HINCAL ULUÇ

Peki ya Milion taşı, İmamoğlu Dostum!.

Ayasofya'nın ibadete açılmasına, muhalefet fena halde karşı çıkmıştı. Başta da CHP lideri Kılıçdaroğlu ve Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu..
İstanbul camilerle dolu.. Bir yandan da durmadan yenileri yapılıyor. Ortada cami sıkıntısı yokken, kubbeli mimarisi ve iç dış süslemeleriyle emsalsiz bir dünya mirası olan Ayasofya'nın ibadete açılmasına, işe kâğıt üzerinden bakarsanız gerek yok..
Ama Avrupa'da başlayan ve hızla yayılan İslamofobi, İslam düşmanlığı ve ayrımcılığı, sözde (Bu laf iyice moda ya) dost ülkelerin liderlerini de oy uğruna avucuna alınca, Türkiye'nin onların anlayacağı dilde bir tepki göstermesi gerekiyordu.
Biz de onu yaptık işte..
Bu, hani o ayıltmak için kullanılan tokatlar var ya, onlardan birini attık yani..
Bugüne bakarsanız, fevkalade işe yaradı da..

Bu, bugün değeri milyonlar, trilyonlarla ölçülmez muhteşem bir tarihi anıtın, "Milion Taşı"nın bugünkü feci hali.. İnsana gayri ihtiyari "Biz İstanbul'u bunun için mi aldık" dedirtiyor, sanki.. İstanbul bizim. İstanbul'un tarihi de bizim. Anadolu gibi tıpkı.. Nerde bu kentin yerel yönetimi.. Belediye..
Niye "Ayasofya" dedim.. O gündem kapanmadı mı?. Kapandı ama, İstanbul'da en az Ayasofya kadar değerli, Ayasofya kadar önemli bir dünya mirası, üstelik dünyada tek, bir tek, benzersiz bir miras var.. Lafı ona getireceğim de..
Yıllar önce yazmıştı Radi Dikici Üstat.. Bizans uzmanı. Tonla kitabı var.. O yazmıştı bu köşede, sersefil duran taşı.. Ben de yazmıştım, kampanya gibi sürdürdük..
Sonunda zamanın Belediye Başkanı Kadir Topbaş, güya toparlamıştı. Sonra..
Önce, Üstat Dikici'den hafta içinde gelen maili okuyalım.

