Adalet bir gün, sana da, bana da lazım olacak!..
Beyoğlu'nda bir genç kızın arkasında yürüyen adamı izlemiştik, sosyal medyadan nakil, haber bültenlerinde..
Savcı onu tutuklamıştı, işte..
Yüksel, "Tutuklama kararı"nı veren Savcıyı alnından öpüyor..
Benim başlığım da, Yüksel Kardeşime..
"Adalet, yani eski Mısır'dan beri tüm uygarlıkların ilkesi olan "Mülkün, (Yani devletin, yani düzenin, yani ülkenin) temeli olan Adalet" bir gün hepimize lazım olacak..
O zaman Adalet'i sosyal medyanın peşine takılıp yönlendireceğimize, önce hukuka bir bakalım. Türk Ceza ve Usul Yasaları'na bakalım, yani!.
Madde 1. Tutuklama asla bir ceza değildir.
Asla ceza gibi kullanılamaz. Masumiyet Karinesi.. (Suçu sabit görülene, mahkumiyet kararı kesinleşene dek her insan masumdur.)
Madde 2. Tutuklama kararı, ancak sanığın kaçması veya dışarıda kalırsa, delilleri karartması veya şahitleri etkilemesi ihtimalleri kuvvetliyse verilir.
Şimdi, Beyoğlu'nda kızın arkasında yürüdüğü için tutuklanan adamda bunların hangisini varit gördü, Sayın Savcım acaba?. Kaçma tehlikesi mi var, delilleri karartma ihtimali mi?.
Bir de Madde 3. Cezası 3 aydan başlayan bir suç için "Tutuklama Kararı" örneği adliyemizde var mı?.
Görüntüleri başından sonuna izlemiş olduğunu tahmin ediyorum Yüksel, Sayın Savcı'yı alnından öptüğüne göre, izlemiş olmalısın.
Şimdi Türk Ceza Yasası'na (TCK) bakalım.
Olayımızı düzenleyen TCK 105, "Cinsel Taciz suçu, fail ile mağdur arasında herhangi bir bedensel temas olmadan, ahlaka aykırı fiilleri cezalandıran bir suç tipidir.
Temas olursa, "Cinsel Saldırı Suçu" oluşur. Örneğin fail, mağdura "Seni bir defa öpeyim" derse cinsel taciz, öperse "Cinsel saldırı" suçunu işler.
Cinsel Taciz suçunun cezası TCK 105/1, "3 aydan iki yıla dek hapis, veya adli para" dır.
Görüntülerde temas var mıydı, Yüksel?. Ben görmedim. Yani laf atma dediğimiz yöntemle, Cinsel Taciz suçlamasıyla karşı karşıyayız.
Onun cezası da 3 aydan başlayan ve Yargıç'a Adli Para Cezasına çevirme yetkisi veren bir "Ceza" maddesidir.
O zaman bu nasıl "Tutuklama" sebebi ve gerekçesi olur, hukuken, tartışmamız gerek. Savcının gerekçesini öğrenip yazan bir Polis Adliye Muhabiri var mı?.
Ben hemen bütün gazeteleri okurum.
Gözümden kaçmış olmalı. Sayın Savcımızı alnından öptüğüne göre sen biliyor olmalısın. Yazarsan öğrenir, sana teşekkür ederim.
*
İkinci bir notum var.. Adamın kızı bütün bir İstiklal Caddesi boyu takip ettiğini gösteren videoyu kim çekti?.Kız dedektif tutmuş değil herhalde..
Ya da polise önceden haber vermiş de, bir sivil polis elinde telefonla peşlerine düşmüş de olamaz..
O zaman, bol, pileli ama mini etek giymiş kızın peşinden "Rüzgar eser de açılır" diye asıl giden, o cep telefonunu kullanan olabilir mi, bir ihtimal?.
İnsanların bir nehir gibi aktığı caddede, birinin bir kızı takip ettiğini anlamak için o kızın peşinde olmak gerekmez mi?
Sayın Savcım, o görüntüleri kimin, nasıl ve niçin çektiğini de sorgulamış mı acaba?.
*
...Ve Sevgili Yüksel.. Kızların peşinde yürümek, erkeklerin milli sporudur.Hele yaşı benim gibi 80 gibi olanların..
Bizim kuşak, hele gençliğin ilk yıllarında kızların peşinden hem de nasıl yürürdük..
