Gidin!. İkiniz de gidin, ne olur!. (2)
Fatih Terim!.
İkisinin de suçu ayni aslında.. Başında bulundukları takımı, kişisel zaafları, sempati ve antipatileri ile zayıflatmak, futbol oynamaz hale getirmek ve giderek oyuncağa, kişisel oyuncaklarına çevirmek..
Federasyonun Şenol'u atmaya gücü yok.. Çünkü zaten ortada federasyon yok. Zorlu toplantısından bu yana, Ali Koç'un emrine girmiş bir "seyirci" gurubuna biz Federasyon diyoruz. Başında bir "Görmez, duymaz, söylemez" oturuyor. O da Başkan (!) mış..
Galatasaray Yönetimi'nin de Fatih'i gönderecek hali yok. Başkan Mustafa Cengiz, bir yandan canıyla uğraşıyor, bir yandan onu da Adnan Polat gibi yok etmeye yeminli "Liseci" dazlaklarla boğuşuyor ki, bu dazlaklar, Divan Kurulu'na hakim.. Yönetim desen zaten "Erkekliğin onda dokuzu ile onuncusu"nu başarı ile oynuyor. Ya kaçıyorlar, ya hiç görünmüyorlar.
Mustafa Cengiz de çaresiz, "Seçim" kararı aldı.
Pandemi izin verirse 26 Aralık'ta yapılacak.
Yani kulüpte şu ara kimsenin Fatih'le uğraşacak hali yok. Doğrusu da o zaten. Madem seçim var. Bu Hoca'nın değişip değişmeyeceğine karar verme hakkı, bir ay sonra gelecek yenilere bırakılmalı.
O zaman ne kalıyor geriye, Milli Takım'ın ve Galatasaray'ın kurtulması için..
Fatih ve Şenol'un aldıkları milyonları yeterli görüp kendiliklerinden işi bırakmaları.. "Gidin..
İkiniz de gidin, ne olur" diye yalvarışım bundan işte..
"Gönderecek adam ve makam yok.
Bari siz kendiliğinizden gidin, lütfen!."
*
Elindeki harika kadroyu, Euro 2016'daki milli hezimetinde suçu futbolculara yüklediği için, Türklerden nefret eden ve başta takımın lideri ve kaptanı Selçuk tüm Türk oyuncuları silip, sahaya yedekleri dahil hepsi yabancı oyuncularla çıkarak perişan eden Fatih Terim, işi giderek "Feghouli ve Belhanda" aşkına döndürecek kadar kişiselleştirdi. Takımı bu ikisine göre kurmaya, oyun taktiğini de koşmayı sevmeyen bu ikisine göre belirlemeye başladı.
Kadroda Feghouli ve Belhanda'ya rakip olabilecek kim varsa gönderdi. Kalanı da oynatmayarak, kulübede, hatta tribünde öldürdü.
Topu rakibe bırakıp kendi sahasına çekilme ve bekleme şeklindeki zevksiz, tatsız ve sonuçsuz oyunla, futbola ihanet etmeyi Galatasaray'a yakıştırdı.
Bu sezon, Mustafa Cengiz Başkan'ın gayretleriyle, Terim ilkelerine aykırı, birinci sınıf yerli transferler yapıldı. Ama Fatih onlara gene şans tanımadı.
Arada yalvardım hatırlarsanız.. Sakatlık ve cezalar yüzünden mecburen "Yerli iskeletli, Galatasaray Ruhlu"i bir takım çıkarınca, "Hocam bu takımda ısrar et, ne olur" dedim. Kim dinler..
Gene bildiği, daha doğrusu hiç bilmediğine döndü..
Geçen hafta, kenarda unutulan yerli ve gerçek yıldızların talihli haftası oldu gene.. Emre Kılınç, Emre Akbaba ve Taylan Antalyalı ilk defa yan yana ilk 11 şansı buldular.
