Başta genç Dorukhan, bütün suçu gene futbolculara atan ve görevde(!) kalıp bu ülke insanının ödediği milyonları cebe atmaya devam edeceğini açıklayan
Şenol Güneş'te utanmanın "U"su yok. Onu zaten biliyorduk.
Utanması olan adam, UEFA Uluslar Ligi'nin o palavra B kümesinde iken ve millet A kümesine terfi beklerken, rezil futbolla sonuncu olup C Ligi'ne düştüğümüzde istifa ederdi. Ama kendi şehri Trabzon dahil hiçbir kulüpte iş bulamayacağını bildiğinden, senede birkaç hafta çalışıp milyonları cebe indirmek tatlı geldi.
"Ne kadar dayansam o kadar kârdır" dedi ve kaldı.
Euro 2020'de gene rahatça finale gidecek bir gurupta, bir kere daha sonuncu olunca kafası değişmedi. Hele bu rezillikten sonra ona ikinci küme takımları bile iş vermezdi, bu bir..
Oysa her ay cebe giren milyonları bir daha kazanması söz konusu olmayacaktı, onu iyi biliyordu, iki..
Nihayet yaptığı basın toplantısında,
"İstifayı düşündüm, sonra kalmaya karar verdim" demesinin açıklamadığı sebebi aynen
buydu işte..
Bu milletin milyonlarını, her türlü rezillik, yenilgi ve ezilmeye rağmen (Bunlar benim sözlerim değil. Kendi açıklamalarıdır) almaya ve banka hesabına yatırmaya devam edecekti.
İki şeye güveniyordu.
1. Nihat Özdemir Federasyonu onu görevden alamazdı. Çünkü arkasında önemli bir torpil vardı. Koca Federasyon'da bir tek
Hamit Altıntop, Şenol'u eleştirebilmiş, ötekilerin gıkı çıkmamıştı.
Selim Soydan dahil.
2. Türk spor medyası Şenol Güneş'le uğraşamazdı. Tek tük cesur yazarlar düşündüklerini yazarlardı ama, onlar yazdıklarıyla kalırlardı. Gazete ve spor sayfası olarak Şenol'u bir günde yıkacak medya bu ülkede yıllardan beri yoktu. İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Hollanda gibi ülkelerde böylesi iki hezimeti arka arkaya yaşayan hocayı ora medyası manşetleriyle anında yok eder, bunu iyi bilen hoca da, zaten daha fazla rezil olmadan istifa ederdi. Şenol, Türk medyasının kuzu gibi olduğunu iyi biliyordu..
***
Ve hiç de haksız değildi, sayın okurlar..
Euro 2020 elemeleri hezimetimiz, rezaletimiz ve her maçta ezilmemizle sonuçlandıktan sonra, suçu futbolculara atıp ortadan kaybolan Şenol, nihayet açıklama yapma gereği duydu. Belki de
Nihat Başkan rica etti,
"Beni sıkıştırıyorlar" diye.. Günler evvel duyurdu. Perşembe medyayı Riva'da topladı.
Yeni hiçbir şey söylemeden eski yalanlarını sıraladı. Gene bütün suçu futbolculara yükledi. En çok da
"Niye oynatmadım" dediği gençleri,
Dorukhan ve
Taylan başta itham etti. Onları
"yalancılık ve paraseverlikle" suçladı. Tecrübeli ve Avrupa'nın en büyük takımlarında oynayan futbolcuları için de satır aralarında çok ağır laflar etti.
"Bunlar antrenmanlarda gösterdikleri performansı maçta ortaya koymadılar" dedi. İthamı açıktı..
"Çünkü sezon öncesi sakatlanma riskini göze almadılar. Çünkü Avrupa'da oynamadıkları her hafta onlara çok pahalıya mal olur. Milli Takım umurlarında mı" diyordu
aslında.. Ama gene de gençleri değil, ayni
"sahtekâr" adamlarla sahaya çıkmakta ısrar
ediyordu, nedense..
Çünkü o, bunların hiçbirine Şenol Güneş avukatı Türk medyasının ses çıkarmayacağını, hatta manşetlerde kendisini sahipleneceklerini biliyordu. Bildiği, düşündüğü de oldu.
Bir, tek bir gazete Şenol'u eleştiren "Utan Şenol-Derhal defol Şenol" benzeri bir başlık yoktu. Ne vardı peki?..
