Pandemi döneminde bir rüya gecesi...
Bir metre ilerimde oturan yeğenim Zeynep'e döndüm, gözlerimdeki nemi silerken.. Baktım onun gözleri de sırılsıklam.. Yaşadığımız rüya alemi ikimizi de ağlatacak kadar duygulandırmış meğer..
Pandemi döneminde bir rüya alemi hem de, olur mu?.
Olur.. Bir defa ortam bir rüya alemiydi. 40 yıllık bir İstanbullu olarak ilk defa duyduğum ve ilk defa gittiğim Fişekhane'nin kendisi bir rüyaydı benim için..
Sonra da o rüya alemi dekorunda izlediklerimiz..
İstanbul Devlet Opera ve Balesi, pandemi yüzünden geleneksel "Sezon Açılış Gecesi"den vazgeçmemişti.
Açılışı pandemiye uydurmuştu, Genel Sanat Yönetmeni, benim de can dostum Suat Arıkan..
Çıktı anlattı zaten..
"Bu akşam yakında bitmesini umut ettiğimiz zor bir sürecin içindeyiz. Ama artık düşmanı tanıyoruz. Bu düşmanla en iyi mücadele yolu, insanın kendini iyi hissetmesi. Sanatın 'insan bedenine ve ruhuna iyi gelen bir ilaç' olduğu bilinciyle hareket ederek, sezon boyu salon kapılarımızı açık tutma kararı verdik" dedi önce..
Sonra o geceyi anlattı..
"İlk kararımız, açılışı açık havada ve mesafeli oturmaya uygun bir alanda yapmak oldu. İkincisi..
Pandemi dolayısı ile, bir bale veya operayı eskisi gibi sahneye koymamız mümkün değil.. Sanatçılar da mesafeli olmak zorunda.. Bir kolaj düşündük.. Opera ve Bale'nin her dalından bir parça aldık ve onları birleştirip gecenin programını yaptık. Çocuk Korosu ve dansçılarından başlayıp, büyük dansçı ve balerinlere, büyük korosu ve solistlerine, solo enstrümanlardan, kuartetlere el atıp, bir demet yaptık.
Hepsi mesafeli sazlar ve hepsi mesafeli sanatçılar..
Sezonun tümüne ışık tutan bir demet çıktı ortaya!." Sonra müjdeyi verdi..
"Bu sezonun pandemiye rağmen sevindirici bir yanı var.. İçinde bulunduğumuz ortam.
Fişekhane.
Bu gece pandemi tedbirleri nedeniyle dışarıdayız.. Ancak sezon boyu büyüleyici atmosferiyle Fişekhane, arkanızdaki binadaki orkestra çukurlu, harika akustikli salonunda bize ev sahipliği yapacak." ..Ve Suat Arıkan, kültür ve sanata bu büyük katkısı için, işbirliği yaptıkları Özak Global Holding'in Genel Müdürü Fatih Kereteci'yi davet edip, bir teşekkür plaketi verdi.
İşin o faslını ki, çok önemli, ikinci yazıda anlatacağım..
Sonra gece çocuklarımız, yani Opera ve Balemizin yarınlarıyla başladı.
Önce sahneye dört küçük çocuktan oluşan koro geldi. Aynur Yaren Karadağ, Eda Gökçeler, Sena Erünsal ve Vahit Ege Çakır. İki de minik balerin..
Koro Brahms'ın "İyi Sabahlar, İyi Akşamlar / Guten abend, gut Nacht" şarkısını söylerken, Selin Köyman ve Radan Bera Şahin de dünya tatlısı bir dans sundular..
Onları dinler ve izlerken aklıma Mustafa Kemal'in gelmemesi mümkün mü?. Daha Kurtuluş Savaşı devam ederken, Müzika-i Hümayun'u Ankara'ya alarak, onlara bir ahşap bağevinde, bugünkü Opera ve Balemizi kuracak Devlet Konservatuvarı'nın temeli, Musiki Muallim Mektebi'ni kurduran Mustafa Kemal'i..
Kurduğu cumhuriyeti 23 Nisan'da çocuklara, 19 Mayıs'ta gençlere emanet eden Atatürk'ümü..
Başımı yukarıya, yıldızlara kaldırdım..
Hissettim ki Atam orda bizi izliyor..
Sonra Çellosuyla Şafak Erişkin geldi sahnenin bir köşesine. Yanında da eşlik eden Arpist Pınar Sivritepe..