O devirlerde, bugünkü "One Night Stand" filmlerde bile olmazdı.. Şimdi gençler akşam bir diskoya gidiyor, orada biriyle tanışıyor. O gece birlikte oluyorlar. Sabah herkes kendi yoluna.. "Bir gecelik duruş" denen şey o..
Biz, bırak tanımadığımızı, tanıdığımız, sevdiğimiz ve sevgimizi kabul eden kızın elini altı ayda anca tutardık..
Öyle sarmaş dolaş da değil ha.. Avuç. Sadece iki avuç iç içe..
Yani, ilişki aslında, sadece Milli Sporumuz, "Arkasından yürüme"den ibaret kalırdı.
Ankara'da Kızılay'dan Kavaklıdere'deki Kuğulu Park'a dek giderdik, Kolej dağılınca.. Hepsi kafasını geriye çevirip bir tebessüm etmesi için.. Hepsi o kadar..
Bilir misin?.
Kuğulu Park'ta kız arkadaşı ile sarmaş dolaş olan bir Radyo ünlüsünü, Kuğulu Park Bekçisi vurup öldürmüştü hatta, "Halkın ahlakını bozuyorlar" diye..
Yaz gelince de, İstanbul'da başlardı yürüyüş sporumuz..
Suadiye'den Göztepe'ye git gel, Bağdat Caddesi..
Kızlar önde yan yana.. Biz oğlanlar arkada yan yana..
Kız döner de, dönünce gözler çakışır da.. Bir de, gülümseme alınır da.. İşte tüm ödül o.. Ama daha da yakınlık gösterir, bir işaret yollarsa.. Neyin mi?.
Yörede üç yazlık sinema var.
Cadde Bostan'da.. Şaşkın Bakkal'da ve Suadiye'de.. O gece onlardan birinde olacağını belli eder.. Hepsi o..
Haydi tüm planlar o gece o sinemada olmak için yapılır. Kız ailesiyle gelir, bahçenin ta öbür tarafında oturur. Sen 30 metreden kaçamak bakış atarsın. O kadar mı?. Değil tabi...
Sevgili ile ayni gök yüzünün, ayni yıldızların altında film izleme hissi var ya.. İşte o bütün yürüyüşler, o bütün işaretleşmeler onun için..
Sen hayatında hiç kız peşinde yürümedin mi, Yüksel?.
*
Haaa!. Yanlış anlaşılmasın.. Kız arkasından yürümek, bizim icadımız değil.. Lale Devri'nden beri var, en azından..Hani Nedim yazar ya..
"İşte üç çifte kayık İskelede amade Gidelim serv-i revanım yürü Sadabad'a" der hani!.
Ne yapılır Sadabad'da.. Ya da Üsküdar sahilinde..
Bir yağmur alır. Kolalı gömleğin çok yakıştığı setre pantollu Katibim, kızın arkasından yürür. Kız mendilini düşürür.. Sonrasını Ertha Kitt, dünyaya duyurur.
Üsküdar'da kim bilir nerden nereye kızın ardında yürüdüğünü Katibin..
Katip.. Yani o devrin en entel, en okumuş devlet memuru yürüyen ha.. Maganda falan değil..
*
Sosyal medya peşinden, yangına körükle gitmek yerine, devam eden Yargı'yı izlemek, onun kararını etkilemekten kaçınmak daha doğru olur gibi geliyor bana..
Ama ne yazık ki, günümüzde Ahmet Hakan'ın Hürriyet'te manşet yaptığı bir "Halk Jürisi" var ki, yargıyı da etkiliyor, açık seçik.
Savcı tutuklama kararı almıyor. Sosyal medya linç!. Sosyal medyanın izindeki bizim medyada kıyamet. Cart.. İlk karar değişiyor ve ayni savcı bu defa tutuklama kararı alıyor..
Bu ortam ve bu uygulamada, sen, ben, hepimiz ne kadar güvendeyiz acaba, Yüksel Kardeşim?.
...Ve de bu Sosyal Medya Jürisi önünde ne kadar özgürüz?. Fikirlerimizi bu ortamda özgürce yazabiliyor muyuz?. Yoksa sansürün en kötüsü, otosansürle kendi kendimizi susturuyor, hatta düşündüğümüzün tam tersini yazıp söylemeye mi zorluyoruz, özümüzü?.
***
Gazete "Sat-maz!.."
