TRT kanalları... Yayınlar... Benim Adım Melek!..
TRT, bu ülkenin kamu televizyonu.. Yani, bilmem yargıçlar bunu da hakaret suçu sayarlar mı? (Öyle bir karar alındı geçen hafta bir mahkemede de..) "Benim vergilerimle maaş alan insanların, benim vergilerimle yapılan, ya da kiralanan binalarda, gene benim vergilerimle satın alınan malzemeler ve ödemelerle yayın yapan kanal demektir "Kamu Televizyonu.."
Peki ben bu paraları niçin ödüyorum, TRT'ye..
Bana, ulusa, kamuya katkıda bulunsun diye..
TRT Yasası da aynen bunu emrediyor..
O zaman biz Dördüncü Güç, medya olarak, halkın vergileri ile, halka hizmet için kurulan TRT'nin bu yasal görevini hangi ölçüde yaptığını denetlemek ve eleştirmek zorunda değil miyiz?.
Bu arada yeri gelmişken.. Bazı arkadaşlar, eleştiriyi sadece yerme sanıyor ve "Ben hem eleştirir, hem överim" diyorlar.. Eleştiri sözcüğü, bunların hepsini içerir oysa..
Televizyon yazarlarımız, güncel ve popüler olanları zaten yetersiz köşelerine zor sığdırırken, onlardan kurumsal eleştiri beklemek haksızlık olur, biliyorum.
Bu yüzden TRT gibi, hem gene benim vergilerimle oluşan devlet bütçesinden, hem de evimizde, işimizde kullandığımız elektriğin her zerresinden pay alan kurumlar eleştirisiz kalıyorlar.
Bu düşünce ile yazmaya karar verdim TRT'yi.. İzlediğim kanalları ve yayınları örnekleyerek..
TRT, TRT2 ve TRT Müzik!.
Birkaç yazı olacak sanırım.
Onun için lafa ben de, popüler olandan başlayacağım.. Yani dizilerden.. Tüm televizyonlarda izlediğim tek dizi olduğu için de, Benim Adım Melek'ten!.
Niye izliyorum bu diziyi..
Çünkü baş oyuncu Nehir Erdoğan benim ailemden sayılır.
Annesi de, ağabeyi de can dostlarım. Televizyona, sanat hayatına adım atmasına ben sebep oldum.
90'ların sonu ve 2000'lerin başında kurum dışı yaptığımız canlı, 3.5 saat süren Tele- Pazar programında sunucumuz Ali Kocatepe'nin yardımcısı yaptım onu.. Hemen dikkati çekti. TRT'nin yaptığı Tarık Akan'lı dizi Koçum Benim'de rol kaptı. Başardı ve kalıcı oldu. Los Angeles'a ve Paris'e mesleki eğitimler için gitti. Filmlerde de rol aldı..
Başladığı yuva, TRT'ye döndüğü diziyi izlemeye başladım ben de..
Benim Adım Melek'te öykü güzel.. Oyunculuk olağanüstü..
Bir dizide rol alan herkes bu kadar mı iyi oynar?. Bu kadar mı hayran kalınacak tipleme yaratır?.
Oyuncuların hepsinin hakkını vermek lazım ama, bence başrol, Yönetmen Cem Akyoldaş'ta.. Harika bir oyuncu yönetimi izliyoruz, 30 haftadır.
Çalışanları belki fazla yoruyor ama, ortaya çıkana bakınca "Değiyor" diyor insan..
Başladığı haftadan itibaren ilk sırada olan, ilk 3'ten düşmeyen Melek, geçen çarşamba baktım ilk defa ilk 10'da yok..
Neden?. Bir defa eskidi ve rekabet müthiş.. Onun karşısına yeni başlayan diziler, bir de milli maç gelince total seyircide ilk onu kaçırmış.. AB'de kalırken..
Ama bir gerçek var.. Dizide iniş eğilimi başladı.. Bunun sebebini araştırmak ve çözümlerini bulmak gerek.
Niye inişte, Melek?.
Yarın bakalım mı?.
***
Ah Selçuk ah!..