Şafak, hayatımın en unutulmaz çello melodisine girdi.. Camile Saint- Seans.. Hayvan Karnavalı.. Kuğu.. ve ortada bir kuğu.. Melike Manav o klasik, o bembeyaz bale kıyafeti ve başında tacı ile dönüyor, dönüyor..
Rüya orda başladı işte.. Daldım..
Sanki Pablo Casals çekiyor yayı ve ortada Dame Margot Fonteyn dönüyor, dönüyor..
Melike, son çırpınışlarıyla Kuğunun Ölümü'nü anlatmıştı ki, ıslak gözlerimi o an Zeynep'e çevirdim işte..
Sonrası hep rüya.. Hepsini anlatmaya kalksam bu sayfanın tamamı yetmez, arkası da dolar..
Benim doruklarımdan birkaç not o zaman..
Balemizin büyüklerinden İlke Kodal'dan solo "Sen" dansı..
Piyanist Aydın Karlıbel..
Bezirganbaşı düzenlemesi aldı beni Çavuşköy'e, çocukluğuma götürdü.
Babaannemin bahçesinde köy çocukları toplanır, türküyü bağıra çağıra oynardık..
"Aç kapıyı bezirgan başı, bezirgan başı Kapı hakkı ne verirsin, ne verirsin Arkamdaki yadigar olsun, yadigar olsun.." Puccini La Boheme'den Marcello ve Rudolf'un düetinde harika Caner Akgün ve Bülent Külekçi..
Verdi, Rigoletto'dan dörtlü.. Ufuk Toker, Aylin Ateş, Murat Güney, Hale Soner Kekeç..
Bir baktım Suat Arıkan dostum tepemde dikiliyor.. O da bakmış ki.. O büyüleyici o hiç bitmesin istediğim rüya bitmiş, benim haberim yok..
Uyandırmaya gelmiş!
***
Özak Holding'e, "Fişekhane" alkışı!..
Bakın eğer siz de benim gibi bir Fişekhane cahili iseniz, lütfen bilgisayar, tablet, ya da akıllı cebinize "www.fisekhane.com" yazın ve tıklayın. Karşınıza bir rüya alemi çıkmazsa, bana küfredin ve kapayın..
Fişekhane, adı üstünde tarihi bir fişek fabrikası.. Harabe halindeyken, restore edilmiş ve İstanbul için bir rüya alemi ortaya çıkmış..
Küçük bir Kapalı Çarşı mı desem, açık kapalı bir Alışveriş Merkezi mi?. Belki hiçbiri değil, belki de hepsi.
İçinde her şey var..
Dünyanın dört bir yanından lezzetler taşıyan restoranlar.. En eskisinden, en günceline kafeler.. Işıl ışıl, pırıl pırıl sokaklar..
Meydanlar..
Organize sebze ve meyvelerin satıldığı "Pazar Yeri.." Açık, kapalı performans sanatları alan ve salonları..
Sergi, galeri alanları..
Çocuklar için resim atölyesi..
Spor ve yüzme merkezi..
Fişekhane, biz İstanbulluların yeni Yaşam Merkezi..
Yeni Kültür, Sanat, Spor Merkezi..
Yeni Lezzet Merkezi..
Yeni buluşma noktası..
Nişantaşı'ndaki Milli Reasürans Merkezi neyse, düşünce aynen o.. Ama daha büyük, daha yaygın ve bodrumda değil, açık alanda bu defa..
Milli Reasürans'ın arkasında, Atatürk'ün kurduğu ve başına Celal Bayar'ı, milletvekilliği ve bakanlıktan istifa ettirip getirdiği İş Bankası var.
Fişekhane'nin arkasında ise, adını ilk defa duyduğum Özak Holding..
Bir aile tekstil şirketi iken büyümüş, dev bir holding olmuşlar, ama olurken, halktan aldıklarının bir bölümünü de bu Fişekhane ile halka, sanat, kültür ve spor yoluyla geri vermeyi ihmal etmemişler..
Unutulmaz dostlarım, Nejat Bey, Sakıp Ağam, Vehbi Bey, Şarık Ağabey ve Bay Vitali gibi..
Onun için işte, en büyük alkışı Özak Holding'e ayırdım ki, bu pandemi günlerinde tüm iş alemine örnek olsun, ibret olsun, teşvik olsun..
Onlar da yapsınlar.. Onları da alkışlayalım..
