Sinekli Bakkal değil... Sinekli İstanbul...
Aşağı yukarı 3 haftadır, bahçemde sinekler içinde oturuyorum.. Önce sitenin bahçelerinden sorumlu Çakır Usta'yı aradım. Hemen pompayla adamlar gönderdi. İlaçladılar..
Ertesi gün gene sinekler dolu.. Site hemen ilaç pompaladı.. Değişen bir şey yok.. Günlerce devam.. Sinekler eksilmiyor, artıyor..
Çakır Usta, Beşiktaş Belediyesi'ni aradı.. Bu defa, ekipler geldi. Bahçede, kedilerin su kabına kadar her yerden örnekler aldılar, "Buraya yumurtluyorlar da ordan mı ürüyorlar" diye.. Sivrisinek öyle ürer ya..
Bir şey bulamadılar. Her ihtimale karşı o suları da, bahçenin tümünü de kedilere zarar vermeyecek şekilde ilaçladılar.
Hayır.. Bahçeye çıkıp oturuyorum, tepemde sinekler uçuşuyor..
O sırada Kemaller geldi, Ankara'dan hafta sonu için.. Kemal durumu gördü. İnternetten bir yazı okumuş onu anlattı.
Güney rüzgârları eser ülkemize zaman zaman.. Hani sam yeli deriz genelde..
Onlar çöl tozlarını getiriyormuş. Bu çöl tozlarının arasında da bir çeşit Afrika sineğinin yumurtaları oluyormuş..
Geçen sene olmuştu biliyorum. Gözle görülmeyecek kadar ufak bir sinek.. Ama öyle bir sokuyor ki, hemen kızarıyor, şişiyor, müthiş acıyor ve kaşınıyor.. Benim minik yeğenimi soktulardı da, kızcağız acıdan ağlamaya başlamıştı.
Eczane bir ilaç tavsiye etti, Urgo diye de, onunla acıyı ve kaşınmayı önleyebildik..
Bu defa o kadar ufak değil sinekler.. Boy boy.. Bildiğimiz pervanenin az büyüğü var.. Karasinek boyunda olanı var, var oğlu var..
Her gün site, haftada bir belediye ilaçlıyor.. Boş..
Yani sevgili okurlar, bu iş Alkent yönetimini de aştı, Beşiktaş Belediyesi'ni de..
İstanbul'da garip sinekler var..
Bunlarla bir mahallede mücadele edilmesi işe yaramaz..
Köklerinin kuruması, önce ne olduklarının anlaşılması, sonra üreme yerlerine toptan harekete geçilmesi..
Lafla kolay.. İstanbul dediğimiz yer iki Yunanistan nüfuslu.. Trakya'dan Gebze'ye, Sarıyer, Şile, Kilyos'a kadar bir alanı düşünün..
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Vilayet, yani hem Belediye'nin, hem de Vilayet'in sağlık müdürlükleri el ele vermeli savaş için.. Yerel imkânlar yetmezse, Ankara'ya Sağlık ve Tarım bakanlıklarına kadar başvurulmalı..
Bu sorun çözülmeli..
Şimdilik bildiğimiz, sıkıntı verdikleri.. Ama bu garip sinekler, bilmediğimiz bir virüs ya da mikrobu da damarlarımıza bırakıyor olabilirler.. Kokusu sonra çıkan bir zehir..
İnsanın aklına neler geliyor..
Sağlık Bakanı Koca, iki yıldır nefes almadan Kovid'le uğraşırken, bu garip sineklere de vakit ayırabilir mi, bilemem..
Bildiğim bir KKK, yani gene Afrika'dan gelen Kanamalı Kongo Kenesi'nden neler çektiğimiz..
Bu yaz da ara ara bu kene yüzünden ölenlerin haberleri çıkıyor.. Kene ender.
Kırsalda gezerken çorabı, pantolonun üzerine çektin mi tamam. Oysa bu garip sinekler her an her yerde..
Kafamda sorular var.. Çözümler yok..
Ama bu birilerinin, en başta bu kenti yöneten seçilmiş ve atanmışların görevi olmalı..
Valimiz ve Belediye Başkanımız, uzmanları ile buluşmalı ve beraberce bu işin peşine düşmeli..
En azından hepimizi rahatlatacak açıklamalar yapılmalı..
***
ŞENOL GÜNEŞ MUCİZESİ LAZIM!..
İtalya maçı öncesi "korkak" Şenol Güneş'in sahaya çıkaracağı 11'i de, oynatacağı futbolu da tahmin etmiş ve "Elinde Avrupa 2020 Şampiyonu olabilecek bir ekip bulunan Şenol Hoca'da ruhsal bir mucize gerçekleşmezse şansımız olmaz" demiştim. Olmadı tabii..
Korkak Hocam sahaya gene gol atma beklentisi olmadığını kanıtlayan bir 11 çıkardı ve en rezil, en anti futbol, en utanç verici bir savunma da değil, kapanma futbolu oynadı. Öyle körü körüne kapandık ki, kilidi çözen golü de kale önündeki karmaşa yığılması yüzünden kendi kendimize attık.
