“Türkiye Almanya’dan daha iyi!.”
Heyecanla bir nefeste okudum.. Bizim ülkede, hatta bizim gazetedeki köşe yazılarının ve sözde muhalif manşetlerin tam tersini söylüyordu, Erdoğan..
Kelimesini ellemedim. Buyurun okuyun!.
*
Bu başlığa bugünlerde Alman basınında sıkça rastlamak mümkün. Konu Kovid-19 aşısı.Almanya'da aşılama 27 Aralık'ta, Türkiye'de ise 14 Ocak'ta başladı. Buna rağmen şu an itibarıyla Türkiye'de aşı yapılan insan sayısı Almanya'yı geçmiş durumda.
Bunun nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
Türkiye'de aşı, muayenehaneler ve hastanelerde yapılıyor, üstelik kişinin bunu seçme şansı var, Almanya'da ise, yaşlılar yurdunda veya aşı merkezlerinde.
Aşı merkezleri yeni kuruldu, randevu almak için saatlerce telefonda beklemek zorunda kalıyorsunuz. İnternetten direkt randevu almak da çok zor.
Oysa Türkiye'de internetten randevu almak için sadece iki dakikanızı harcıyorsunuz.
Türkiye aşılamaya, çok doğru bir kararla önce sağlık personeliyle başladı ve tüm sağlık çalışanlarını aşıladı. Biz Almanya'daki doktorlar, en çok Kovid- 19 hastasıyla haşır neşir olan bizler, hâlâ aşı sıramızın gelmesini bekliyoruz.
Aşılama o kadar yavaş ilerliyor ki, artık yazdan önce sıramız gelmez diye düşünmeye başladık.
Alman Sağlık Bakanı başta olmak üzere, bu konudaki sorumlular keli- menin tam anlamıyla sınıfta kaldılar. Hepimiz eleştirilerimizi çeşitli kuruluşlar ve tabip odaları vasıtasıyla resmi olarak defalarca bildirmemize, ayrıca çeşitli platformlarda gündeme getirmemize rağmen değişen bir şey olmadı.
Birkaç kere aşılama sırası değiştirildiği halde, sağlık personeli (yoğun bakım ve yaşlı yurtlarında görev yapanlar dışında) yine öne çekilmedi.
Ve bizler her gün, hafta arası, hafta sonu demeden büyük bir şevkle çalışmaya devam ediyoruz. Çalışmaktan asla şikâyetçi olmadığımızı da belirtmek isterim.
Sadece ben ve bir sürü meslektaşım, Sağlık Bakanlığı'nın bize dürüst davranmadığını ve ayrıca kötü bir planlama yaptığını düşünüyoruz.
Bu konuyu kapatırken, aşılama konusunda ustalık gösteren Türkiye'yi tekrar kutluyorum!
*
Gelelim koronayla ilgili son gelişmelere.Maalesef insanlar ölmeye devam ediyor. Bir süre daha devam edecek.
Bunun için dünyadaki bütün insanların yapması gereken (belki binlerce kere duydunuz ama) en önemli şey M-H-M, yani MASKE-HİJYEN-MESAFE kuralına uymak! Sizler bu konuda üstünüze düşeni yapın, gerisini biz sağlıkçılara bırakın.
Bakın, insan kayıpları devam ediyor ancak kayıplar her geçen gün azalıyor, pozitif çıkan insan sayısıyla karşılaştırdığımızda gerçekten ölümler azalıyor. New York'ta yayınlanan son araştırma da bu durumu kesin olarak ortaya koyuyor.
Ayrıca şu an için dünyadaki hemen hemen hiçbir ülkede yoğun bakım kapasitesi zorlanmıyor.
Bunun birtakım nedenleri var elbette, Kovid-19'un hâlâ kesin bir tedavisi olmamasına rağmen, şimdi biz hekimler daha tecrübeliyiz ve hastalara daha fazla yardım edebiliyoruz. Kullandığımız bazı ilaçlar hastaların iyileşme sürecine daha olumlu katkıda bulunuyor.
Örneğin, Almanya'da ekim ayından itibaren neredeyse ocak ayı sonuna kadar yeni vaka sayısı ve kayıp insan sayısı sürekli artış gösterdi, çok sert kapanma önlemleriyle nihayet bu durum kontrol altına alındı.
Sokağa çıkma yasağı sadece vaka sayısı belli bir seviyeyi geçen yerleşim birimlerinde akşam 21'den sonra uygulandı ve ikamet edilen yerden 15 kilometre ötesine seyahat sınırlaması getirildi. Yiyecek ve zorunlu ihtiyaç malları satan dükkânlar dışında her yer kapatıldı.
Yapılan test sayısı, dolayısıyla pozitif vaka sayısı rekor üstüne rekor kırarken, kayıplar göreceli olarak azaldı ve yaklaşık bir haftadan beri de sürekli düşüş göstererek hedef sayılara doğru gitmeye başladı.