***
Aferin Adem!..
Aslında Galatasaray'ın en iyi transferlerinden biriydi Adem Büyük.. Ama Fatih Terim baktı ki, evlad-ı manevileri Belhanda ve Feghouli'ye rakip olacak...
Öldürdü.
İstese, parasını alır oturur, hatta Belhanda gibi kulübü tehdit de ederdi.. "Bir yere gitmiyorum. Milyonlarca euromu, sözleşmemin sonuna dek, son kuruşuna kadar alır, Florya'da yeni aldığım havuzlu villada safa sürerim" dedi ya eloğlu.. Fatih gene de bağrına bastı, Galatasaray'a kafa tutan belayı.
Adem Belhanda gibi ruhsuz bir para düşkünü değil, futbol oynamak isteyen bir genç!.
Baktı Fatih Terim, başta Selçuk olmak üzere, her yetenekli Türk gibi, onu da öldürecek, yok edecek, kulüpten şu an alacağı olan 1 milyon liradan da vazgeçerek, Malatyaspor'a geri döndü.
Yani futbola döndü. Yani, Milli Takım'a da dönecek..
İnanıyorum, Fatih Terim'in, bu gece yeni sezonun ilk puan maçında Belhanda'sını muhtemelen gene sahaya sürecek Fatih Terim'in bile yüzünü kızartacak "Büyük" futboluna kısa zamanda geri dönecek..
Bu yüzden "Aferin" dedim işte..
Selçuk, başına gelecekleri bile bile yıllarca kulübede oturmayı kabullendi. Şimdi sıfatı değişti, ama gene kulübede, Hasan Şaş gibi Ümit Davala gibi, gık demeden Fatih'in yanında oturacak, Hasan ve Ümit gibi bir gün tümüyle sokağa atılana dek..
Sevgili Adem..
Adın gibi büyük futbolcusun, ama bir kötü huyun var.
Hakemi aldatmak için oynuyorsun sanki. O büyük yeteneğini ayakta kalmak, oynamak ve oynatmak için kullansan, Avrupa'nın bütün kapıları sana açılır..
Başarılar dilerim..
***
Çorbadaki tuzum!..
Hürriyet'te imzasını görmeye başladığım ve de övgüyle söz ettiğim Zeynep Bilgehan'dan bir mail.. Nasıl keyiflendim bilemezsiniz.. Önce okuyalım.
*
Merhaba Hıncal Bey, Öncelikle Hürriyet'te yayınlanan 'Hey Gidi Yıllar' röportajlarımıza olan ilginiz ve köşenizde yazma nezaketiniz için çok teşekkür ederim...Beğeniyor olmanız beni çok mutlu etti.
Az önce babam Mustafa Bilgehan da sizinle ilgili bir anekdot anlattı..
(Ankara) Ataç Sokak'taki komşuluğunuz döneminde, babam ufakken, siz ona sık sık "Mustafa, seni gazeteci yapacağım!" dermişsiniz...
Babam da sonunda gazeteci olmuş...
Hatta annemle Hürriyet'te çalışırlarken tanışmışlar! Ancak ikisinin de gazeteciliği uzun sürmemiş.
Ben gazetecilikte biraz daha inatçı davrandım; Hürriyet'te 12 yılı geride bıraktım!
Nazik yazınız ve ilginiz için yeniden çok teşekkür ediyorum.
Ailece sevgi ve selamlarımızla, Zeynep Bilgehan
*
Mustafa'nın gazeteci olmasında katkım varsa, Gülsüm'le tanışmasında ve Zeynep'in doğmasında, yani çorbada tuzum var, demektir.
O zaman da Zeynep Bana "Hıncal Bey" değil, "Hıncal Ağbi" demeli..
***
TEBESSÜM
Noel haftasında yakalanmış ve mahkemeye çıkarılmıştı.. Yargıç sordu..
"Bu mutlu bayram haftasında neyle suçlandın bakalım?."
"Noel alışverişini erkenden yapmakla, Hakim Bey!."
"Bu suç değil ki" dedi, Yargıç!. "Baştan alalım..
Ne kadar önce yaptın Noel alışverişini.."
"Dükkanın açılmasından yarım saat önce!."
SEVDİĞİM LAFLAR
Sevgi ve af kapısı her zaman açıktır. Senin kapın açık mı, sen ona bak!.
Şems-i Tebrizi
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)