Milli Takım'ın Euro 2020 gurup maçlarındaki utanç futbolunu hemen her yazar en ağır sözcüklerle eleştirirken, sadece ve sadece dijitalde yayın yapan HaberTurk'te Serdar Ali Çelikler, çözümü, hem de harika örneklerle öneren tek kişi oldu. O yazının dijitalde gözlerden kaçmasına içim razı olmadığı için, dün aynen köşeme aldım.
Serdar, günümüzde futbolun nasıl değiştiğini, geliştiğini anlatırken, ileri ülkelerdeki teknik ekip değişikliklerine örnek verdi.
"İş artık bir teknik direktör, yardımcısı ve kaleci antrenörü ile bitmiyor. En ufak ayrıntı için uzman hocalar ekibe katılıyorlar. Taç atma hocasından, duran top oyunları ve setlerine dek yardımcıları var artık teknik direktörlerin. Teknik ekip 30 kişiyi buluyor" dedi..
Gerçekten öyle.. Sezon içinde "taç atma özürlü" Galatasaray'da Fatih Terim'in yıllardır, düzeltme yolunda hiçbir şey yapmadığını yazmış, Liverpool'u örnek vermiştim. "Onların taç antrenörü var" demiştim, Galatasaray kendi yarı sahasında attığı taçları durmadan rakibe gönderip kontrataklar ve goller yedikçe..
Kimse umursamadı.
Serdar, milli rakiplerimizin teknik kadrolarını incelemiş ve "farkımızı" yazmış.
Şenol Güneş'in kadrosu kaç kişi..
"Yardımcı hoca" olarak kimler var, spor yazarları dahil birimiz sayabilir miyiz isimlerini?..
Acı gerçek bu.. Çağdışı kalmamız ve en palavra Avrupa milli takımları önünde hezimete uğramamız bundan.. Kulüp takımlarımız da Avrupa kupalarında bu yetersiz teknik kadrolar yüzünden tur bile geçemiyorlar ya..
2002'deki Dünya Üçüncülüğümüzün arkasında dört çok önemli şey vardı ki, "Şenolcular" hep atlamayı tercih ettiler..
1. Şenol Güneş'in eline, iskeleti UEFA ve Süper Kupa Şampiyonu Galatasaray'dan kurulu hazır ve birbirini ezberlemiş bir takım verildi.
2. O takımın, diğer kulüplerden gelen yenilerle çıkabilecek sorunlarını çözümleyecek, her futbolcunun psikolojik sorunlarını da çözecek iki çok önemli eleman teknik kadroda idi.. Milli Takım Meneceri Can Çobanoğlu ve Mentör (Bu kelimenin anlamını bile unuttu millet) Turgay Biçer..
3. Kurada şanslıydık..
2002 Dünya Kupası boyunca, hiçbir Avrupa takımı ile oynamadık.
4. Dünya futbolu bir genel kriz içindeydi.
Efsane Brezilya başta hepsi dökülüyordu.
Biz ise adeta değil, resmen bir kulüp takımına sahiptik. Kasım 2001'de, yani aylar evvel bu analizi yapmış ve köşemde 8 sütun manşet atmıştım. "Bu takım Dünya Şampiyonu olur" diye.
Şenol'un korkaklığı yüzünden Brezilya'ya karşı "kazanacak" değil, "az golle yenilecek" takım çıkardık ve savunma oynadık iki maçta da ve ikisini de kaybettik.
Çok gollü yenilgi Hoca'nın durumunu tartışmaya açabilir, ama "Şerefli yenilgi, onurlu beraberlik" laflarını icat etmiş ülkede işe yarardı çünkü. Hele yüreğindeki korkuyu hiçbir zaman atamadığı için kulüplerde bile başarılı olamayan bir hoca için.
O 2002 şampiyonluğunda çok payı olan, ama gölgede kaldıkları için adları bile anılmayan Çobanoğlu ve Biçer'den ilkiyle Türkiye gazetesi konuşmuş. Fena halde Şenolcu olduğu için konuyu benimle konuşamayan, hatta milli maçlarımızı seyre bile gelemeyen komşum ve maç gurubumuzun as elemanı Can, harika bir eleştiri yapmış.
Aslında Şenol söylemeliydi bunları "özeleştiri" olarak.. Ama nerede onda o yürek..