Çok sevdiğim bir dost, hiçbir oyununu kaçırmadığım usta bir sanatçıdır, Selçuk Yöntem.. Okan Bayülgen'le başrollerini paylaştıkları harika oyun Amadeus bu sezon da devam ediyor. Geçen yıl yazmış "Muhteşem. Mutlak görülmeli" demiştim. Gene öyle diyorum. Hatta görenler bir daha görmeli..
Hürriyet Pazar eki, bu iki müthiş oyuncu ile bir söyleşi yapmış.. Bir nefeste okudum tabii.
Selçuk bir soruya "Güzellerden başrol yapıyorlar ama yüzde 90'ı başarılı olmuyor" cevabı vermiş. Okurken aklıma, ünlü şaka geldi.
"Kazanova'ya, kadınlara karşı bu kadar başarılı olmasının sırrını sormuşlar.. "Gördüğüm her kadına teklif ederim" demiş. "Yüzde 99'u kabul etmez, ama o geride kalan yüzde 1 var ya?. Ah o yüzde 1!.." Selçuk Yöntem'i Kenterler'de, onu "Yıldız" aşamasına yükselten "Gece Mevsimi" oyununda, hem de abartmıyorum üç dört defa izlemiştim. Yıldız Kenter muhteşemdi tabii. Ama genç Selçuk ve etrafındaki "Üç Güzel Genç Kız" da harikaydılar.
"Demet Evgar, Yeşim Koçak ve Elvan Boran!." Yani o "Yüzde 10" işte..
Sinema, televizyon, sahne..
Bütün performans sanatlarına kimleri kimleri kazandırdı o yüzde 10!.
Güzellik her kilide uyan maymuncuk gibidir. Her kapıyı açar.
İçeri girmenizi sağlar.. Ama içerde kalmak?.
İşte mesele o, asıl!.
..Ve yüzde 10, bayağı iyi bir oran!.
Seninle sohbeti de özledim, Selçuk. Hatta Okan'la gelin, Hıncal Ağbi'nin kahvesini içmeye..
***
Asıl mesele o işte!..
Gazeteciliğin bir merak ve matematik işi olduğunu yazmıştım dün. Örnek de vermiştim.. Mehmet Yıldırım kardeşim, haberini "Kim Milyoner Olmak İster" yarışmasındaki bir soru üzerine kurmuş, ama bol resimli o uzun yazıda soruyu ve yanıtı yazmamıştı. Yazımı "Merak kediyi öldürdü" deyişi ile bitirmiştim.
Yazıyı yolladım. Akşamüzeri editörümden not geldi.
"Asıl haber bir gün evvel arka sayfada çıkmış. Dünkü devam haberiydi." Sayfanın kupürünü de yollamış bana..
Tek değişiklik yapmadım yazımda.. Çünkü bu defa, "Haber" konusunda çok önemli bir başka şey daha yazmam gerektiği ortaya çıktı.
Bakın sevgili muhabir ve editör kardeşlerim, Gazetenizi herkes her gün almak ve her satırını okumak zorunda değil..
Bana daha mesleğin ilk günlerinde, ışıklar içinde yatsın, Genel Yayın Müdürümüz, çağının en usta gazetecilerinden Cihat Baban'ın öğrettiği bir ilke vardı..
"Bu haberini, Sydney'den gelen ve Londra aktarması için bekleyen bir yolcu, İstanbul Havaalanı'nda okuyor. O an.. O okuduğu kadar.. Dünü bilmiyor. Yarın da okumayacak bu gazeteyi.. Devam haberini ona göre yazacak ve önemli unsurları mutlak özetle tekrar edeceksin..
Haberin ancak o zaman 'Tamam' olur.."
Ana unsuru bir yarışma sorusu ve yanıtı olan, nerdeyse yarım sayfa kaplayan bir haberde, bu ana unsur olmazsa, o haber, "Haber" olmaz.. "Dün yazmıştık" demek, muhabiri de, editörü de kurtarmaz!.
***
Belhanda!..
Sabah ilk okuduğum gazete bizimki tabii. Spor sayfasında bir başlık okudum. "Fatih Terim!.. Takımı ben ayağa kaldıracağım /Alanya maçına Falcao ile çıkıp Belhanda ve Feghouli'ye son şans verilecek."