Galatasaray aylardan beri ilk defa ekran başındaki seyircisini coşturan bir futbolla girdi oyuna, Kayserispor karşısında.. Sağlı sollu hücumlarla, rakip savunmayı darmadağın ettiler. Ama akıl almaz goller kaçırdılar.. Gazeteler ertesi gün, Lung'un yedi golü önlediğini yazdılar. Hayır.
Lung gol falan kurtarmadı. Galatasaray futbolcuları kaçırdı o pozisyonları.. Hemen hepsi tam üzerine nişanlanmış gibi gelen topları tutmayıp da yiyecek miydi yani Lung?. Lung'u kahraman yapanlar, maçın bandını izlesinler ve "Şu kurtarıştı" desinler, diyebiliyorlarsa..
Peki, niye kaçırdı bunca golü Galatasaray forması giyen, hem de hakkıyla "Nihayet" giyen adamlar?.
Buradaki "Nihayet" lafına dikkat.. Hepsi Fatih'in kendilerini mecburen oynattığını biliyor, sakatlar iyileşir iyileşmez kulübeye döneceklerinden eminler. Yani hocalarına güvenmiyorlardı. Ben olsam ben de güvenmem.
Haklı çocuklar.
O zaman ellerine hazır fırsat geçmişken ekran başındaki camiaya "Bakın bu Hoca kimleri harcıyor, görün" demek istiyorlardı. Bu psikoloji hele gol pozisyonlarında iki misli baskı yapıyordu bir. İkincisi.. Bizzat Fatih Terim'in lafıdır.
"Antrenmanla olunmaz!." Olunsa "Maç eksikliği" diye bir deyim olmazdı. Sezon başından beri tribünde oturup maç eksikliği yaşayanlar, bir de "Kendimi göstermeliyim" baskısı ve de "Ya kaçırırsam" korkusu ile topa vururlarsa, böyle oluyor işte..
Tabii Türkiye'de bu tahlilleri yapacak, yazacak adam yok.. Olanı da, korkudan ya da başka sebepten yazamıyor.. İşte medyamızın en eski, en deneyimli, Milliyet'ten Lig TV'ye kadar yazılı görüntülü medyada liderlik yapmış Şansal Büyüka kardeşimin Milliyetspor'da sekiz sütun manşete yayılmış yazısı..
Başlığı "Şaka mı bu?."
Şansal "Maçın ilk yarısında Lung dışında Kayseri 10 eksikle oynadı. Galatasaray Kalecisi Fatih'i ise hiç görmedim. Top civarına bile gelmedi" diyor. "Kurulduğundan beri Aslantepe'ye bu kadar zayıf takım gelmedi" diyor.
"İkinci yarıda biraz oynamaya başlayan Kayseri'nin ilk şutu gol oldu" diyor.
"Kayseri son 25 dakikayı bir kişi eksik oynamasına rağmen golü buldu" diyor.
"Samet Hoca ikinci yarıda oyuna aldığı üç kişi ile maçı değiştirdi. Bu üç adamı ilk yarı boyu yanında nasıl oturttu, hayret" diyor. "İkinci yarıda Diagne'nin kafası dışında pozisyonu olmayan Galatasaray, ilk 45 dakikayı ziyan eden Samet Hoca'ya dua etsin" diyor.
..Ve sonunu şöyle bağlıyor..
"Bu maç için Galatasaray'ın özrü, bahanesi olamaz. Çok eksik olabilir...
Kayseri'de de Henrique başta çok ciddi eksikler vardı. Kalecisi sakatlanıp çıktı, yarım saate yakın bölümü bir eksik oynadı, hele ilk yarıda kalecisi hariç sahada 10 eksikti. Böyle bir rakibi bile yenemiyorsan, hocanla, futbolcunla tepeden tırnağa ciddi anlamda formsuzsun. Hatta kötüsün, çok kötüsün... Buna hakkın yok... Futbolda her şey var ama bu kadarı yok."
Ama sayfanın koca manşetini 8 sütuna dolduran o koskoca yazıda bir, tek bir şey eksik..
