Seneler ne kadar hızlı geçiyor!..
Bu yüzden, yaşam ve süreçleri üzerine konuşurken "Hızlı geçmişse, iyi geçmiştir" derim hep..
Mesela askerlik. Tam 2 sene yaptım ben. Bazılarına 2 asır gibi gelen bu süreç bana çok hızlı geldi. Neden?. Benim için çok iyi geçti, bana çok iyi geldi de ondan..
Çocukken yazları köye gider, 3 ay kalırdık. 3 gün gibi geçerdi.. Harikaydı köy günleri, hele benim gibi bir çocuk için..
Mesela bir kupa maçında takımınız 1-0 galipse 5 dakika bitmek bilmez, asır gibi gelir..
1-0 mağlupsanız bu defa göz açıp kapayıncaya kadar hakem düdüğü çalar. Bu ikisi de 5 dakika!.. mı acaba?.
Nerden çıktı bunlar?.
Geçen günler içinde, üç ayrı yerden üç sembolik armağan aldım.. Kuruluşlarının bilmem kaçıncı yılına ulaşmalarını simgeleyen, hele benim için anlamları çok büyük şeylerdi onlar..
Ve üçü de bana "Dün" gibi geldi.. Oysa..
*
İlki, bir kolonya markası Eyüp Sabri Tuncer.. Bizim çocukluk ve gençliğimizde, erkeklere koku sürmek pek yakışmazdı. Kullandıkları tek şey, traştan sonra yüzlerine sürdükleri limon kolonyasıydı.40'lı yıllarda köye gittiğimizde, bir Manyas panayırında, tezgahına koyduğu kokuları minik şişelerle satan biri, birinden iğne ile çektiği kokuyu sormadan babama fışkırtınca kıyamet kopmuş, babam nasıl kızmıştı. O yüzden hiç heveslenmedim çocukluğumda, kolonyadan başka kokuya.. Kolonya demek de "Eyüp Sabri Tuncer" demekti, o zaman..
İnegöl'de bir küçük dükkan kurmuş Eyüp Sabri Efendi, Cumhuriyetle beraber. Yani 1923 yılında.. Sonra Ankara'ya taşınmış daha geniş bir dükkan açmış ve ülkemizde belki de ilk promosyonlu satışı yapmış.. Dükkanından belli miktarda mal alanlara, kendi adını taşıyan bir küçük şişe "Eyüp Sabri" Kolonyası hediye edermiş.
Ama öyle sevilmiş, öyle ün yapmış ki, bu kolonyalar, öyle aranmaya başlamış ki, kolonyanın kendisi marka olmuş. Firma, ikinci ve bugünkü üçüncü kuşaklarda tamamen kolonya ve kozmetik işine dönmüş.. Bugün 600'ün üzerinde çeşitli ürünleri var.
Ben Eyüp Sabri adını ilk eski Anadolu yollarının doğal durakları taş çeşmeler üzerinde yazılı olarak hatırlıyorum. Yani etkili reklam işine o zamandan girmişler.
Sonra evimize girdi. Babam kullanırdı.
Traş olmaya başlayınca da ben..
Sonra yığınla değişik marka çıktı piyasaya.. Hele televizyonlarda binler, milyonlarca liralık reklamlar da yaptılar..
Ama Eyüp Sabri Limon hep tek kaldı. Gene bir Eyüp Sabri Kolonyası yollamışlar bana 127'nci yıllarında.
*
Sonra baktım bir paket.. Rebul.. O da kolonya.. Ama limon değil, Rebul.. Lavanta.....Ve üniversite yıllarımın kurtarıcısı..
Hele bizim Mülkiye'nin Küçük Kantin'i adı gibi minnacıktı.
Kızlarla nerdeyse kucak kucağa otururduk. Öyle olunca, mis gibi kokmaya mecbursun.. Öte yandan "Erkek" dediğin öyle kız gibi kokmaz..
Limon sürünce de herkes gibi oluyorsun..
Farkı nasıl yaratacaksın?.
İşte cevap!..
Rebul!.
Beyoğlu'nda bir Rebul Eczanesi vardı, lavantalı kolonyası dillere destan.
Bir de Galeri Edip vardı, gömlekleri efsane.. Galeri Edip giyip, yüzüne de Rebul sürdün mü, kantinde bir hava bir hava..
Rebul Lavanta Kolonyası, 1895 yılında, yani tam 125 yıl önce, Fransız eczacı Mösyö Reboul'ün Beyoğlu'nda kurduğu Rebul Eczanesi'nde satılmaya başlanmış.
Mösyö Reboul yıllar sonra ülkesine dönerken dükkanı, daha eczacılık okurken, dükkana başvurup stajyer olan ve kısa sürede kendisiyle, baba oğul gibi yakınlaşan Kemal Müderrisoğlu'na bırakmış.