Dün sabah en önemli gazetelere baktım. Muhalif, iktidar yanlısı, hepsine.. Bizden başlayalım bu basın toplantısı manşetlerini okumaya..
SABAH: "Bu sonuçlar Demokles'in kılıcı gibi tepemizde duracak." (Tırnak içinde Şenol'un sözü.. Ne demekse artık?)
HÜRRİYET: "Milli Takım'da değişim başlıyor." (Şenol'un sözü. Ondan gayri her şey değişecekmiş.)
MİLLİYET: "Yıkılmadık ve yıkılmayacağız." (Şenol'un sözü.. Breh breh.. Daha nasıl yıkılırız acaba, demiyor koca Milliyet bu manşetin yanında.)
TÜRKİYE: "Dibe vurduk, ezildik, bir daha olmaz.." (Şenol'un sözü. İki defa oldu, üçüncü niye olmayacakmış, diyen yok.)
CUMHURİYET: "Yıkılmadık." (Şenol'un sözü. Cumhuriyet, benim Cumhuriyet'im tısss.)
POSTA: "Beyaz sayfa açtık." (Ülkenin ve insanının yüzünü kapkara eden adama "Ne beyaz sayfası" demiyor Posta da..)
SÖZCÜ: "Elenmemiz normal." (Şenol'un sözü ama sayfadan belli, en muhalif Sözcü bile kabullenmiş bu aptalca lafı. Hocayı destekliyor.)
KORKUSUZ: "Bu bir dibe vuruştur." (Şenol'un sözü.. Manşetin anlamı.. Dibe vurduk, artık zıplayacak ve yükseleceğiz, oluyor. İyi ki Korkusuz bunlar.. Ya bir de korksalardı..)
AKŞAM: "Yaraları sarıp ayağa kalkacağız." (Şenol'un sözü. Ama "Tüm futbolculara isim vererek hakaret ettin. Bu yaraları sen sarabilir misin" diyen yok.)
BİRGÜN: "Şenol Güneş suçu oyunculara attı." (Türk basınındaki eleştirel tek başlık, o da iki sütun ve 14 punto, yani arabaşlık büyüklüğünde.)
***
Sonra haberleri okudum. Hepsi Şenol Güneş'in açıklamalarını haber yapmış, o kadar..
Peki ama, basın toplantısı sabahı (Perşembe) "Şenol Güneş'e 10 soru" diye muhteşem sayfa yapan Hürriyet bile o soruları sormamış mı, toplantıda?. Ne olmuş?. Şu olmuş olmalı..
"Şenol Güneş palavralarını bir kere daha sıktı ve soru almadan çıktı gitti.
Tahmin ettim. Çünkü tüm gazetelerde basın toplantısının nerde, nasıl yapıldığına dair satır yok.." Toplantıya katılan ve imzasıyla yazan bir arkadaşımı aradım.
Bunu sordum..
"Tam tersine, Hıncal Ağbi" dedi.. "Tam bir saat çok acımasız sorular soruldu.." "Peki niye hiçbiri, soruları geçin, soru sorulduğunu bile yazmadı, gazetelerin" dedim.. Hık.. Mık.. Kendisi bile yazamamış ki. Müdürler yazdırmamış ki..
İş spora gelince Sözcü ile Sabah'ın, Cumhuriyet ile Hürriyet, Milliyet, Posta'nın farkı yok. Sanki hepsine ayni yerden emir gitmiş.. "Haberinize Şenol Güneş'in açıklamaları dışında hiçbir şey yazmayacaksınız." Müdürler yazdırmamışlar, yazanın haberinin o bölümünü sansür etmişler, belli.. Açıkça belli..
Bir saat acımasız soru sorulur da, müdürlerin biri, tek bir tanesi, kendi muhabirinin sorduğu soruyu hiç değilse, bir ara başlıkla vermez mi?.
İmzalı haberlerde, "Şenol Hoca, konuşmasını bitirdikten sonra sorular aldı" cümlesi bile yok..
Ayıp değil mi?. Utanç değil mi?.
Şenol Hocam, sen bu medya için çoksun bile.. Senede üç gün çalışıp, elini taşın altına bile koymadan doldur bu milletin milyonlarını cebine, keyfine bak..
Nasılsa Federasyon'un seyrediyor. Genel Müdür'ün seyrediyor. Bakan'ın seyrediyor..
Yağma Hasan'ın böreğini hep Memet yiyecek değil ya, biraz da Şenol yesin..