***

Sizin köşenizde ilk yazdığım yazının tarihi 15 Eylül 2013, yazının başlığı ise "Bütün Yollar Roma'ya Çıkar" idi ve Milion Taşı'nı anlatmıştım. Ondan sonra, sizin de katkılarınızla yazdığım beş Milion Taşı yazısı sonunda belirli ölçüde de olsa Milion Taşı'nı kurtarmıştık.
Tabii ona da kurtarmak denirse.
Çünkü yapılan restorasyon sonunda Milion Taşı ortaya çıkmıştı ama, o kadar çok yanlış yapılmıştı ki Milion Taşı'nın ne olduğunu anlamak bile mümkün değildi.
Yerebatan Sarnıcı nedeniyle o çevrede 2019 yılında, Milion Taşı'nı da içine alacak yeni bir restorasyona başlandı.
Etrafı çevrilerek kapatıldı.
Pandemi dönemi başladıktan sonra, daha önce birkaç ayda bir ziyaret ettiğim o bölgeye gidemez hale geldim.
Onun üzerine 20 Aralık Pazar günü yakın yardımcılarımdan birinden, gidip Milion Taşı'na bakmasını ve mümkünse taşın fotoğrafını çekmesini istedim.
Önce içeri sokmamışlar. Binbir rica sonunda içeri girip bir fotoğrafını çekmiş. Fotoğrafı görünce gözlerime inanamadım, tüylerim diken diken oldu.
Milion Taşı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde de korunan, insanlık tarihinin en önemli eserlerinden biridir.. Fotoğrafta net olarak göreceğiniz gibi yok olmak üzere. (Milion Taşı'nı bu resimde bulun, çok iyi bir bulmaca olur. Ama asıl bulmaca şu..
Bu resimdeki feci hatayı bulun!.) Arkadaşımın bana ifade ettiğine göre moloz kamyonları içeri girip boşaltma yapıyorlarmış. Taşın etrafını kazıp duruyorlarmış.
Bizans dönemine göre İstanbul yedi metre yükseldiği için, taşın yaklaşık üç metre kadar bölümü derinde kalmıştır. Ancak bugüne kadar üstüne konulduğu kaide dahil tümü görünebilir şekilde korunmuştu. Bugün artık alt bölümlerinin kazılarla tahrip olduğunu tahmin ediyorum.
Siz ve ben bu konuda sürekli mücadele ettik. Daha önce belirli ölçüde korumayı sağladık. Şimdi sorum şu:
Buna devam edecek miyiz? Eğer edeceksek ben, taşın bulunuşundan Konstantinople'a getirilişini, büyük bir törenle bugünkü yerinde bir platform üzerine konulup dünyanın sıfır noktası olarak ilan ediliş törenini ve bu törende Büyük Konstantin tarafından yapılan konuşmayı (araştırmalarım sonunda yeni bir durum ortaya çıktı ve bunlar şu anda yazmaya devam ettiğim "Dünyanın Sıfır Noktası: Milion Taşı" kitabında yer alacak) ve sonraki geçirdiği evreleri yazarım ve mücadeleyi tekrar başlatırız.
Sonuna kadar devam ederiz. Peşini bırakmayız.
Bu sefer umarım gerçek restorasyon için fırsat doğar.
Karar sizin.
Not: Daha önce Büyükşehir elemanları Milion Taşı'nın hatasız yeni baştan düzenlenmesi için yardım istediler. Hiçbir karşılık istemeden yardıma hazır olduğumu söyledim. Bir iki ay sonra kayboldular. Bir seferde de Anemas Zindanı ve Tekfur (Blackhernea) Sarayı'nın restorasyonundan sonra birer tanıtım broşürü hazırlamam için yardım istediler. Hatta o günkü toplantımızda Remzi Kitabevi'nin sahibi Ömer Erduran da bizimle beraberdi. Hiçbir şey istemeden hazır olduğumu söyledim. Bir süre geçince onlar da yok oldular.
Sonra Pantakrotor (Zeyrek Camii) Kilisesi için aynı durum tekrar etti. İşin kötü tarafı, imparator ve imparatoriçelerin mezarlarının bulunduğu Pantakrotor Kilisesi'nın bahçesi üzerine İBB Kültür A.Ş tarafından bir kafeterya inşa edildi (Önceki yönetim). Yazıklar oldu...

