Murat Karahan benim için iki kişiliktir.. Birincisi ve devamlısı çok sevgili İsmet Ağabeyimin (Sezgin) yeğeni olması.. Konservatuvarı bitirdiğinde beni aramış, "İşin bana düşen kısmı bitti, Hıncal" demişti.
"Yeğenim artık sana emanet!." Yeğen, bana hiç ihtiyaç duymadan dünya çapında bir tenor oldu kısa zamanda..
Dünyanın 1 numaralı opera festivali, Verona, onunla açılır kapanır oldu.
Bolşoy, Scala dahil çıkmadığı sahne, seslendirmediği başrol kalmadı. Ülkemin gururu oldu.
İkincisi, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Murat Karahan..
Onunla ilişkimiz resmi. O devletin üst düzey bir görevlisi.. Ben gazeteci. Herkesi nasıl eleştirdiysem, onu da öyle. Hatta biraz da fazla.. Çünkü, dünya sahnelerinde yıllık programını bir sene evvelden yapacak kadar dolu bir tenorun, masa başında imza atarak vakit harcaması benim için akla ziyan.. O işi yapacak o kadar insan var ki..
Neyse.. Kovid'le evde kapanmış kalmış Hıncal'ı okurlar bilir.. Her gece, hemen her gece bir sanat olayını izlerim genelde, bu mesleğe başladığım 60'lı yıllardan beri.. Sinema, tiyatro, konser, opera, bale.. Bunların hepsini yazan, duyuran belki de tek köşe yazarıyım.. Gece yaşayıp, gündüz yazan..
Eve kapanıp kaldığımda hayatımın nasıl değiştiğini tahmin edersiniz.. Gerçi o hayatı da kabullenip kendimi uydurdum ya..
Gene de hafta başında telefonuma, yazdığım "Birinci" Murat'tan şu mesaj düşünce, nasıl mutlu oldum..
"Sevgili Hıncal Abi, sana davetiyemiz ulaşmış olmalı ama ben buradan tekrar 1 Temmuz Opera Festivali Açılışı'na davet etmek isterim.
Sevgilerimle.."
Ben pandemi başından beri evde çalışıyorum.
Bazı aksamalar oluyor.
Hemen tabletimde "Opera/Bale" ikonunu tıkladım.
"Gala Konser/İstanbul Arkeoloji Müzesi.."
Mekâna bakar mısınız?. Bakın diye resmini koydum zaten.. Tıkladım ki, enfes bir program.. Operamızın 15 gözde solisti ki aralarında yakın arkadaşlarım Zafer Erdaş ve Şenol Talınlı da var..
Orada olacağım tabii.. Ayni konser 3 Temmuz Cumartesi de tekrarlanıyor.
4 Temmuz Pazar gecesi ise gene Müze bahçesinde bu defa Barok Konser var..
Bu defa İstanbul Operası Genel Sanat Yönetmeni dostum Suat Arıkan da nihayet sahnede olacak.
Bu galaların yer aldığı sayfaya bakarken beni en çok ne mutlu etti biliyor musunuz?.
Antalya Operası da, Antalya Müzesi'nde bir gala düzenlemiş. Bu gece.. Yani size göre dün.. Öyle bir program yapmışlar ki, haberim olsa bir gece için uçardım. Öylesi.. Ama beni havalara sıçratan "Antalya Yaza Merhaba Konseri" yazısının altındaki kırmızı not oldu..
"TÜKENDİ."
Antalya'da bir opera konserinde biletlerin tükenmesi ne demek?.
Operamızı kuran ve onu ülkeye yayan (Bugün altı ilimizde opera var) insanların, başta Mustafa Kemal Atatürk, önünde saygı ile eğilmeliyiz.
Bu arada.. En çok gitmeyi istediğim ama bir türlü denk getiremediğim Mersin Operası da "Yaz Galası"nı bale ile yapıyor.
Nerede?.
Atatürk Kültür Merkezi Cumhuriyet Salonu..
İsme bakar mısınız?.
Orada olunmaz mı?.
***
HALA KIŞ UYKUSUNDA BİR FEDERASYON!..
"Bu kadro Avrupa Şampiyonu olur" dediğimde gülenlerin sayısı fazlaydı..
İşte gurup maçları bitti. 1/16 finalleri de bitti. Yarın gece çeyrek finaller başlıyor.
Sordum, cevap veren çıkmadı..
"1/16 finalleri izliyorsunuz?.
Söyleyin bunlar içinde 'Biz yenemeyiz' diyeceğiniz tek takım var mı?." Bir göz atalım o maçlara..
Bizi perişan eden Galler, Danimarka'dan 4 yedi.. Sıradan bir takım Danimarka'dan..
Çekya, son şampiyon ama ahı gitmiş, vahı bile kalmamış Hollanda'yı eledi.
Büyük favori gösterilen Portekiz, Belçika'ya elendi.
"Yahu bu İsviçre bile bizi geçti" diye ahlar, vahlar ettik. Fransa onlara elendi.
Her turnuvanın favorisi Almanya'yı tanıyabildiniz mi?. Peki onları 2-0'la eleyen İngilizleri..