Bu dökülen, bu rezil maçı oynatan Fatih Terim'in adı hiç geçmiyor. Sahaya çıkardığı takımdan, oynattığı futbola ve yaptığı değişiklere kadar her ama her şeyden sorumlu Fatih Terim adı, o koskoca yazıda yok.. Samet adı defalarca varken..
Hele rakip 10 kişi ile beraberliği bulurken ve 1-1 giden maç dakika dakika son düdüğe yaklaşır, takım ortaya futbol adına hiçbir şey koyamazken, tek gol şansın "Tecrübeli adamın bireysel çabası"na bağlıyken, Emre Akbaba ve Emre Kılınç gibi bu yılın en önemli transferlerinden iki ustayı ve de Belhanda olmayınca, mecburen onunla değil, takım için oynayan ve fevkalade başarılı olan Feghouli'yi alıp yerlerine Ali Yavuz Kol, Kerem Aktürkoğlu gibi, kimsenin adını bile bilmediği çocukları adeta harcamak istercesine oyuna sokan Fatih Terim'in Galatasaray'la resmen ve alenen alay ettiğini görmemek, yazmamak ve sorgulamamak mümkün mü?.
Peki, neydi niyeti acaba Fatih'in?.
Camiaya "İşte Belhanda'sız Galatasaray'ı görün. 10 kişilik Kayseri'yi bile kendi sahasında yenemiyor" demek olmasın sakın?.
Çok mu kötü niyetliyim?.
Kaç defa yazdım söyledim.
"Yönetim Belhanda'yı satmak istiyor ama Fatih, Sevgili Belhanda'sını sattırmaz" dedim. Hep haklı çıkmadım mı?.
Eşek yükü ile euro kazanıp, yüzde 15 fedakarlığı bile kabul etmeyen, "Paramı son kuruşuna kadar alır, evimde otururum" diyen Belhanda bir de uzatma isteyince "Gık" demeyen ve onu, o hafta ilk 11'e koyarak amacını kanıtlayan Fatih Terim'in medyadaki askerleri geçen hafta "Son haftalardaki formu ile Belhanda'nın sözleşmesinin uzatılmasına karar verildi" diye haber yazdılar. Muhabir, kendi kafasına göre istediğini, ya da kendisinden isteneni, haber diye yazar. Meslek dilinde buna zarf atmak derler. Algı yaratmak, yol yapmak, alıştırmak zarfıdır bu.
Hafta içinde Fatih'in istediği zarfları ben "Haber" diye okuduysam, Kayseri maçındaki amacının "İşte görün Belhanda'sız takımı" demek olduğuna da inanırım, bu haftaki ilk maçta Belhanda'nın gene ilk 11'deki yerine döneceğine de, kimse kusura bakmasın.
Mustafa Cengiz o sözleşmeyi uzatır mı?. Bu karambolde onu da bilemem. Ama Fatih her şeyi bilir ve hesaplar..
Kayseri maçında hazırlayamadığı belli adamlara yanlış futbol oynatan, 10 kişi kalan rakibi üzerine gidemeyip adamların tek şutuna mağlup olan, en kritik dakikalarda galibiyet peşinde koşacağına, çoluk çocuğu oyuna sokup bir gol daha yemek ve yenilmek ister gibi oynayan Fatih Terim maçtan sonra kabahati oyunu sadece 5 dakika uzatan hakemde bulmaz mı, bir de.. Alay ediyor adam..
Yahu elindeki koskoca 45 dakikada ne yaptın de, 5 değil, 45 dakika daha uzatsa hakem ne yapacaktın ki?. O sıralar sahada gol atacak bir takım vardı, Kayseri. Allah'tan Kayseri ile ilk maçına çıkan Samet Hoca, deplasmanda 1 puanı yeterli gördü, takımını nerdeyse 18'ine dek çekti de, sen bastırır gibi göründün, ama golü kaçıran gene onlar oldu, Fatih Terim..
