Keşanlı Ali Destanı'na bayılmıştım, yıllar yıllar önce, Ankara Gençlik Parkı'ndaki Açık Hava Tiyatrosu'nda izlediğimde.
Haldun Taner'in yazıp Yalçın Tura'nın müziklerini yaptığı oyunu, Gülriz Sururi/Engin Cezzar Tiyatrosu hem de o devirde 40 kişilik bir kadro ile oynuyordu.
Gittim.. Unutulmaz Semiha Berksoy başta, Gülriz ve Engin'i seyre ve harika şarkılarını dinlemeye doyamadım.
Sonra bütün yaz boyu inanmazsınız hemen her gece gittim. Tüm şarkıları ezberledim, dinleye dinleye..
Geçen hafta bir gazetedeki küçük yazıda "Gülriz bu kitapta Keşanlı Ali'yi nasıl güçlükleri yenerek sahnelediklerini anlatıyor" cümlesini okuyunca hemen Caner'i çağırdım.
"Gülriz Sururi / Serçe Bilekli, Aslan Yürekli Tiyatrocu" kitabını almasını söyledim.
Caner geldi.. "D&R'da yoktu. Akmerkez Remzi Kitabevi'ne de baktım. Oraya da henüz gelmemiş. Kayıtlarda yokmuş henüz..
İnternete girdim, kitabın adını yazdım.. "Puduhepa ve Kız Kardeşleri" dizisinden yayınlanmış. Onu taradım. İletişim yollarını buldum" dedi ve gösterdi.
"Bağdat Caddesi, Bostan Tüccarı Sokak, No: 7 D7 Bostancı, İstanbul e-mail: renan@puduhepavekizkardesleri. com Tel: (216) 358 9999" Sonra atladı arabaya ve Bostancı'ya gitti..
Yardımcılarım benim ilkelerimi bilirler.. "İş engele takıldığında ya da bir mazeret bulunduğunda bitmez. Bitince biter.." Caner de onu yaptı işte ve bir saat sonra döndü.. Elinde bir kâğıt poşet. Poşetin içinden bir bebek çıktı önce.. "Bu ne" derken, ince, az yazılı ama bol resimli kitap geçti elime.. Açarken içinden bir mektup düştü.
"Sevgili Puduhepa Dostları" diye başlıyor..
Okudum tabii..
Puduhepa, dünya tarihinin ilk barış anlaşması Kadeş'te mührü olan Hitit Kraliçesi. Onu Anadolu Kadını'nın simgesi seçmişler.
Onun bebeği ve onun kitabı..
Sonra NASA'da çalışan, Aya İniş Projesi'nde yer alan, Apollo 11 ödüllü Türk bilim kadını Dilhan Ege Eryurt, ilk kardeş olmuş, Puduhepa'ya.. Onun bebeği ve kitabı..
Sonra da barışın en büyük güçlerinden biri, sanat dünyamızdan bir kadın. Gülriz Sururi.. Çok iyi bildiğim, çok iyi tanıdığım Gülriz.. Keşanlı'nın Deli Bozuk Zilha'sı..
Poşetteki bebek, Gülriz.. Mektupta bir de not.. Puduhepa ve Kardeşleri, şu ana dek TOÇEV aracılığı ile 18 kızımızın iki yıllık eğitim masraflarını karşılamış. 50'den fazla kadına evinde çalışarak yuvasına katkıda bulunma imkânı sağlamışlar.
"Bu daha başlangıç" diyor mektubunun sonunda Puduhepa ve kardeşler.. "Bizim yaşamayı ve yaşatılmayı hak eden çok güçlü kadınlarımız ve çok değerli hikâyelerimiz var. Yolculuğumuzda sizlerle buluşmuş olmaktan çok mutluyuz. Elimizi hiç bırakmayın olur mu?." Önce bebeği elime aldım.
Kıyafetinin tasarımını Özlem Süer yapmış. Puduhepa bebeğini Arzu Kaprol, Dilhan Ege bebeğini de Zeynep Tosun tasarlamış ve giydirmişler..