Mülkiye'den sınıf arkadaşım Taş Kafa Eray, meğer o günkü Rebul'ün ikinci kuşağı Ali'nin yakın arkadaşı değil mi?.
Tanıştık daha o yıllarda.
Çok da iyi dost olduk.
İki kardeşi Ahmet ve Mehmet'i de tanıdım.
Ali'yi genç yaşta kaybettik.
Ahmet'i eczane ve kozmetik işleri pek sarmadı sanki, adını pek duymadım.
Ama Mehmet müthiş hırslıydı.
Yıllar sonra, ben SABAH'ta köşe açınca bana geldi..
"Bu ülkenin kadın, erkek kokusu için dışarı kaptırdığı dövizin haddi hesabı yok.
Bu kokuların hepsini biz yaparız. Satışta en etkili olan şişe.. Bizde de harika tasarımcılar var. Harika bir Türk markası yaratırız" dedi.
Hemen her hafta birkaç koku getirip tanıtıyordu bana.. Harikaydı hepsi.. Ama bir sorunu vardı. Ben de köşemde çok destek oldum, ama çözemedi..
Alkol..
Kolonya ve parfümün esas maddesiydi alkol ve seri üretim için Tekel Bakanlığı'ndan alkol tahsisi almak gerekiyordu..
Çalmadık kapı bırakmadı Mehmet.. Ben neler yazdım. Ama koalisyon hükümetlerinden bir türlü seri üretime yetecek tahsis çıkmadı. Tahsisle verilen alkol karaborsada ateş pahasıydı çünkü..
Bu arada, Beyoğlu değişti. Rebul Eczanesi de kapandı. Mehmet sanırım, hiç gitmediğim, görmediğim bir adreste Atelier Rebul'u kurdu.
125'inci yılda da, bana güzel bir kutu içinde bir Rebul Parfümü geldi. İçinde bir bilgi notu..
"125'inci yılımızı Özel Limited Gold Collection ile taçlandırıyoruz. Sınırlı sayıda ve her biri ayrı numaralandırılmış bu koleksiyonun 'İstanbul' kokusunu size armağan etmekten mutluluk duyuyoruz.
Mısır Çarşısı'ndaki baharatlardan ilham aldığımız, otantik medeniyetler şehri İstanbul'un tüm zengin renklerini yansıtan ve gizemli bir serüvene davet eden 'İstanbul' ile nostalji yolculuğumuza eşlik etmeniz dileğiyle.."
Hem de nasıl bir nostalji içine daldım, Rebul ve o enfes koku, İstanbul'la..
*
...Ve üçüncüsü..Bana sorarsanız dünyanın en güzel manzaralı restoranı Sunset 25 yaşına girmiş.
Kurucusu ve sahibi Barış Tansever, 25 yılı anlatan bir özel kitap hazırlamış..
25 Years of Excellence!. Yani "Mükemmelliğin 25 Yılı!." Adı Tansever..
Yani Güneşin Doğuşunu Seven..
Dükkanın adı ise Sunset!.
Yani Güneşin Batışı..
Yani dükkan, sabaha dek kafayı çekip güneş doğarken sızmanız değil, tam tersine gecenin erken saatlerinde gelip, aperatif ne alıyorsanız onunla, Güneş'i, battığı en güzel yerde izlemeniz ve bir akşam yemeği yemeniz üzerine kurulu..
İnsanlar en iyi seyahatte tanınırmış.. Barış'la İspanyol Kafe, Bar ve Restoranları'nın sigara yasağına karşı neler yaptıklarını görmek üzere, derneğin düzenlediği bir gezide tanıştık. Üç beş gün yetti onun ne harika bir insan olduğunu anlamama..
Ama Sunset'e bu 25 yılda 25 kere bile gitmedim..
Her defasında yediklerimin hepsi, A'dan Z'ye enfesti. Buna rağmen gitmedim.
Ben sosyetik yerlerden pek hoşlanmam.
Yüksek sosyete bana göre değildir, bir. Bir yere "Görülmek" için gidenlerle bir arada olmayı da sevmem..
Mesela Akmerkez'in Ulus kapısı yanındaki o çok ünlü dükkana da (Paper Moon) adım atmadım..
Ben, aile, arkadaşlarla bir araya gelince "Hadi gidelim" diyebileceğimiz, rezervasyonsuz gidebileceğimiz mekanların adamıyım..
*
Nice yıllara, Rebul!.
Nice yıllara Eyüp Sabri!.
Nice yıllara Sunset!.
***
Kim Akıllı!..
Haşo (Haşmet Babaoğlu) dün harika bir yazı yazmış..