Ertesi gün ve hafta sonu bütün gazeteleri okudum.
Ünlü spor ve köşe yazarlarımız, hem de çok ağır cümlelerle hem sahaya çıkan 11, hem de oynattığı utanç futbolu yüzünden Şenol Hoca'yı bu defa çok ağır eleştirdiler..
Tabii aralarında Şenol Hoca'yı eleştirmek değil, nefret ettikleri bana saldırmak için, adımı yazmaya da cesaret edemeden tersini yazanlar da çıktı. Acıdım sadece onlara.. Çünkü genel medyamızın bu defa açık, net ve haklı eleştiriler yapması çok önemliydi benim için..
Yani yarın akşamki Galler maçı için Şenol Güneş, hatta bir profesyonel yardım almalı. 2002 Dünya Kupası'nda takımın bir meneceri (Can Çobanoğlu) ve bir mentörü (Prof. Turgay Biçer) vardı, ki onlara rağmen, ahı gitmiş vahı kalmış Brezilya'nın adından korkan Şenol Hoca iki maçı da yenilmemek de değil, fazla gol yememek düşüncesi ile oynadığından, Dünya Şampiyonu olma fırsatını kaçırmıştık.
Hocamız bu yardımla korkuyu yenerse, biz de Galler'i ve İsviçre'yi geçebilir, bizi Avrupa Şampiyonu yapabilecek "final" yolunu açabiliriz..
Hayır, "umut tacirliği" yapmıyorum..
Bizim kadroyu da biliyorum.
Bugün Avrupa'da oynanan futbolu da..
Nerde eski İtalyalar, İngiltere, Fransa, Almanyalar.. Ve de ötekiler..
Avrupa 2020, Türk Futbolu için tarihi şans..
Bir daha yazıyorum.
Sır orda çünkü.. Şenol Hocam o rezil İtalya maçından ders alabildiyse eğer, o ruhuna işlemiş korkaklığını atabilirse neler değişir göreceğiz..
Sahaya İtalya maçında olduğu gibi 4-6-0 dizilişi ve güya kanatlara koyduğu adamları beklerin önüne ikinci bekler olarak oynattığı takımla değil, sahanın tamamına yayılabilen ve hem kanattan beklerle ikili, hem orta sahadan akınlar yapabilen ki, bunları yapmak için elinde genç olsun, deneyimli olsun harika adamlar var, bir 11'le çıkar ve "kazanmak için" oynarsa.. Maçı doğru okur, rakibin zaaflarını belirler, bizim eksiklerimizi görür, ona göre ve ezberlesin diye tekrar ediyorum, "kazanmak için" oyuncu ve taktik değişiklikler yapabilirse, yarın Galler'i, ardından İsviçre'yi de geçeriz.
İtalya maçının "korkak" kafası ile oynarsa, ikisi de bizi perişan eder, final yolunu açacak turdan sonuncu çıkar ve tarihi bir fırsatı kaçırırız.
Şenol Hocam, "Hıncal beni sevmez" diye, eleştirilerimi duygusallığa veriyor ve kendi kendini tatmin ediyorsun..
De ki sevmiyorum.. Neden acaba?.
Bana "korkakları seven" bir kişi göstersene..
Mustafa Denizli, Wembley'de 8 yemeyi göze alıp "onurlu beraberlik, şerefli yenilgi" anlayışına son verdiğinde, 2002'de Dünya Şampiyonluğu'na giden yolu açmıştı. Bu lafı bugün etmiyorum.. O 8'lik maçın ardından yazmıştım, o tarihte.
2002'de Dünya Şampiyonu olacağımızı da Kasım 2001'de..
O gazeteler duruyor.
Futbolda her şey var..
Yenilirsin de..
Çık yenil.. Ama vuruşarak, aslanlar gibi savaşarak yenil. Sahaya ezik, sahaya bükük, sahaya yıkılmış çıkarak kaybetmenin kimseye faydası yok..
İşte seyrettik. Galler'in hali meydanda.. Bale bile dökülüyor..
Oysa sende kimler var, neler var.. Korkunun kör ettiği gözlerini aç, elindeki adamlara bak. Onların çapını gör ve de ki..
"Galler benden korksun.."
***
HAYDİ LİSECİ DAZLAKLAR!..
Yıllar yıllar önce, "Bu kulüp herkesindir.
Liseli, lisesiz bölmeyin" dediğim için Levent Çarşısı'ndaki Liseliler Derneği'nde bir gecede 178 imza toplayıp kulüp üyeliğimden ihracımı isteyen "Dazlaklar" gene hortladı.
Kulübü Fatih Terim'e teslim etmek, Ada'yı İnan Kıraç'ın yakın dostu o adını yazmadığım işletmeciye geri vermek için bir araya gelen "Liseci" adaylar, Liseli olmayan Yiğit Şardan'ı geçemeyeceklerini anladılar.