*

Sevgili Dikici, Bugüne dek, tuttuğum şeyi sonuç almadan bıraktığım olmadı. Milion Taşı, başta da yazdım ya, İstanbul değil, Türkiye değil, dünyadaki en önemli miraslardan biridir ve tektir..
Paris'te, İstanbul'da Dikilitaşlar var. Giderlerse, yerlerine yenisi gelebilir. Ya da insan gider ötekileri görür.
Mısır'a, Luxor'a gittim. Orada daha çıkarılmamış yüzlerce dikilitaş var. Ama Milion Taşı tek.. Başkası yok.. O zaman, ondan önemli, ondan değerli ne olabilir?.
"Dünya altından yapılmış olsaydı, insanlar bir avuç toz için can verirlerdi" derdi Humphrey Bogard galiba, bir macera filminde, elindeki bir avuç tozla ölümü beklerken..
Milion Taşı işte o, İmamoğlu Başkan.. Dünyadaki bütün taşların içinde tek olan..
Hiç Sultan Ahmed'e gidip gördün mü?. Geçtin.
Adını duydun mu?. Farkında mısın?.
Ekrem İmamoğlu, harika bir Belediye Başkanı'ydı Beylikdüzü'nde. Yaptıkları o kadar güzel, o kadar çoktu ki, gide gele hayran olmuştum gördüklerime.. Başkanla da iyi dost olmuştuk.. Hızla yükseldi.. Yıllar sonra hem de Binali Yıldırım gibi bir devi geçerek İstanbul'u AK Parti'nin elinden aldı. O seçim öncesi hatırlarsınız, "Kim kazanırsa kazansın, kazanan İstanbul olacak" demiştim.
İmamoğlu kazandı ve ben bugün, bir zamanlar bu köşede sizleri hem düşündürmek, hem de tebessüm ettirmek için yayınladığım Murphy yasalarını hatırladım..
"Çok hızlı yükseliyorsanız bir yerde bir şeyler yanlış demektir." Yanlışı, yaşayarak anladım.. İstanbul, Beylikdüzü Başkanı'na çok büyük gelmişti, sanki.. Ya da iddia edildiği gibi aklında İstanbul değil, onu daha büyük hedeflere basamak yapmak vardı..
Olabilir.. Bana ne?.
Ama büyük hedeflere ulaşmak ekip işidir. Hem kafanı zirvede tutacak danışmanlar.. Hem de düşündüklerini yapacak elemanlar..
İmamoğlu'nda ekip vasat bile değil.. Boş bir palavra..
İşbaşına geldiğinden beri, ne düşündü, ne planladı, İstanbul'un neresine "İmamoğlu" imzası attılar?.
İstanbul halkı bugüne dek hiç "Bak!.
İmamoğlu'nun geldiği belli oldu" dedirtecek bir şey gördü, yaşadı mı?.
Bir örneği ben yaşadım.
Kuzguncuk'ta İcadiye Caddesi, tüm yaz boyunca iki kaldırımdaki kafeleri, büfeleri ile milyonlarca İstanbulluyu ağırlamıştı hafta sonlarında, çay, kahve, kahvaltı, öğle-akşam yemeği, tatlı pasta için.
Yol dar olduğu için sadece bir yana park ediyordu arabalar ve sağda hangi torpilli ya da rüşvetçi varsa, park hep sola yapılıyordu..
İmamoğlu'nu bir pazar orda kahveye davet ettim.
Geldi. Tekneyle gelmiş. Sahilden yukarı benim beklediğim kafeye yürüyerek gelmişti.
Oturduk. Burnumuzun dibindeki nefes almamızı zorlayan minibüsü gösterdim. "Sorun işte bu" dedim.. "Niye park hep bu tarafta?. Sağın torpili ne?." Yanında bir de bilmem ne müdürü getirmiş. Ona döndü, "Bu işi çözün" dedi.
"Çözüm kolay müdür" dedim. "Amerika'yı keşfe gerek yok. Dar ama böylesi kaldırımları halka açık yollarda bütün dünyada, bu arada eskiden Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde de gördüm.
Park bir gün sağa, bir gün sola yapılır.
Eşitlik, denge sağlanır, rüşvet, torpil dedikodusu da biter.." Palavra.. Getirdiği müdür palavranın biri çıktı.
İcadiye'de beş dakikada verilecek hatta sözlü emirle adil düzene geçilecekken, o palavra müdür, "Tüm Kuzguncuk'un trafik sorununu elimize aldık.
İcadiye de bu bütün içinde çözümlenecek" dedi.
Allah'tan "Tüm İstanbul trafik düzeni içinde ele aldık" demedi. Şükür..
Şimdi bu ekiple mi iş başaracaksın İmamoğlu.. Tabii eğer Kuzguncuk'a boy göstermek değil, gerçekten katkı yapmak için geldiysen..
Ya da şu olabilir..
Tanıdığım bir İlçe Belediye Başkanı daha vardı. Adı lazım değil..
Üç yardımcısı vardı. Biri bir şey istemeye gitti mi asla "Hayır" demez, hemen bir yardımcısını yanına çağırır ve "Bu işi derhal hallet" emrini önünde verirdi.
Adam da mutlu ayrılır ve eğer beni tanıyorsa, rastladığımızda haber verirdi.. "Hıncal, benim belediyedeki iş tamam.." Ben de sorardım..
"Hangi başkan yardımcısına havale etti seni?." İşin sırrı buydu.
Yardımcı A'yı çağırdı ise bu "Bu işi ne yap yap, kılıfına uydur, ama bitir" demekti.
Yardımcı B "Yasalar uygunsa yap" demekti.
Yardımcı C ise "Sakın yapma ha.." İmamoğlu bana gelirken yanında Yardımcı C olabilir.
Bilemem..
Yani Dikici dostum..
Biz Milion Taşı için mücadele edeceğiz. Sütunum açık.. İmamoğlu Başkan'a da "Hıncal yanılıyorsun. Ben Beylikdüzü'nde tanıdığın ayni adamım" demek için de bir fırsat vermiş oluruz, bakarsın..