Özeleştiri, kendine güven, cesaret gerektirir.
Korkaklar Kralı "Sorumluluk bende" diye şov yaptı, sonra teker teker kendisi dışındaki herkesi ve her şeyi yerin dibine soktu, her maçın ardından..
Bakın Can ne diyor.. 2002'nin gizli kahramanı Can..
"Millilerin kamp yaptığı yerde oyuncular arası ilişkilerin yönetilmesi adına işin mutfağında iyi bir aile ortamı kurulamadı. Bu başarılabilmiş olsa hüsran yerine coşkulu bir dönemi yeniden yaşayabilirdik.
Biz 2002'de öyle bir sistem kurduk ki o yapı kendi içinde yaşanabilecek bütün olumsuzlukları fırsata dönüştüren bir özellik taşıyordu. Takımı en geriden toparlayan Rüştü gibi bir güçlü karakter, Bülent Korkmaz gibi yılmaz bir savaşçı, Okan Buruk gibi gençlerin performanslarının gelişimine katkı sağlayan bir ağabey, Ergün Penbe gibi birleştirici bir şahsiyet, Tayfur gibi bir prensip adamı vardı. O muazzam takım mühendisliği ile biz krizleri fırsata dönüştüren büyük bir aileydik. O ruh ve güçlü aile yapısı sanki kayboldu.
Biz medyası, futbolcusu, teknik direktörü, yöneticisi ve taraftarıyla coşkulu ve mutlu bir aileydik. Takımdaki en hiperaktif futbolcu Alpay Özalan'dı, onun aşırılıklarını samimi olduğu arkadaşları küçük bir refleksle tolere edebiliyorlardı. Takımın en genci Emre'ydi. Onunla yakından ilgilenen Okan Buruk, Belözoğlu gibi gençlerin gelişimine büyük katkı sağladı. Takımdaki arkadaşlık ve herkesi imrendiren abilik sistemi vardı. Şimdi böyle bir yapı kurulabildi mi bilemiyorum."
"Bilemiyorum" deme Can.. Bal gibi biliyorsun.
Ama sen de spor müdürleri gibi Şenolcu olduğundan "Başarılı olmak için bir 'uzman" ekip şarttı. 2002'de bu ekip vardı. 2020'de yoktu" demek istemedin sadece. Desen, o ekibi kurmayan "Her şeyi ben yaparım" deyip, hiçbir şey yapamayan Şenol'u suçlamış olurdun.
Ama gerçek işte bu, sevgili okurlar.
2002'de bir ekip vardı, Teknik kadroda ve takımın içinde..
2020'de sadece Şenol vardı teknik ekipte..
Ve de fesat vardı, takımın içinde..
Birbirlerine maç sırasında küfür ettiklerini, dil okuma yoluyla belirleyen haber ve yazılar gördük.
İşte bu yüzden sevgili okurlar..
2022 Dünya Kupası'nda başarılı olmak istiyorsak, hoca değişikliği yetmez.
Sistemi değiştirmek lazım.
Şenol'la olmaz. Peki Mustafa Denizli ve Fatih Terim'le olur mu?. Hayır..
Onlar da ekipçi değil. Yanlarında hep göstermelik insanlar taşıdılar.
Derwall, Denizli'yi;
Piontek, Terim'i yarattı. Peki Terim ve Denizli'nin yarattığı bir tek isim söyleyebilir misiniz?.
O zaman Serdar Ali Çelikler'in çözümü tek..
Bu "Ekip, 30 kişilik ekip" içinde yetişmiş, sistemi bilen ve inanan birini, yani bir YABANCI'yı getirmeliyiz ki, çağdaş sisteme geçelim ve Dünya Kupası'na tur geçmek değil, "Şampiyon olmak" hedefiyle gidelim.
Çünkü elimizde, Şenol'un paçavraya çevirdiği bir harika kuşak "hâlâ" var!.
***
YAŞANMIŞ ÖRNEK...
Dün sabah Serdar Ali Çelikler'le tekrar konuştum. Bana yakından tanıdığımız bir ismin, Karagümrük'ün hocası İtalyan Francesco Farioli'nin nasıl teknik direktör olduğunu anlattı.
Buyurun, başta Şenol Güneş, sonra ilgili ilgisiz her futbolsever okusun.