Güldüm.. Bizim sporun Belhanda - Feghouli aşkına uyan bir haber.. Ayrıca, daha ilk günden beri yazdığım "Bu Fatih bu ikiliyi satmayacak, göreceksiniz. Kimse boşuna heveslenmesin" tezime de uygun düşüyor.
"Efendim ben satılsınlar diye oynattım" palavrası için de sebep kalmadı, ama "Fatih Terim şimdi de ara transferde kurtulmak için (!) oynatacaktır" diye düşünmeden de edemiyorum.
Bu Fatih Terim oynatır. Bana inat oynatıyor çünkü. Ne kendi kariyeri, ne Galatasaray umurunda değil.. Varsa yoksa Hıncal'a inat!.
Daha açık nasıl yazar, ne söyleyebilirim ki..
Az sonra Caner, gazetelerimle geldi. Çarşamba ya.. Hemen Türkiye'yi açtım. "Öcal Ağbim neler yazmış bakalım" diye..
Ama dikkatimi hemen yanındaki başlık çekti.
"Terim kızağa çekiyor.
Belhanda- Feghouli ikilisine kulübe yolu gözüktü." Yani bizim haberle, Türkiye'ninki siyahla beyaz kadar ters..
Bu size ülkemizde spor haberlerinin nasıl yazıldığı hakkında bir fikir verebilir aslında..
Fazla meraklanmayın..
Hanya mı, Konya mı, pazartesi gecesi saat 8'de göreceğiz.. Ertesi gün de bahaneleri tabii..
Tabii, kazı daha önce çeviren çıkarsa o da ayrı..
***
Adnan Süvari'den Nevzat'a...
Rus Milli maçını izler, ertesi gün gazeteleri okurken, hiç kimsenin aklına, o yılın (1966) Dünya Dördüncüsü Rusya'yı (O zaman Sovyetler Birliği adı tabii) hem Moskova'da hem de 2-0 mağlup eden takımımız ve takımın harika seçicisi ve taktisyeni Adnan Süvari'nin gelmeyişine çok şaşmıştım.
Adnan Süvari, Futbolcu/ Antrenör olarak İzmir'de başladığı Teknik Adamlık kariyerinde, Hücum Futbolu ve o zamanlar adı bile konmayan Total Futbolu oynatan adamdı. Bu deyimi dünya, 1971'de Ajax'ı ve 1988'de Hollanda'yı Avrupa Şampiyonu yapan Rinus (Generalissimo) Michels sayesinde öğrendi.
"Toplu hücum, toplu savunma" dedikleri şey yani..
Adnan Süvari Hoca, Göztepe ile adını dünyaya duyurdu.
Fuar Şehirleri Kupası'nda yarı final oynayan İzmir takımı dillere destan oldu.
O takımın sırrı, kazanmak için oynamak, hızlı futbol ve oyun içinde bol deplasmana, yani herkesin her yerde oynamasına dayanıyordu.
İlk 11'ini nerdeyse tüm ülkenin ezberlediği Göztepe'nin iki oyun kurucusu, beyni vardı.. Gürsel ve Nevzat!.
Milli takım dahil, bütün Adnan Süvari zaferlerinde başrolü oynayan Nevzat'ı da, acı bir tesadüf Rusları bu defa elimizden kaçırdığımız bir başka Moskova maçı günlerinde kaybettik.
Nevzat, Adnan Süvari'nin o Moskova Zaferi'nin de ilk 11'indeydi ve tıpkı Göztepe'de olduğu gibi, bu defa milli takımda santrforu Feyzi'ye (Zemzem) golü attıran adam olmuştu.
Büyük (!) gazetelerimizde Ertuğrul Özkök dışında Nevzat'ı anan ve anlatan çıkmadı bugüne dek..
Nedense ve nasılsa her ama her gün bir şekilde haber olan Belhanda belası kadar bile yer alamadı..
Vefa yok..
Ne var?.
Yabancı hayranlığı ve yabancı yavşaklığı..
***
Sevdiğim Laflar
Kendinin dışına bir adım at!. Bütün yol o tek adımdır."
Nimetullah Veli (Teşekkürler Seda)
Tebessüm
Geçen gün karım bana "Rujumu uzatır mısın" demişti. Yanlışlıkla zamk çubuğunu vermişim.
Benimle hâlâ konuşmuyor!.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)