Yani, Fatih Hocam!. İçinde Galatasaraylılığın "G"si duruyorsa, sadece G'si, S'ye gerek yok.. Bırak git lütfen.. Bu takıma yapacağın en büyük iyilik o olur.
Belki kendine de..
Sen de kurtulursun, kovulmaktan mesela..
Galatasaray da kurtulur. Elinde, hele bu berbat futbol sezonunda şampiyon olacak kadrosu olan Galatasaray da kurtulur ve "Top oynamaya başlar!." Git Hocam!. Ne olur git!.
***
Ne oluyor Okan Hocam!.
Bu sene yerli hocalara bir şeyler oluyor..
Okan Buruk'un Başakşehir'e oynattığı, daha doğrusu ille de oynatmadığı futbola bakar mısınız?.
Elazığspor'dan, yani 2011'den beri izlemeye başlamıştım hocalık kariyerini..
Gaziantep, Sivas, Göztepe, Akhisar'dan sonra Çaykur Rize'de yarattığı harika takıma ve oynattığı futbola hayran oldum..
İçimden "Ah keşke Galatasaray'a gelse" diye çok geçirdim.
Başakşehir'e geldi. Ne olduysa orda oldu. Ona bırakılan hem Türkiye, hem de Avrupa'da harika işler yapacak takımı darmadağın etti. En iyi adamları yolladı, en saçma adamları aldı. O oyunu çift kanatlara yararak rakip savunmaları şaşkına çeviren Başak gitti. Yerine Galatasaray'ın nefret ettiğim tek yanlı, yengeç futbolunu oynamaya çalışan bir takım geldi.
Gidenlerin yerine aldığı berbat adamlarla Başak, ligin en kötü takımlarından biri oldu.
Şampiyonlar Ligi'nde düştüğü guruptaki takımların hepsi, Manchester United, Paris Saint Germain dahil, ahı gitmiş, vahı kalmış futbol oynuyorlardı. Başak burada ilk ikiye rahat girerdi. Öyle de başladı zaten. Manchester'i yenerek..
Sonra.. Sonrası rezillik. En sonu salı gecesi, üst üste üç maç, önlerine gelene yenildiler. Berbat, rezil, anlaşılmaz kötü oynayarak yenildiler.. Son maçta skor "Hezimet" yazıyordu.
Okan Hoca "Hâlâ yapacağımız şey var" demiş.. Kağıt üzerinde ilk ikiye girip Şampiyonlar Ligi'ne devam etmek de var, üçüncü olup Avrupa Ligi'ne kaymak da..
Ama şu anda puan cetveli, "Annemizin ligine dönüş"ü gösteriyor..
Okan Hoca sırf "Ben transfer ettim" diye on para etmezlerde inat edeceğine, takımın oynadığı maçları analiz etse, ki o gücü var, çok şey değişir.
Beşiktaş önünde 3-0 yenikken, bir de 10 kişi kaldıktan sonra yaptığı değişikliklerle futbolu, siyahtan bembeyaza çevirdi. 3-2 yi yakaladı. 3-3'ü tesadüfler önledi..
O Okan Hoca, Manchester maçına, Beşiktaş maçını çeviren değil, 3-0'a getiren 11'le çıktı iyi mi?.
Değişikliklerde çok geç kaldı, iyi mi?.
Gene de, Visca'nın şutu direkte patlamasa 3-0'dan 3-2'yi erken yakalıyordu. Ondan sonra ne olacağı bilinmezdi..
Ben görüyor, biliyorum da, Okan Buruk gibi birisi bilmez mi?.
Şenol, Fatih öyle.. Okan böyle!.
Ne oluyor bu yerli Hocalara?.
***
Sevdiğim Laflar
"Bilgelik ve ukalalık hep birbiriyle karıştırılır."
Goethe
Tebessüm
Bugün Tebessüm, Utku Gürtunca'dan..
"Herkes Eminönü'nü temizlese İstanbul leş gibi olurdu."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)