*
Francesco Farioli, bugün ligimizde Karagümrük'ün hocası olarak görev yapıyor.
Kendisi aslen 25 yaşında İtalya'nın en genç kaleci antrenörü olarak Benevento takımında profesyonelliğe adım atıyor. Sonra hocası De Zerbi ile birlikte Sassuolo'ya geçiyorlar.
Teknik kadroda kaleci antrenörü olarak bulunan Farioli'ye takımın hocası De Zerbi, "Kalecinin oyuna ayakla çıkmasını istiyorum.
Bu konuda çalış" talimatını veriyor.
Farioli'nin çalışmaları sonunda o dönem Sassuolo'nun kalecisi sadece İtalya'nın değil, Avrupa'nın en etkili ayak pası yapan ve çok etkili top çıkaran kalecisi oluyor.
Bunun üzerine De Zerbi, "Sen bu işte iyisin.
Bir de sadece kaleci ile çıkmada değil defans oyuncuları ile birlikte birkaç çıkış seti yaz" talimatını veriyor.
Bu setler de başarılı olunca De Zerbi, Farioli'yi 1 numaralı yardımcı hocası yapıyor.
Sonra o Farioli bizim lige Alanyaspor'a geliyor.
Alanyaspor, Çağdaş Atan yönetiminde ve Farioli'nin de katkıları ile ligde en etkili pas yapan takım oluyor.
Gözü en keskin başkan Süleyman Hurma, Farioli'yi keşfedip Karagümrük'ün başına getiriyor.
Şimdi o Farioli, oyuna kaleci ile başlama ve savunmadan pasla çıkıp oyun kurma konusunda takımıyla bizimkilere ders veriyor.
Onu yardımcısı yapan De Zerbi de ciddi bir bütçe ile Shakhtar Donetsk'e gidiyor.
***
SITKI USTAM, KÜTAHYASPOR'DA...
Sıtkı Ustam yaşasaydı da bugünleri görseydi. Hayatını Kütahya'nın nasıl bir kültür, sanat, tarih, sağlık hazinesini olduğunu dünyaya duyurmaya adayan Usta, zamanında vilayet ve belediye başta, yöre eşrafı tarafından nasıl dışlanıyordu.
Şimdi devir değişti. Öyle değişti ki, babasının izinde giden ve eserlerine "Sıtkı II" imzası atan kızı Sevgili Nida Olçar, Kütahyaspor Yönetim Kurulu'na seçilecek kadar popüler..
Kupürünü gördüğünüz haberi "Şeyma Dönmez-Gazetekırküç" imzası ile okudum. İşte bölümler..
*
Kütahyaspor'un Olağanüstü Kongresi'nde uzun yıllar sonra bir ilk yaşandı. Yönetim Kurulu'na çini sanatçısı Nida Olçar seçilirken, uzun yıllar sonra ilk kez bir kadın yönetimde söz sahibi oldu.
Nida Olçar'ın yönetime girmesi Kütahya kamuoyunda sevinçle karşılandı.
Kadınların yönetim kadrolarında daha aktif yer almasında öncü olacak Olçar, Muhasebe, Finansman ve Proje Komitesi'nde yer aldı.
Kütahya çinisini ve babası Sıtkı Olçar'ın emaneti "Sıtkı" markasını Türkiye'de ve dünyada tanıtan Nida Olçar, TBMM'de açtığı sergiyle büyük bir ses getirmişti. Kütahya'nın değerlerine duyduğu saygı ve aldığı sorumluluğa bir yenisini daha ekleyen Nida Olçar, önümüzdeki sezonda mavi şimşek için diğer yönetim kurulu üyeleri ile birlikte omuz omuza hizmet verecek.
***
TEBESSÜM
İki avukat arkadaş bir davayı tartışarak adliye koridorlarında yürüyorlarmış. Birisi "Bak" demiş, "Birbirimize karşı doğru ve namuslu olalım!."
"Tamam" demiş öteki.. "Sen başla.." ..Ve bu tartışma burada bitmiş..
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Hepimiz ancak bir araya geldiğimizde yararlı olabilecek, hatta mucizeler yaratabilecek birer kar taneleriyiz. Bir araya gelemezsek, anında yok olacak kar taneleri.. Müjdat Gezen (Normal Olacak Kadar Anormal Değilim, kitabından.)