Ukrayna çeyrek finale kaldı yahu, İsveç'i geçip..
Yani Euro 2020'de en büyük takım yok. Herkes herkesi yenebilir.. Ama bir Avrupa Karması gibi kuşak ele geçiren Türkiye hepsini yenebilir..
Ne yaptık?.
Tek galibiyet, tek puan alamadan, her maçı korkak, her maçı geride, her maçı kapalı savunmayla oynadığımız halde, gurup maçlarında gol yeme rekoru kırdık.
Tam 8 tane ve bir, üç maçta bir tanecik gol atabilerek, en kötü averajla ve en kötü takım seçilerek elendik.
Hollanda Futbol Federasyonu, 1/16 finallerinde elendiğinin ertesi günü takım hocası Frank de Boer'in sözleşmesini feshetti.
24 saat içinde iyi mi?.
Meğer adamlar, bizim federasyonlar gibi tek taraflı teslim olan sözleşmeler yapmamışlar.
"Biz sana şu kadar milyon veriyoruz. Sen de bize en az 'çeyrek final' vereceksin" diye madde koymuşlar.
Hollanda elenince de Boer, pırrrr!.
Peki biz ne yaptık, 1/16'ya bile kalamayan ve eleme turunda rezil olan Şenol Güneş için?.
Türkiye Futbol Federasyonu toplandı mı?. Tartıştı mı?. Bir karar aldı mı?.
O federasyon üyelerine teker teker sormak isterim. En başta da futbolun içinden gelmiş iki isme, Hamit Altıntop ve Selim Soydan'a..
Siz kılınızı kıpırdattınız, parmak oynattınız, tek kelime ettiniz mi?.
Mesela Başkan Nihat Özdemir'e, "Federasyonu eylüldeki 2022 Dünya Kupası eleme maçlarını görüşmek üzere topla" dediniz mi?.
Ya da Özdemir konuyu alenen ve resmen örtbas ederken, siz kamuoyuna açıklama yapma gereği duydunuz mu?.
Yoksa siz de mi "kukla"sınız?.
***
İŞTE FENER-GALATASARAY FARKI!..
Bir takımı "Büyük" yapan camiasıdır..
Camia nedir?. Üyeler, tribünler ve yurdun dört bir yanına yayılmış, her ilde, her statta olan taraftarlar..
"Üç Büyükler" bunlar var diye "Büyük"tür..
Beşiktaş'ın ilk ikinin az biraz gerisinde kaldığı eskiden beri bilinir.. Fener- Galatasaray bu yüzden "ezeli" rakiplerdir.
Bu ikisinden hangisinin daha büyük olduğunun tartışması, maçlarda alınan sonuçlar kadar "kulübü sahiplenen" gerçek camia mukayesesi ile yapılır.
Her iki taraf da en çok taraftarın kendisinde olduğunu söyler ama, gerçek bir sayım yapılmadığı için tribünlere bakılır. Benim mesleğe başladığım yıllarda İnönü Stadı'ndaki derbilerde Fenerli seyirci Galatasaray'ı misliyle katlardı.
Ama o unutulmaz 95-2000 yılları arasındaki Avrupa'nın tepesine dek giden Galatasaray zaferleri arayı çok kapadı, belki de geçti bilmiyoruz.
Peki bugün..
Bakın ezeli rakipler çok kısa arayla kongre yaptılar.
Galatasaray Kongresi'nde 5 aday kıyasıya çekişti.
İmza atan ve oy kullanan üye sayısı 4 bin 731'di.
Fener Kongresi'ne Ali Koç tek başına girdi. Sonucu başından belli o kongrede 6 bin 682 kişi imza atıp oy verdi..
Şimdi siz söyleyin?.
Hangisi büyük?.
Oyu hiçbir şey değiştirmeyeceği halde, sırf kulübüne sahip çıktığını göstermek için gelen üyelere sahip Fenerbahçe mi?.
Oyunun çok şey değiştireceğini bile bile rahatını bozmayıp "Bana ne" diye omuz silken güya (!) üyelerle dolu Galatasaray mı?.
*
Son bir not.. Fenerbahçe'ye bugün isteyin, yarın üye olursunuz. Galatasaray'a ise liseli değilseniz üye olmanız akıllara sığmaz zordur. Şöyle denirdi hatta..
"Dünyada en zor üye olunan kurum, Sovyetler Birliği Komünist Partisi ile Galatasaray Kulübü'dür."
Sovyetler dağıldı. Şimdi en zor, Galatasaray yani. O Galatasaray Kulübü üyeliğinden Özhan Başkan döneminde istifa ederek ne doğru karar verdiğimi, her kongre gösteriyor.
*
TEBESSÜM
Adamın dişleri o kadar sarıydı ki, gülümsediği zaman trafik yavaşlardı. (Bunun bir Amerikan şakası olduğunu anladınız tabii.. Bizde millet sarıyı görünce kırmızıya kalmamak için gaza basar çünkü.)
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Beklemesini bilenin her şey ayağına gelir.
Honore de Balzac