Aşılamada yaşanan aksaklıklar aşılmaya çalışılıyor, üçüncü aşının da onay almasından sonra bu konuda çok olumlu gelişmeler yaşayacağımızı düşünüyorum.
Artık amaç, bütün dünyada mümkün olduğunca çok insanın aşılanması.
Unutmayalım ki, sadece birkaç ülkedeki insanların aşılanıp, diğer ülkelerde yeterince aşı bulunmaması bu illetten tümüyle kurtulmamızı önler..
*
Son olarak mutasyona uğramış virüsten bahsetmek istiyorum.
Tekrar etmekte fayda var, her virüs mutlaka mutasyona uğrar. Çünkü virüsün amacı içinde yaşadığı canlıyı öldürmek asla olmaz, çünkü o canlı ölürse kendisi de ölür. Bunun istisnaları çok ender görülse de, mutasyonların çoğunluğu insanı öldürmemek üzerine gelişir.
Şu anda gündemde olan Britanya mutasyonu her ne kadar daha bulaşıcı olsa da, daha öldürücü olduğu saptanamamıştır.
Tersine ilk bulgular daha az öldürücü olduğuna işaret ediyor.
Bugünkü yazımı bitirirken, virüs mutasyonuyla ilgili bilimsel bir araştırmanın çok ama çok ilginç sonucundan bahsedeceğim:
Londra'daki bir klinikte meslektaşlarımız, savunma sistemi, lenf bezi kanseri ve başka çeşitli tıbbi nedenlerle çok zayıflamış 70 yaşındaki bir erkek hastayı incelemişler. Hasta, son kanser tedavisini (kemoterapi) kısa süre önce almış ve çok zayıflamış olan savunma sistemi nedeniyle ağır bir Kovid- 19 geçirmiş. Aylarca yoğun bakımda kalan hastaya, önce kuvvetli anti-viral ilaç, ardından da, iyileşmiş Kovid-19 hastalarından alınan plazma verilmiş.
Buna rağmen durumu kötüye giden hastaya başka bir plazma daha verilmiş.
Ancak maalesef hasta kurtarılamamış.
Bütün bu zaman boyunca doktorlar hastadan düzenli olarak boğaz sürüntüsü alıp incelemişler.
Sonuç ise çok şaşırtıcı: Her plazma verildiğinde hastada yeni korona mutasyonları gelişmiş. Plazma etkisi azaldığında mutasyon oluşumu azalmış.
Londra'daki meslektaşlarımızın bundan çıkardığı sonuç şu: Savunma sistemi çok zayıf kişilere plazma verildiğinde, vücut savunma hücreleriyle desteklenmediği için tedaviye cevap vermediği gibi, mutasyonların da ortaya çıkmasına neden oluyor.
Savunma sistemi iyi olan kişilerde ise plazma tedavisi mutasyona sebep olmayıp hasta açısından olumlu sonuç veriyor.
Unutmayın, sağlıklı bir savunma sistemi mutlu olmaktan da geçiyor.
"Koronayla ilgili olumsuz haberlere ve yazılara sakın kulak asmayın, hatta okumayın ve sağlıklı kalın!"
***
SALI.. 10.10!.
9 Eylül Çarşamba günkü yani sadece 5 ay önce, yeni atanan İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş'ı ziyaret etmiş, kahvesini içmiş, uzun konuştuktan sonra çok mutlu izlenimlerimi yazmıştım.
"Karşımda uzun yıllardan beri ilk defa 'Halk adamı' bir müdür gördüm.. Her şeyiyle bizden biri..
Hali, tavrı, kılığı, kıyafeti, konuşması.. İçtenliği.."
diye girmiştim, yazıya..
"Kadro genişleyecek ve polis sorunlu her yerde görünecek..
Kendisi her yerde görünmenin önemini bilen ve seven bir müdürümüz var.. 'Gece saat üçe kadar en ücra karakollara giden, ordaki rütbesiz polis memurları ile sohbet eden ve bunu bir yaşam tarzı yapan müdürümüzle İstanbul çok daha rahat ve çok daha güvenilir bir şehir olacak' diye düşünerek ayrıldım, Vatan Caddesi'nden."
diye de bitirmiştim..
İşte o halk adamı, işte o sabahları üçe dörde kadar karakol denetleyen, işte o "Polis sorunlu her yerde görünecek" diyen Emniyet Müdürü, bugün de, yani salı saat 10.10'da, hâlâ "Ölüm sessizliği"nde..
