayrılık Çeşmesi, 1600'lü yılların başında Kızlarağası Gazanfer Ağa tarafından yaptırılmıştı. Biz bugün nasıl orada güzergâh değiştiriyorsak...
Hem Osmanlı Ordusu sefere çıkarken, hem de hacı kafileleri Kâbe'ye giderken yola çıktıklarında buluşma noktasıydı. Marmaray'a geçişten çok daha fazlasıydı yani.
İşte Yeldeğirmeni'nin ünlü Ayrılık Çeşmesi..
"Osmanlı'nın tören yolunun başlangıcı, bugün bizim için İstanbul kartta bir nokta" diyor, yazarımız..
Ayrılık Çeşmesi Sokağı'nın öyküsü bu kadarla kalmıyor...
Bir zamanlar kırmızı fenerli evleri vardı İstanbul'un...
Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu mağlup olmuş, 16 Mart 1920'de düşman kuvvetleri İstanbul'u işgal etmiş, İngiliz, Fransız, İtalyan askerlerinin bir kısmı da Kadıköy'ün değişik yörelerine yerleşmişti. Zaman zaman taşkınlıklar yapan yabancı askerler arada Türk kadınlarını da rahatsız ediyorlardı. Halk arasında başlayan huzursuzluğu gidermek için askerlerin ihtiyaçlarını karşılamak bakımından Galata'dan getirilen kadınlar, İbrahim Ağa Mahallesi'nde Ayrılık Çeşmesi'nin arkasına düşen sokaktaki evlere yerleştirilmiş, sokağa da "Paris Mahallesi" adı verilmişti.
(Bu tür yerler bütün metropollerde gar civarında olurlar).
Sokağın başında ve sonunda işgal kuvvetlerinin inzibat neferleri nöbet tutar, ufak tefek olayların dışında fazla bir rahatsızlık görülmezdi.
Bu gürültülü mahalle ve eğlence(!), bir gece kadınların zil zurna sarhoş olup trenleri taşlamalarına, vagonların camlarını kırmalarına kadar sürdü. Bu olaydan sonra tüm genelev kadınları, Paris Mahallesi'nden sürüldü.
Ondan sonra da Paris Mahallesi diğerleri gibi renksiz ve sessiz kaldı.
Bir zamanlar İstanbul'un da kırmızı fenerli evleri vardı..
Bazı semt sakinlerinin anlatımlarına göre, 1950 yılında Başbakan olan Adnan Menderes bu sokağı duyduğunda, "Mezarlık karşısında böyle yer olmaz" diyerek burasının normal sokak haline girmesini sağlamış.
Bugün İstanbul'da bütün olarak eski dokusunu aynen koruyan ender sokaklardan biridir, Ayrılık Çeşmesi Sokağı.
İstanbul tabii ki sadece deniz, güneş, mehtap, tarihi güzellikler ve naif mimari dokudan ibaret değildir.
Kenti, duygusal şairimiz Orhan Veli gibi gözleri kapalı dinlemeyip gözlerinizi faltaşı gibi açıp aysbergin alt tarafına da bakınca neler görüyorsun neler... Berhaneler, yani eski ve harap evlerle dolu arka sokakları da, Amsterdam'ın kanal boyu uzanan ünlü Red Light District / Kırmızı Fenerler Bölgesi'nden çok önce kırmızı fenerli sokakları da vardı İstanbul'un.
Tarihinin bütün zamanlarında değme büyük metropollere taş çıkartacak sertliklere gebe olmuştur geceleri.
Ünlü yazar Ernest Hemingway, herhalde pencere önlerinde sıra kapıp beğendiğiyle yukarı çıkabilmek için çoğu kere "Haftayım beyler/ halftime centilmen" diye yakarmış, itiş kakışa girmiş olmalı ki, anılarında Karaköy genelevleri için, "Avrupa'daki refah döneminin en çılgın yılları bile buradaki fuhuşla yarışamaz" der.
Cihanyandı Lütfiye'nin son zamanlarından bir fotoğrafı..
İlk ve en ünlü patroniçe, kimselerin diş geçiremediği Langa Fatma'dır. Paris Mahallesi'nin tüm sermayelerinin sahibesi (Şevket Nezihi'nin, Encore Yayınları'ndan, 2011'de yeni baskısı yapılan kitabına adını veren) Cihanyandı Lütfiye Hanım'ın romanlara konu olacak gerçek hayat hikâyesini okursanız hak vereceksiniz.