Önce bebeği salonumun başköşesine yerleştirdim.. Sonra kitabı açtım..
Yarım saat geçmemişti bu incecik, bol resimli ama az yazılı kitabı bitirdiğimde..
...Ve gözlerim yaşlıydı..
Kitabın yazarı ve çizeri Demet Kılıç, öyküyü Gülriz'in ağzından anlatıyor ve hikâye Cumhuriyet'in ilk yıllarında Kalamış'ta bir köşkte başlıyor.
Dedesi başta, tüm büyük aile orda yaşarlarmış. Bahçe güllerle doluymuş.
Gülriz her sabah gülleri çok seven dedesi ile bahçeye çıkar ve gül toplarmış..
Dedesi ona "Gül Hanım" dermiş. Gülriz de, "Gül saçan, gül dağıtan" demekmiş. Onu da yeni öğrendim iyi mi?.
Babası Lütfullah, annesi Suzan Sururi imişler. Onları tanıdım.
Lütfullah Sururi'yi, amcaları Celal ve Ali Sururi'yi de İstanbul Tiyatrosu'nun her yaz yaptığı Ankara turnelerinde izledim.
Muhteşem tiyatro ve operet oyuncularıydı, hepsi..
O zaman gözlerim yaşardı ilk.. O ilk gençlik, o ilk tiyatro aşkı anıları canlandı gözümde birer birer.. Ali Sururi geldi gözümün önüne.. Hiç gitmez ki zaten o sahne..
Ara verildiğinde, perde aralanır ve Ali Sururi'nin başı görünürdü.
Gelecek oyunu duyururdu önce ve veda sloganını söylerdi.
"Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim efendim!."
Peki Gülriz'in öyküsü, yani kitabın kendisi mi?. O bu yazıya sığmaz.. Ama devamı "Yarın" değil.. Bugün.. Gülriz'in hikâyesini ayrı yazı yaptım.
***
AYNALAR.. HAYALLER VE YÜREK!.
Hayatı kulislerde geçen bir kız çocuğu ne yapar?. Bol bol okurmuş Gülriz.. Sonra da kulislerdeki o çepeçevre ışıklı aynaların karşısına geçer, okuduklarındaki o hiçbir şeyden korkmayan kahramanları canlandırırmış, şarkılar ve danslarla..
Bir gün babası onu elinden tutup çocuk tiyatrosuna götürünce çok korkan Gülriz, "Ben tiyatrocu olmak istemiyorum" diye çığlık çığlığa ağlamış. Babasının elini bırakmış, kuliste bir karanlık köşeye saklanmış öylesi.. O tiyatro yöneticilerinden biri bulmuş Gülriz'i sindiği köşede..
Almış o pırıl pırıl aynanın önüne götürmüş.. "Bak" demiş.. "Ne görüyorsun aynada?. Ben kafasına koyduğunu yapacak birisini görüyorum.. İyi bak.. Sen de tanış kendinle.." "Ama ben sadece korkan bir kız görüyorum!." "Ama cesaret korkmamak değil ki?. Asıl cesaret, içindeki güce güvenmek ve yine de bu maceraya atılmaktır." İşte sihirli sözcükler bunlar..
Sonrası..
Çocuk tiyatrosunda ilk rol.. İlk alkışlar.. İnsanı bir yakaladı mı bir daha bırakmayan sahne ışıkları ve alkışlar..
İstanbul Şehir Tiyatroları.. Orada genç Engin Cezzar'la tanışma.. Aşk..
Evlilik.. Kendi tiyatrolarını kurma..
"Gülriz Sururi/Engin Cezzar Tiyatrosu!" Birbiri ardına kapalı gişe oynanan oyunlar.. Hele de Gogol'ün Paltosu.. ve Othello.. Bunların çoğunu kuzen Ahmet'le (Kışlalı) izledik, maç için İstanbul'a gidişlerimizde.. Gazeteci Necati Dayım (Bilgiç) biletlerimizi alırdı.
Sonra Haldun Bey'in (Taner) "Sizin için yazdım" dediği oyunu Gülriz'in önüne koyması..