***


MİLİON TAŞI TARİHÇESİ..
İmparator Konstantin'in annesi İmparatoriçe Helena, 326 yılında Kudüs'ü ziyaret ettiğinde Patrik Macarius ona bir taştan bahseder.
"Majesteleri, halkımızın inancına göre, İsa efendimizin dibine oturarak dinlendiği ve elinin değdiği ifade edilen bir taş var. Kudüs'ün biraz uzağında, yol oldukça arızalı." "Bunu mutlaka görmeliyim, benim için çok önemli. Ertesi sabah erkenden yola çıkmalıyız.
Seni bekliyorum." Ertesi sabah biraz zahmetli bir yolculuktan sonra taşa vardıklarında, onu yere devrilmiş halde buldular. Helena arabadan indikten sonra taşa yaklaştı, bir süre baktıktan sonra, Macarius'un yardımıyla o da yere oturarak taşa dayandı ve gözlerini kapadı. Macarius onu seyrediyordu. Yüzünde mutluluk vardı, sonra gözlerini açıp elini Macarius'a uzatarak ayağa kalktı.
"Dönelim" dedi.
Konstantinople'a dönünce ilk işi bu taştan oğluna bahsetmek oldu. Onun Konstantinople'a getirilmesi için ısrarlı oldu.
İmparator 328 yılında taşı getirdi ve muhteşem bir platform hazırlatarak üzerine koydu.
İmparator bir emirname yayınlayarak bu taşın adının Milion olduğunu ve bulunduğu noktanın tüm Roma İmparatorluğu için (0) noktası olduğunu ilan etti. İmparatorlukta artık tüm mesafeler Milion Taşı esas alınarak ölçülmeye başlandı. Hemen taşın arkasındaki binada, yolculuk yapacaklara, gidecekleri yerin mesafesinin, nasıl bir yol kullanması gerektiğinin, geçitler ve konaklama yerlerinin işaret edildiği haritalar satılıyordu.
Milion Taşı'nın bir özelliği daha vardı.
Çok bildiğimiz "Bütün Yollar Roma'ya Çıkar" sözü bu taş nedeniyle Konstantinople için söylenmiştir. Çünkü İmparator Konstantin 330 yılında yaptığı açıklamada Byzantium'a "Yeni Roma" adını koymuştu. Milion Taşı tüm imparatorlukta (0) noktası olduğu için, 1453 yılına kadar "Bütün Yollar Roma'ya Çıkar" sözü Yeni Roma, yani Konstantinople, yani İstanbul için söylenmiştir.
Bugün bildiğiniz İtalya'nın başkenti Roma için değil!.

***


Pazar Neşesi
İki küçük çocuk, eczaneye girdiler. Raflara doğru yürüdüler. İki kutu Orkid aldılar ve kasanın önüne getirip koydular. Kasiyer daha büyük görünen oğlana sordu..
"Kaç yaşındasın sen?."
"Sekiz" dedi çocuk.
"Peki bu aldıklarının ne işe yaradığını biliyor musun?."
"Tam olarak değil" dedi çocuk. "Zaten kendim için değil.
Buna alıyorum" dedi, küçüğü işaret edip..
"O benim kardeşim. Dört yaşında.
Dün gece televizyonda gördük ki, bunları kullanıyorsan, bisiklete binebiliyor, yüzebiliyormuşsun.
Kardeşim bunların ikisini de yapamıyor da.."
(Bu Pazar Neşesi'ni, izlediği çifte cinsiyetli deniz solucanlarının üremesini anlatan BBC belgeselinin çocukların kafasını karıştıracağını, eşcinselliğe teşvik edeceğini yazan Yüksel Aytuğ kardeşime ithaf ediyorum.)

***


Yüksel'den..
Nezaketle "Hatalısınız efendim" dedi genç polis memuru... "İşlem yapmam gerek." Makam aracının arka koltuğunda şişman sen, bir de şişinerek:
- Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
"Biliyorum efendim" dedi memur.
- Adam değilsin.
Yüksel Durak (Yarım Bardak Su adlı kitaptan.)


Latin Sözleri
"Vitam regit fortuna, non sapientia!."
"Yaşamı kader yönetir, akıl değil!"
Cicero

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.