Doğuya giden Boston-Maine ekspresinin vagonlarına Denver'de bir yolcu akını oldu. Vagonlardan birinde şık giyimli ve etrafı deneyimli bir yolcuyu rahat ettirecek her şeyle kuşatılmış çok güzel, genç bir kadın oturuyordu. Yeni binenler arasında iki genç adam vardı. Biri kimseye metelik vermez görünümünün yanı sıra incelikli yüz ifadesiyle yakışıklı bir delikanlı, öbürü ise iriyarı, asık suratlı ve derbeder giyimli bir adamdı. Birbirlerine kelepçeyle bağlıydılar.
Koridordan geçtikleri sırada gördükleri tek boş yer, o çekici kadının karşısındaki, yolcuların yüz yüze oturdukları yerlerden biriydi. Kelepçeli çift oraya oturdu.
Genç kadın, bakışlarını ilgisizce şöyle bir gezdirdi onların üzerinde; sonra sevimli bir gülümseme belirdi yüzünde. Yanakları pembeleşti, gri eldivenli elini uzattı. Konuştuğunda sakin, dolgun ve tatlı sesi, sahibinin konuşmada olduğu kadar kendisini dinletme konusunda da epey yol almış olduğunu gösteriyordu.
"Bay Easton" dedi, "Batı'da eski dostlarla karşılaştığınızda onları tanımazlıktan mı gelirsiniz?" Genç adam, kadının sesini duyunca irkildi, şaşkınlığa kapıldı, ama çabuk topladı kendini; uzatılan eli sol eliyle kavrayarak sıktı.
"Siz miydiniz, Bayan Fairchild!" dedi gülümseyerek.
"Öbür elimi bağışlayın, şu an meşgul." Parlak bilezik ile yoldaşının sol bileğine bağlı olan sağ elini hafifçe kaldırdı. Genç kadının yüzündeki hoşnut görünüm, yavaş yavaş şaşkın bir dehşete dönüştü.
Yanaklarındaki pembelik soldu, dudakları büküldü. Easton, neşelenmiş gibi hafif bir gülüşle konuşmayı sürdürmek üzereyken yanındaki asık suratlı adam ondan önce davranıp söze girdi. Kurnaz ve keskin gözleriyle kaçamak bakışlar atarak kızın yüz ifadesini inceleyip duruyordu az önce.
"Lafa daldığım için bağışlayın bayan, ama görüyorum ki şefle tanışıyorsunuz.
Benim hakkımda bir laf edecekse kodeste etse benim için daha iyi olur. Şimdi beni Leavenworth hapishanesine götürüyor. Sahtecilikten yedi yıl aldım."
"Demek öyle" dedi kız, derin bir nefes alarak, bu arada rengi de düzelmeye başlamıştı. Delikanlıya dönerek, "Demek buralarda yaptığınız iş bu, polislik!" dedi.
"Sevgili Bayan Fairchild" dedi Easton, sakin bir tavırla. "Bir şeyler yapmak zorundaydım.
Para, kanatlıymış gibi uçup gidiyor. Biliyorsunuz, Washington'daki gurubumuz içinde ayakta kalmak parayla oluyor. Batı'daki bu iş olanağını değerlendirdim. Aslında polis şefliği, büyükelçilik kadar yüksek bir rütbe değil, ama neyse."
"Büyükelçi mi?" dedi genç kadın, içten bir tavırla, "O artık aramıyor; o aramasa da olurdu zaten; bunu bilmeniz gerekirdi.
Yani şimdi siz şu parlak batılı kahramanlardan biri oldunuz, ata binip silah kullanıyor ve her türlü tehlikeyle yüz yüze geliyorsunuz, öyle mi? Bu Washington yaşamından farklıdır kuşkusuz. Eski gurubumuz da özlüyorlar sizi."
Kızın hayranlık dolu gözleri biraz daha irileşerek tekrar parlak kelepçeye takıldı.
Öbür adam, "Sayın bayan" dedi, "Siz kelepçeye aldırmayın, her polis kaçmasınlar diye tutukluları kendi bileklerine kelepçeler. Bay Easton işini bilir." "Yakında sizi tekrar Washington'da görecek miyiz?" diye sordu genç kadın.
"Pek yakında değil" dedi Easton, "Korkarım kelebek günlerim sona erdi." Genç kadın konudan saparak, "Batı'yı severim" dedi.
Gözleri hafifçe parlıyordu. Pencereden dışarı baktı. Seçtiği sözcüklere özen göstermeden içinden geldiği gibi konuşmaya başladı.
"Geçen yazı annemle birlikte Denver'de geçirdik. Babam rahatsızlandığı için annem bir hafta önce eve döndü. Batı'da yaşayabilir ve mutlu olabilirim. Sanırım buranın havası bana iyi geliyor. Para her şey değil, fakat insanlar bazı şeyleri hep yanlış değerlendiriyor ve aptal gibi.."