Şu kadarını söyleyeyim Matild Manukyan, işin matematik operasyonunu mükemmel oturtan Lütfiye Hanım'ın yanında çaylak kalır...
Tomris Giritlioğlu'nun yerinde olsam 20 yıl önce Hülya Avşar'lı "Salkım Hanım'ın Taneleri" filmiyle yakaladığım başarıyı, Lütfiye Hanım'lı, Langalı Fatoş'lu dönemin afeti devranlarıyla donanmış dönem filmiyle katlardım..
İddialı girdiğim konunun sadece YELDEĞİRMENİ kısmıyla yetiniyorum şimdilik.
Çünkü İstanbul'da bir zamanlar binin üstünde olduğunu bildiğimiz bu evlerin kitabı yazılmadı henüz..
Ve "Ne evler vardı ki zaten yoktular" modunda tarih boyunca hep gizli tutuldular.
"Lafın sonunda..
Bu haneler varken kadına şiddet, taciz, tecavüz sonrası cinayetlerin yok denecek kadar az olduğu dip notunu da düşmeden geçemeyeceğim" diyor, yazar Atılgan..
(Geçmişten Günümüze / Haydarpaşa
Evvel Zaman İçinde / Yeldeğirmeni
Arif Atılgan Kitapları
K-İletişim Yayınları)
***
SANATI SİYASETE KARIŞTIRMAYALIM NE OLUR!..
İzmir Büyükşehir Belediyesi, Dünya Belediyeler Birliği Kültür Zirvesi'nde bir gala yemeği vermiş ve bu yemekte dünyaca ünlü dans sanatçısı Ziya Azazi'nin Mevlana'dan modernize ettiği şovu sergilenmiş.
Birileri de "Çıplak semazen mi olur" demişler. Adnan Saygun'un Yunus Emre'yi çağdaş musiki kurallarıyla oratoryo yapmasına kızanlar, bu devirde yok mu sanırsınız.
Onlar da işi büyütmüşler.
Ziya Azazi'nin 2012 Londra Paralimpik Oyunları'nın açılışında sahnelendirdiği "Alev alev sema" dansından bir görüntü..
Ne yazık ki, bizim guruptakiler, aramadan sormadan "Vay sen, bak şu CHP'li belediyenin yaptığına" diye manşetlere çıkmışlar. Oysa Viyana'da yaşayan Ziya Azazi'nin bu ülkemize kaçıncı gelişi 2008'den beri.. Onu Aspendos/Antalya ve Kale İçi Tiyatrosu/Bodrum'da kaç defa izledim ve kaç defa yazdım, 2010, 11 ve 12'de.
Yılmaz Erdoğan'ın yazdığı ve sahneye koyduğu "Mevlana Celaleddin Rumi Etnosenfonik Buluşma"yı gene Bodrum Kalesi'nde izledim ve yazdım. 120 kişilik müthiş ekipte Ziya Azazi de vardı.. Onu da yazdım..
Şimdi beni bırakın dostlar. Dünya dijital ansiklopedisi Vikipedi'ye girin, Türkçe'sine.. Orda okuyun Ziya'yı.. Bizim öz evladımız, nasıl dünya çapında bir dansçı ve yaratıcı, okuyun lütfen.. Öğrenmenin yaşı yok..
***
PAZAR NEŞESİ
Bu hafta neşemiz gene, ışıklar içinde yatsın Eyüp Karadayı dosttan miras dosyadan..
*
Bir gün adam eşeğiyle köyüne dönerken, yolda gördüğü bahçedeki elmalardan tatmak ister.. Bahçeye girer ve eşeğin üstünde kolayca eriştiği elmalarla bir güzel karnını doyurur.
Tam ayrılacağı sırada bahçe sahibi ikisini de görür ve yakalar.. Önce bir güzel eşeği döver, ardından da adamı pataklar.. Dayaktan sonra, dayanamayan adam sorar:
"Tamam beni dövdün, anladık da, sana bir şey sormak istiyorum!.. Neden önce beni değil de eşeği dövdün?."
Bahçe sahibi gülerek yanıtlar..
"Seni önce dövseydim, ben seni döverken eşek kaçardı da ondan salak!"
***
LATİN SÖZLERİ
"Suum sequitur lumen semper innocentiam!."
Dürüstlük her zaman kendi ışığını izler! Publilius Syrus
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)