Tolstoy’un bir kısa hikâyesinden..
*
Tolstoy'un "İnsan Ne ile Yaşar" adlı kitabında, çiftçi Pahom'un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır.Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir.
Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom'a "Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım" der. "Yoksa bütün hakkını kaybedersin." Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye.
Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez.
Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir gücü.
Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, burnundan kanlar damlamaya başlar.
Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz...
Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olayı bir daha izlemiştir.
Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom'u gömerler.
Reis, Pahom'un mezarının başında durur şöyle der:
"Bir insana işte bu kadar toprak yeter!"
*
Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz.
Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev... Gözlerimiz, midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük...
Ve insan yaşlandıkça besler, gençleştirir arzularını.
Biriktirdikçe hayata olan bağlarını artırır. Öyle bağlanır ki hayata, bir gün bu diyardan göçüp gideceği fikri zamanla yitip gider aklından...
Tüketmeye de çok meraklıdır insan. Biriktirdiği paranın, eşyanın, malınmülkün yanında zaman tüketir, söz tüketir... Benlik biriktirirken, benliğini tüketir...
Sofraya koyabildiğimiz bir bardak çayın, zeytine, ekmeğe ulaşabilmenin bir zenginlik olduğunu ne zaman fark edeceğiz.
Doldurabildiği bir cüzdanı olmasa da bir evi muhabbetle, kanaatle dolduran bir kadının, akşamları evine gelen, ekmek getiren, "Eline sağlık hanım" diyen bir erkeğin, "Zengin" olduğunu ne zaman anlayacağız?
Gören bir gözü, tutan bir eli, yürüyen bir ayağı satın alamayacak ve kaybedince tekrar sahip olamayacak kadar fakiriz hepimiz, aslında..
***
RASİM'İN ANISINA... "KUŞ HATIRALARI!."
Ölümünden dakikalar önce Sevgili Rasim Öztekin, tv yapımcı ve yönetmeni Birol Güven'e yollamış, İbrahim Sadri'nin dizeleri "Kuş Hatıraları"nı.. Herkes yazdı ama, dizelerin tümünü yazmadı.. Rasim niye o şiiri yolladı, görmek, bilmek, düşünmek ister misiniz?.
O zaman YouTube'a girin.. "Kuş Hatıraları" yazın, yanına Emre Abdik yazın ve tıklayın.. İmkanınız olursa benim gibi yapın.. Ekrana da yansıtın ve hafta sonu tatilinize, harikulade bir başlangıç yapın.. Ben gözyaşları içinde izledim, o yılları ve neleri neleri hatırladığım için..
Bu dizeleri de saklayın hele benim gibi, çocukluğunuzu 40'lar ve 50'lerde, hatta 60'larda yaşamışsanız!.
*
kışın bir sobamız olurdu
Yerli malı kullanan
Özlerdik.
Top oynardık
Benim yıldızıma Mehlika adını vermiştik
Kimsenin de kendinden yana olmasını istediğibirileri olmazdı.
Yollar bozuk musluklar bozuk
Bu şehrin yıldızları vardı.
Ben Fenerbahçe'yi amcam Vefa'yı tutardı.
Muammer Karaca adına bir tiyatro binası yoktu
Başımız ağrırdı komşumuz vardı
Geceleri bekçimiz
Bir sabah bütün iyi şeylerin
Sonra Ayvansaray'ın suları çekildiğini yazdı gazeteler
Kalan bir tortuydu belki.
Belki kırık bir rüya denizi
belki de biz bir rüya mı görmüştük?
Hadi hepsi yalandı.
PAZAR NEŞESİ
Japon Gemisi Pasifik'te seyretmektedir. Geminin kaptanı, pırlantalı isim bileziğini ve Rolex saatini çıkarıp masasına koyar ve duş almaya gider.
Döndüğünde bakar ki, ne bileklik var, ne de saat..
Birlikte çalıştığı, kaptan köşküne girme hakkı olan 4 mürettebat görevlisini teker teker çağırır ve olanları anlatıp hepsine ayni soruyu sorar..
"Son 10 dakika nerdeydin?."
İngiliz geminin baş aşçısıdır. "Geminin soğuk odasındaydım ve akşam yemeği için etleri seçiyordum."
Meksikalı geminin kamaraları başta, hemen her şeyinin düzenli olmasından sorumlu Kaptan Yardımcısıdır. "Geminin arkasındaydım. Ters asılmış bayrağı düzeltiyordum."
Alman, geminin baş makinistidir.. "Jenaratör odasına, kontrola gitmiştim.."
Fransız baş kamarottur. "Dün gece vardiyam vardı. Uyuyordum.."
Kaptan 10 saniye içinde, hırsızı buldu.
Hadi siz düşünün bakalım.. Hangisi hırsız?.
Bulursanız da güleceksiniz, bulamazsanız da..
Aslında cevabı haftaya yazacaktım ama, Pazar keyfinizi bozmak istemedim. Ama burada durun ve düşünün. Bakalım siz kaç saniyede bulacaksınız.
*
Hırsız tabii Meksikalı'ydı. Çünkü yalan söylüyordu. Beyaz üzerine kırmızı yuvarlaktan ibaret Japon bayrağı nasıl asılırsa asılsın ters olmaz ki!.
***
LATİN SÖZLERİ
Ubi solitudinem faciunt pacem appelant!"
Yalnızlık yarattıklarında, adına barış diyorlar!.
Tacitus
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)