Şimdi artık ne kadar yerseniz "Fatih Terim'den dönmüş" görünmek için çabalamaya başladılar.
Onlar çabalarken, matbuattaki ve sosyal medyadaki dazlaklar faaliyete geçti bu defa Yiğit'i önleyebilmek için..
Şimdi ya kulüp dazlaklara teslim edilecek. Ya da herkese açık "Galatasaray Spor Kulübü" olarak devam edecek..
Haaa.. Bu arada.. Mustafa Cengiz'e "Acele seçim" baskısı yapanlar, Sağlık Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı'nın Kovid yasakları yüzünden seçimi erteledi diye kıyamet koparanlar, Yiğit'in kazanacağı ortaya çıkmaya başlayınca çekinmeden çark ettiler.. "Mali kongre yapılmadan, genel kongre yapılır mı?.
Ertele Cengiz" demeye başladılar iyi mi?.
Yahu Galatasaray'ın bir rengi kırmızı..
Yüzünüze hiç vurmuyor mu o kırmızı..
Belli.. Korkudan "Sapsarı" olmuşsunuz, kızarmayı bile başaramıyorsunuz..
Ötekileri bilmiyorum ama ben Burak Elmas için kalpten üzülüyorum..
Elmas ailesinin tümünü, başta babaları yürekten severim çünkü.. Ve kayınpederi de, gelmiş geçmiş en başarılı Galatasaray başkanlarından, UEFA Kupası'nı kaldıran yakın dostum, sevdiğim ve saydığım Faruk Süren'dir, üstelik..
***
NE YAPIYOR BUNLAR?..
İki kişi.. Biri erkek, biri kadın.. Karşılıklı oturmuş konuşuyorlar. Hayır konuşmuyorlar. Ellerinde deste deste kartlar var. Anladığım kadarı ile bir yazı yazmışlar. Kartlara bölmüşler. Sırası gelen okuyor ve tek yazı güya konuşma havasına giriyor.. "Yersen" oynuyorlar bizimle..
Konuşanlar, bu ülkenin en ünlü iki sinema eleştirmeni.. Mehmet Açar (HaberTurk) ve Alin Taşçıyan (Milliyet).
Yaptıkları (!) TRT 2'deki Sinema Kuşağı önünde yer alan "Film Önü" programı..
TRT 2, harika filmler oynatıyor. İzleyemeyecek durumda isem kaydediyorum mutlak..
Film Önü de, bu harika filmleri, sadece filmseverlere değil, normal TV seyircisine de anlatacak, onları izlemeye teşvik edecek bir sohbet olmalı değil mi?.
Ne gezer.. Meraklısına bile "Kanal değiştir" dedirtecek bir nefret ezberi okumayı "Sinema sohbeti" diye yutturacaklarını sanıyorlar.
Her sinema kataloğunda, olmadı internette, Google'da var.
Açıyorlar yönetmenin adını.. Başlıyorlar saymaya.. Bir yığın tarih, bir yığın isim..
Hepsini o ellerindeki karttan okuyorlar.
Onlar 40 yıllık sinema yazarı.
Karttan okuyorsa, o filmi izleyecek TV seyircisinin beyninde çip mi var ki, okudukları telefon rehberini aklında tutsun..
Sonra güya filme geçiyorlar. Bir telefon rehberi daha..
Yığınla isim, yığınla tarih.. Ve bitiyor "Film Önü.." Bakın Alin ve Mehmet dostlar..
Gelecek "Film Önü"nü beraber yapalım mı?. Ben sorayım o film hakkında seyircinin merak ettiklerini.. Ben sorayım seyircinin kafasındaki "Bu filmi izleyeyim mi, izlemeyeyim mi" sorusuna ışık tutacak şeyleri de, siz elinizde kart olmadan konuşun bakalım..
Yönetmeni, filmi ve oyuncuları da sorarım.
Karttan okumadan bakalım ne cevap verebileceksiniz?.
"Olmaz" demeyin.. Yaptık.. Yaşamdan Dakikalar'da Atilla Dorsay ile kaç filmi konuştuk, tartıştık.. Karta marta bakmadan..
Filmi izlemiş üç kişi olarak (Bir de Nebil) nasıl konuştuk ve insanlar nasıl keyifle izledi. Reytingler meydanda..
Hadi.. Atın kartları ve bir "Sinema sohbeti" yapmayı deneyin de görelim..
Bi cesaret.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Nefret duygusunun mizacı soğuktur, vücudu soğutur. O da hastalık yapar. Ümit ise sıcaktır, vücudu ısıtır, rahatlatır. İbn-i Sina
***
TEBESSÜM
Eşler arasındaki tartışmalarda son sözü daima kadın söyler.. Erkek bu lafın üzerine bir şey söylerse, o "yeni" bir tartışmanın başlangıcı olur.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)