Adın öyle demiyor mu zaten..
Şen Ol Hocam.. Şen Ol!..
*
KÜLTÜR BAKANI'MIZ, NEREDESİNİZ?..
Prof. Sami Şekeroğlu'nun benim ilk meslek yıllarımdan başlayarak kurduğu Sinema Arşivi yok oluyor. Hocanın emekli olmasından sonra arşive bakan çıkmamış sanki. Feci halin fotoğrafları dehşete düşürdü beni. Kültür-sanat yazarları neler yazdılar..
Ses çıkmayan tek yer, Kültür Bakanlığı.. Aslında bu arşivi yapması gereken bakanlık, yapılana da sahip çıkmıyor iyi mi?.
Bu gazeteden ayrılmasına en çok üzüldüklerimden, bu ülkenin yaşayan en önemli sinema ve kültür adamı Atilla Dorsay'ın sözlerini aynen aktarıyorum Hürriyet'ten ki, belki gözünden kaçmıştır, Kültür Bakanı'nın.. Danışmanlarının.. Yardımcılarının..
***
"60'lı yılların sonunda kurulan SİNEMATEK ile birlikte temelleri atılan bir arşiv burası. Sami Şekeroğlu çok iyi bir arşivci ve binlerce filmi buldu, onardı... Türkiye'nin sinema belleği burada yatıyor. Bazı klasikleri burada keşfettik. Sevgili Şekeroğlu, yaşlanınca bu işten çekilmek zorunda kaldı. Onun yerine gelen kişiler bence yine oldukça olumlu işler yaptılar ama bir süre sonra her yıl birkaç filmin onarılması gibi işler yapılamaz oldu. Sami Şekeroğlu Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin son derece onur verici bir geçmişi olmakla birlikte bugünkü halini savunmak ya da olduğu gibi kalsın demek mümkün değil. Bu tabii Türkiye'de kültür sanata ayrılan bütçenin hep sınırlı kalmış olmasıyla ilişkili bir durum. Kültür Bakanlığı'nın Türkiye'nin en önemli sinema arşivi olan bu merkeze kesinlikle el atması gerek. Bu işi yürüten Asiye Korkmaz gibi hocaların da katkıları inkâr edilmeden ve iyi niyetli olduğuna inandığım yeni yöneticilerin bir araya gelmesi lazım."
*
HAYVAN HAKLARI YASASI...
Aklı başında bir Hayvan Hakları Yasası, Meclis'e nihayet geldi. Dileriz en yakın zamanda çıkar..
Bir zamanlar bir Panter Emel vardı, insanı sıfırlar, hayvanı baş tacı yapardı. Günümüzde ise sosyal medyanın da desteği ile Panter'i sollayıp, insanı yok sayan hayvan yasası isteyenler var. Meclis'e gelişini alkışlayacaklarına, tasarıya saldırdılar.
Dünya üzerinde hele çıkışta "Mükemmel" denen ne yasa vardır, ne anayasa.. Çünkü evdeki hesapla çarşıdakinin farklı olduğunu binlerce yıllık uygulama göstermiştir.
Yasa çıkar. Uygulama gösterir, eğrileri, yanlışları, hataları, eksikleri.. Zaman içinde düzelir.
Sayın milletvekilleri.. Bu uygar yasa için tüm partiler birleştiniz. Uzatmadan çıkarmak için de birleşin ve Hayvan Hakları da bu ülkede "yasal" olsun artık..
(Yasa Meclis'ten geçti..)
*
TEBESSÜM
Doktor steril odada özel kıyafetle muayene ettiği hastaya "Haberler kötü" dedi. "Kovid virüsünün mutasyona uğramış yeni bir türüne yakalanmışsınız. Bu virüs fevkalade hızlı bulaşıcı ve aşısı da henüz yok. Sizi karantina odasına alacağız ve sadece pizza ve lahmacunla besleneceksiniz."
"Bunlar iyi mi gelecek hastalığıma" dedi, adam..
"Hayır" dedi doktor, "Ama kapının altından başka yiyecek uzatmamıza imkân yok.."
*
SEVDİĞİM LAFLAR
"Bir memlekette namuslular, en az namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memleket için kurtuluş yoktur."
İsmet İnönü
(1957'de mesleğe başladığım Ankara Yeni Gün Gazetesi'nin başlığının yanında her gün çıkan söz.)