"Bakar mısın, şefim?" diye gürledi asık suratlı adam. "Bu yaptığın hiç hoş değil. Bir şeyler içmek istiyorum, üstelik sabahtan beri hiç sigara tüttürmedim.
Yeterince konuşmadın mı?
Haydi, beni sigara içilen vagona götür. Bir nefes çekmek için ölüyorum." Birbirlerine bağlı iki yolcu ayağa kalktı. Easton'un yüzündeki gülümseme değişmemişti. "Tütün isteğini geri çeviremem" dedi, "Talihsizlerin dostlarından biridir o. Elveda Bayan Fairchild.
Görev çağırıyor, anlarsınız." Veda etmek için sol elini uzattı.
Genç kadın eski tavrını takınarak, "Sanırım Leavenworth'a gitmeniz gerekiyor."
"Evet" dedi Easton, "Leavenworth'a gitmek zorundayım."
İki adam koridoru geçip sigara içilen vagona doğru ilerledi.
Yakında oturan iki yolcu, konuşulanların çoğunu duymuştu. Birisi,
"Şu polis şefi ne iyi kalpli bir adammış" dedi, "Bu batılılardan bazen böyle iyi adam çıkıyor işte."
Öbür yolcu, "Bu görev için biraz genç değil mi?" diye sordu.
"Genç mi!" diye haykırdı ilk konuşan, "Olan biteni anlamadın galiba?. Sen hiç tutukluyu sağ eline kelepçeleyen polis gördün mü?"
***
BİR KIZILDERİLİ KİTABESİ
Kızılderililer'in inançları ve sözleri uygar dünyaya çok yayıldı. Çok derlemeler yapıldı. Hemen her dilde kitaplar basıldı.. Sevgili Venüs Dalgıç, Viyana'da eline geçenlerden bize küçük bir derleme yapmış.. Teşekkürlerim ile..
***
Yalan
Tohumdur.
Bire kırk verir.
Verdiği kırkın her biri, bir tohumdur ki
O da bire kırk verir.
Bilgi de tohumdur.
Bire yüz verir.
Verdiği yüzün her biri
Bir tohumdur ki; sana bilgelik, torunlarına da
lham verir.
Zekâ
Sudur.
Tohumları yeşertir.
Yalanı da bilgiyi de.
Yetenek
Topraktır.
Ne ekersen onu biçersin
Ekmezsen üzerinde ayrık otları biter.
Emek
Güneştir.
Tohuma da suya da toprağa da hayat verir..
Kader
Çadırındaki kilim gibidir.
İpliğini Ulu Manitu verir
Sen dokursun.
Deseni sendendir, renkleri Tanrı'dan.
Şans
Doğal gübredir.
Boktan bir şeydir yani.
Ne zaman nereye düşeceği belli olmaz.
Kilimine düşerse kirletir.
Desenini değiştirir.
Her şeyi bok eder.
Oysa toprağına düşerse besler.
***
PAZAR NEŞESİ
Hele uzak yerlere uçtuğunuz zamanları hatırlıyor musunuz? Hava görevlileri, önemli olan ancak bazen bize tekrar gibi gelen
"güvenlik duyuruları" yaparlar, kalkıştan önce.. Çoğunu dinlemeyiz bile.. Tamam.. Şimdi aşağıdaki dâhiyane(!) duyuruları yapan bir uçakta olduğunuzu hayal edin:
Emniyet kemerinizi çalıştırmak için metal tırnağı tokaya sokun ve kemerin ucunu sıkıca çekin. Neredeyse tüm emniyet kemerleri böyle çalışır. Ancak, emniyet kemerini nasıl çalıştıracağınızı bilmiyorsanız, yanınızda bir gözetimci olmadan halka açık yerlere çıkmanızı tavsiye etmeyiz.
Uçaktan çıkarken lütfen tüm eşyalarınızı topladığınızdan emin olun. Geride kalan her şey uçuş görevlileri arasında eşit olarak paylaşılacaktır.. Lütfen çocuklarınızı veya eşlerinizi geride bırakmayın.
Sevgilinizden ayrılmanın 50 yolu olabilir ama bu uçaktan çıkmanın sadece 4 yolu var.
Ani bir kabin basıncı kaybı durumunda, maskeler tavandan inecektir. Çığlık atmayı kesin, maskeyi alın ve yüzünüze çekin. Sizinle seyahat eden küçük bir çocuğunuz varsa, onlara yardım etmeden önce kendi maskenizi emniyete alın, sonra ikinci maskeyi çocuğunuza takın.. Birden fazla küçük çocukla seyahat ediyorsanız, favorinizi seçin.
Uçakta son kalan, koridorları ve koltukları temizler.
***
LATİN SÖZLERİ
"Heredis fletus sub persona risus est."
"Mirasçının gözyaşı, maske altından gülüştür!
Publilius