"Akıllı" telefonlardan başlayarak "Akıllı" binalar, "Akıllı" şehirlerden, "Akıllı" dünyaya kadar.. Aslında dehşet verici bir "Bilim Kurgu.."
Hayır "Kurgu"su fazla.. Yaşadığımız gerçek..
Netflix'teki Social Dilemma/ Sosyal İkilem adlı filmde (Hala görmediyseniz yazık) bu dehşet hem de işin içindekiler, yani o işi kuranlar tarafından anlatılıyordu, "Akıllı" şeylerin bizleri nasıl avcunun içine aldığı..
Haşo'nun yazısına bir ek yapmak isterim.
Akıllı Telefon ve Tabletler, bir yandan elimizde ve evimizdeki casuslar, ayni zamanda..
O telefon, ya da tabletlerle kimi, neyi arıyorsak hepsi bilgi olarak dosyalarına giriyor ve o kişisel, kurumsal, ya da ülkesel bilgileri menfaatlerine göre kullanıyorlar.
Denemek ister misiniz?.
Girin Google'a mesela alakasız bir kitap, bahçe, ev eşyası arayın..
Telefonunuz ve tabletinize 24 saat geçmeden aradığınız eşya ile ilgili reklamlar yağmağa başlayacak.
Nedir bu?.
Sıradan insanları A'dan Z'ye tanıyorlar.. Peki önemli insanlar ve kurumlara ait bu hayati bilgileri elde etmenin ve satmanın değeri nedir, bir düşünün hele?.
Sosyal Medya, İnternet Ağı, bizi, ülkemizi ve dünyayı ele geçirmeye başladı bile..
Yapay Zekayı ve Robotlar Çağı'nı yaşıyoruz, haberimiz yok!.
***
Ahmet Hakan, Mevlüt Tezel ve Cem!..
Dünyada her şey aklıma gelirdi de, Ahmet Hakan ile Mevlüt Tezel'in ayni gün, Hürriyet ve SABAH'ta Cem Yılmaz'a saldıracaklarını 40 yıl düşünemezdim.
Önce sabah erkenden Mevlüt'ü okudum.
"Eski stand-up şovlarını izlesem yine gülerim ama şimdiki Cem Yılmaz'ın ne filmleri, ne de reklamları güldürüyor! Yaş ilerledikçe de huysuzlaştı! Eskiden magazin muhabirleriyle ayaküstü stand-up yapardı, şimdi onları görünce öfkeleniyor, sürekli tartışıyor. Her yıldızın bir altın çağı vardır, Cem Yılmaz'ın altın çağı da geride kaldı." diyor..
Sonra Hürriyet'i getirdiler. Ahmet Hakan, birkaç Cem Yılmaz esprisi sıralamış ve sonra yazmış..
"Espri mi şimdi bu?
Biz yapsak bu espriyi, buz gibi bir hava eser ortamlarda.
Acıklı bir güldürme çabası içinde olduğumuza dair laflar ederler.
Aşağılanırız da aşağılanırız."
Ama Ahmet'le Mevlüt'ün bir farkları var.
Bizimki "Herkesin bir Altın Çağı vardır. Cem'in çağı ise bitti" derken, Ahmet şöyle yazıyor..
"Cem Yılmaz bitmez. Bitmeyecektir.
Eski muhteşem performansının hatırına daha uzun yıllar idare edecektir.
Fakat bu durum, çaptan düşmüş olduğu gerçeğini tabii ki değiştirmez."
Ben mi ne diyorum..
Şimdilik düşünüyorum.. "Hürriyet ve SABAH'ın iki her şeyden yazan kaleminin, ayni gün ayni sanatçıya, hem de bu ülkenin yetiştirdiği en büyük sanatçılardan biri Cem Yılmaz'a hemen ayni sözlerle saldırması nasıl bir tesadüftür acaba" diye düşünüyorum?.
***
TEBESSÜM
Yasemin her sabah ofiste yan yana oturduğu gibi sekreter arkadaşlarına burçlarını okurdu. Patronu bir gün dayanamadı, sordu..
"Sen fevkalade eğitimli, bilimsel kafalı bir insansın. Bu okuduklarına gerçekten inanıyor musun?. "İnanır mıyım patron" dedi, Yasemin.. "Biz, Oğlaklar ne kadar şüpheciyizdir, bilirsiniz!."
SEVDİĞİM LAFLAR
Hayat provası yapılmamış bir tiyatro gösterisidir. Bu alkışı olmayan tiyatronun perdesi kapanmadan, gülün, şarkı söyleyin, dans edin, aşık olun. Hayatınızın her anını değerlendirin.
Charlie Chaplin (Şarlo)
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)