Zor değildi sorduğum soru.. Bizim gazete dahil, yığınla yayın organında yer alan bir şımarık ünlü hanımın, yasak saatlerde (Gece yarısı 23.00) zaten açık olması yasak bir eğlence mekânında arkadaşlarıyla resimleri ve devletle dalga geçen konuşmaları ve tavrını anlatmış, "Daha dün, Cumhurbaşkanı Erdoğan 'Kurallara uymazsak, salgın genişler, yumuşama değil, tersine daha ağır yasaklara mecbur oluruz' demişken, sırf ünlü diye birtakım insanların Devleti de, Başkanını da hiçe saymalarının belgeleri önünüze konmuşken hangi eylemi yaptınız?. Hangi ibret önlemi aldınız da biz İstanbullulara güven, 'Ben devlet mevlet tanımam' diye meydan okuyan küstahlara korku saldınız" demiştim.
İşte o Zafer Aktaş müdürden de, basın bürosundan da salı 10.10'a dek ses çıkmadı hâlâ..
Ne çıktı?. Sokağa çıkmanın yasak olduğu hafta sonu saatlerinde Bebek sahillerinde pervasız tur atanlar..
İstanbul'un en bilinen tur sahilinde görünmeyen tek şey, polis!.
O ses çıkana dek soracağım, 9 Eylül'deki hayranlık yazısını yazan Hıncal olarak!.
O cevap gelene dek!.
Bende fikir de vardır, takip de, o eylülde beni büyüleyen, bana "İstanbul'un artık sahibi var" dedirten Müdürüm!.
***
HANDE!.. ANDANTE!..
Bir tek adamın idealizmi sayesinde tam 18 yıldır yayınlanan, pandemi döneminde bile yayınına ara vermeyen bir klasik müzik dergisi var, ülkemizde..
Andante!.
Şubat sayısını Ercan masama koyunca iki kat sevindim.
1- Serhan Bali bu ay da çıkarmayı başarmıştı Andante'yi..
2- Kapağında Hande Küden'in resmi vardı..
Dünyanın 1 numaralı Senfoni Orkestrası Berlin Filarmoni'nin Keman Gurubu'na giren genç kemancımız Hande Küden..
2014 yılında genç sanatçıları merak ettiğimden, teşviki de görev bildiğimden, hemen hiçbir konseri kaçırmazken ilk dinlemiş ve bu köşede yazmıştım onu.. Sonra Evin Hocam da yazdı..
Serhan da sahiplendi. 2017 Donizetti Ödülleri'nde "Yılın Çıkış Yapan Genç Müzisyeni" ödülünü alırken, yanımda bu törenlerin hamisi ve baş destekleyicisi zamanın Beyoğlu Belediye Başkanı, bugünün Kültür Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan oturuyordu.
O tören sponsorlar, burslar getirdi. Hande harika eğitimler gördü ve geldi işte önce Berlin Filarmoni'nin keman koltuğuna, sonra da Andante'nin kapağına oturdu.
Bu dergiyi alıp okuyarak Hande ve Serhan'a teşekkür edin!.
***
AFFET MUSTAFA!..
Özür dilediğim "Affet" dediğim Mustafa, Cengiz.. Galatasaray Başkanı.. Fener Stadı'nda Spor Bakanı, Federasyon Başkanı ordayken, Ali Koç'un emri, Nihat Özdemir'in de her zamanki gibi "Başüstüne" demesiyle, yasak saatte, yasak yollardan geçip, yasak tribünlere oturtulan güya Sağlık Çalışanı aşağılık tiplerin başta Fatih Terim ve Arda olmak üzere, sahaya ısınmaya çıkan ekibe ismen, ana, avrat, bacı sinkaflı sövmelerine nasıl seyirci kalındığını sormuş, bu arada öfkeden dağıtarak Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz'e, hemşerim, okuldaşım ve komşum Mustafa Cengiz'e de "Niye elini masaya vurup, 'Ya bu tribün boşaltılacak ya da takımı alır, çeker giderim' demedin" diye sitem etmiştim..
Etmemem gerekirdi.. Mustafa Cengiz uzun zamandır hasta.. Can pazarında.. Buna rağmen kuyusunu kazıp kulübü ele geçirmek isteyen bir fanatik zümreye engel olmak, bir yandan da tam şampiyonluk yarışı zirve yaparken kulübü bir de başkanlık kaosuna sokmamak için direniyor. Her gün kulüpte, yönetim odasında..
Hemen her maçta tribünde.. Öfkeme yenilmemem, aslında teşekkür etmem gereken başkana çatmamam gerekirdi. Dün gece uykum kaçtı ve "Sabah ilk işin Sevgili Dostundan özür dilemek olsun" dedim kendi kendime.. Affet Mustafa!..
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Asla başkaları üzülmesin diye kendini üzme.. Sen kaldırabiliyorsan, onlar da kaldırabilirler.." Bob Marley
TEBESSÜM
Konuştuğumuz dilin en güzel dört kelimesi..
"Ben sana söylemiştim değil mi?."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)