"Keşanlı Ali Destanı.." Oyuna bayılmışlar, Engin'le..
Ölmüşler.. Ama bir orkestra, bir de koro gerek. En az 40 kişi olacak sahnede..
Hani o kadro, minik özel tiyatroda..
Herkes "İmkânsız" diyor onlara..
Para yok.. Öyle büyük sahne yok tiyatrolarında.. Orkestra, koro yok. O kadar oyuncu da yok.
Gülriz gene korkular içinde. Gene saklanmak istiyor.. Ama aklından çıkmıyor.
Gene geçmiş aynaların karşısına..
"Gül Hanım, bak bakalım kendine.
Var mı bunu yapacak gücün içinde?. Var mısın yeni maceraya?. Ne yapabileceğini görmeye hazır mısın?." ...Ve oyunun galasına saatler kala, daha dekor bile tamamlanmamışken, açacaklar perdeyi..
Gülriz gene korku içinde, kuliste saklanacak yer arıyor gene ve gene o ışıklı aynanın karşısına geçip kendisine bakıyor..
"Ödün patlıyor diye saklanacak mısın burada?. Yoksa sahneye çıkıp elinden geleni yapacak mısın?.
Yapabileceklerini merak etmiyor, kendine güvenmiyor musun?." ...Ve perde açıldı..
Ve Keşanlı Ali, destan yazdı, Cumhuriyet Tiyatrosu tarihinde.
Ödül üstüne ödül kazandı. Yurt dışında sahnelenen ilk Türk Müzikali oldu.
Final sözleri, Kadeş Barışı'na mührünü basan Hitit Kraliçesi, Anadolu Kızı Puduhepa'dan..
"Hepimiz kendimize özgü yetenekler ve güçlerle geldik bu dünyaya!.
Sen de çık bu maceraya ve unutma, ihtiyacın olan güç ve cesaret senin içinde!.
Aynanın karşısına geç ve kendine bir bak!
Neler yapmak istiyorsun?.
Ve neler korkutuyor seni?.
Sor o zaman kendine..
Hiç merak etmiyor musun, neler başarabilirsin kendine birazcık güvendiğinde?."
*
Bu kitabı okurken, Serpil'in torunu, ailemizin gözbebeği Leylüş geldi gözümün önüne..
Henüz ilkokulda..
Piyano çalıyor.
Resim yapıyor..
Bu kitabı okumalı Leylüş..
Bu kitabı aslında her küçük kız okumalı..
Kapakta "+6" yazıyor, dikkat edin.. 6 yaşından büyük kız çocukları için yazılmış kitabı, ben 81 yaşındaki erkek, gözleri yaşlı okudum.. Sonra bir daha okudum.. Sonra başımın ucuna, Küçük Prens'in yanına koydum.
Gülriz Bebeği de, Küçük Prens Bebeğinin hemen üstüne yerleştirdim, salonumda..
Bu kitabı bütün kız çocukları okumalı..
İşte ulaşım yolları..
Bir kez daha yazıyorum buraya..
"Bağdat Caddesi, Bostan Tüccarı Sokak, No: 7 D7 Bostancı, İstanbul e-mail: renan@puduhepavekizkardesleri. com Tel: (216) 358 9999"
***
Tebessüm
Temel, yaylaya gitmek için otomobiline yürürken, oğulları 5 yaşındaki İlyas'la 4 yaşındaki Dursun'a arkaya geçmelerini işaret etti. İlyas "Ben sola oturacağım" diye bağırdı. Dursun çığlık attı.. "Hayır!. Sola ben oturacağım" ve kıyamet koptu. İkisi birden "Sola ben oturacağım" diye haykırıyorlardı.
Temel araya girmek zorunda kaldı.
"Bak Dursun" dedi, "İlyas senin büyüğün. Yani ilk seçme hakkı onun. Sola o oturacak!."
"Yaşa Baba" diye sevinçle bağırdı İlyas.. "Sol hangi taraf?."
Sevdiğim Laflar
"Doğruları biliyorsan, yalanları dinlemek eğlencelidir."
George Bernard Shaw