Ali Eyüpoğlu Kardeşim, hafta sonu Milliyet'te bir yalan haberi lanetliyordu, haklı olarak.. Ama hemen tepesinde, sayfanın manşetinde "Avşar kızı Ada aldı" diye hem de üzerinde "Özel Haber" mührü bulunan Umut Ünver imzalı bir kocaman, yarım sayfayı kaplayan bir "Yalan haber" vardı..
İşte asıl bunu yazmalısın Ali..
İğneyi değil, çuvaldızı kendine batırmalısın ki, bu yalan tuzaklarından kaçmaya mecbur kalsın mesleğimiz!.
Sosyal Dilemma/ Sosyal İkilem adlı filmi izlemediysen Netflix'ten hem de bir gazeteci olarak geç kalmışsın!.
Orda sosyal medyanın en büyük ağlarını kuranlar hem de, bu medyanın nasıl insanları soyan ve zengini daha zengin eden bir tezgaha dönüştüğünü anlatıyor ve diyorladı ki..
"Sosyal medyada, yalan, doğruya göre 6 misli daha hızlı yayılır." Parayı kazandıran da bu hız farkı işte..
Sosyal medyada çıkan yalanı, ya bizler, yani yazılı ve görüntülü medya haber yapıp, doğru olduğuna milleti iyice inandırıyoruz. Ya da kendi yalanımızı haber yapıp, sosyal medyanın anında milyonlarca tıka ulaştırmasına yol açıyoruz.
Yani giderek bizler de sosyal medya kadar inanılmaz oluyoruz.
O zaman söyle Ali?. Bu gazeteler niye satsın?.
***
Milli Piyango'yu bıraktım!..
Hemen her çekilişte Milli Piyango bileti almak, eski okurlar bilir, bir Baba Vasiyeti'ni yerine getirmekti benim için..
Ben çocukken adı "Tayyare Piyangosu" idi.
Geliri, "İstikbal Göklerdedir" diyen Mustafa Kemal Atatürk'ün kuruluşuna önder olduğu Türk Hava Kurumu'na gittiği için alırdı babam sektirmeden.
Sonradan Milli Piyango oldu adı. Gelir hazineye gidiyor, yani millete geri dönüyordu.
Şimdi özel teşebbüse satıldı. Fiilen "Milli" yanı da gitti, ama adı aynen duruyor.
Geçen hafta Can Ataklı'da (Korkusuz) okudum.
Milli Piyango İdaresi'nin yönettiği Sayısal Loto'da, 6 rakamı bulmak, 50 rakam yerine 90 rakamdan seçilmeye başlanmış. Yani kazanma ihtimali 14 milyondan 622 milyonda bire çıkmış. İhtimal çok düşünce devirler çoğalmış. Dağıtılan ikramiyeler dağlar gibi devretmeye, yeni oyuncuları tahrik etmeye başlamış..
Biz kumarı yasaklayarak, ülkemizi her yıl milyonlarca turist, milyarlarca dolar döviz ve hazineye girecek gene milyarlarca gelir, on binlerce iş imkanından vazgeçen ülkeyiz.. Amaç, Aile Birliğini korumaktı.
Şimdi, hem de böyle acımasız bir kumara teşvik ediliyoruz.
Neyse?. Milli Piyango'yu bırakma sebebim o değil..
Ben tek bilet almam. Seri alırım. On bileti, Milli Piyango sitesinden dijital sorgulamak beş dakikamı alıyordu. Şimdi devletin sitesi kapanmış. Özel Milli Piyango kendi sorgulama sitesini kurmuş. Girmeyi ve sorgulamayı deneyin bakalım.
Bu kadar karmaşık, bu kadar ters bir sorgulama programı yapmayı Steve Jobs bile başaramazdı..
Öfkeyle biletleri çöpe attım ve "Lanet" dedim.. "Bir daha almayacağım!."
***
TEBESSÜM
Dursun Temel'e "Artık her sabah erkenden sahilde buluşup koşalım" dedi. "Baksana sağlıklı yaşam ve uzun ömrün sırrı koşmaktan geçiyormuş!." "Yahu Dursun" dedi, Temel.. "Sende zerre akıl yok.. İnsanları tazı gibi, at gibi, panter gibi koşturuyorlar, güya uzun ömür diye.. O çok koşan hayvanların ömrü nerden baksan 30 seneyi geçmez. Koşmayı bırak, hatta yürüdüğünü bile zor gördüğün kaplumbağa, 200 yıldan fazla yaşıyor!."
SEVDİĞİM LAFLAR
Adalet mülkün temelidir!.
(Uygarlığın temel ilkesi)
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)