En muhteşem “Bayram” yazısı...
***
İster 30 bin liralık araba sür, ister 500 bin liralık.. Yol da, mesafe de aynidir ve ikimiz de ayni yolun yolcusuyuz.
İster 3000 liralık şarap açtır, ister kadehi 5 liralık, ikisinin de sarhoşluğu aynidir.
Yaşadığın ev ister gecekondu olsun, ister 1000 metrekare villa, yalnızlık aynidir.
Farkına varacaksın ki, gerçek içten mutluluk, dünyadaki maddesel şeylerden gelmez.
İster birinci sınıf uç, ister ekonomi, uçak düşerse, beraber düşersiniz.
O halde.. Umut ediyorum ki, eşin, arkadaşların, kardeşlerin, eski dostların varsa.. Onlarla dertleşiyor, konuşuyor, gülüyor, şarkılar söylüyor, kuzey, güney, doğu, batı ya da dünya ve cennet üzerine sohbet edebiliyorsan..
İşte gerçek mutluluk budur.
*
Hayatın inkar edilmez 5 gerçeği!..
1- Çocuklarınızı zengin olmaları için yetiştirmeyin. Mutlu olmaları için yetiştirin. Böylece büyüdüklerinde, sahip oldukları şeylerin değerini bilsinler.
2- En ödüllü nasihat.. "Yemeklerinizi ilaç diye yiyin. Yoksa ilaçlarınızı yemek diye yersiniz.
3- Sizi sevenler, asla terk etmezler, çünkü terk etmeleri için 100 sebepleri olsa bile, size sarılmak için 1 sebep mutlak bulacaklardır.
4- İnsan doğmakla insan olmak arasında büyük fark vardır. Bunu çok az insan anlar.
5- Doğduğunuzda sevilirsiniz. Öldüğünüzde de sevilmelisiniz. İkisinin arasını siz yönetirsiniz.
Not: Hızlı yürümek istiyorsanız, yalnız yürüyün. Ama uzaklara yürümek istiyorsanız, beraber yürüyün.
*
Dünyanın en iyi 6 doktoru!..
1. Gün Işığı
2. Dinlenme
3. Egzersiz
4. Diyet
5. Kendine güven ve..
6. Dostlar..
Bu doktorların hepsini hayatınızın her evresinde yanınızda bulundurun ve sağlıklı bir yaşamın tadını çıkarın.
Tanrı sizi seviyor.
***
Newton işin kolayına mı kaçmış ne?..
Pandemi bana neler kazandırdı, inanmazsınız?. İlle hayırdan şer doğmaz ya.. Bazen de şer, ne hayırlara sebep olur..
Bir defa hayatımda ilk defa tatil yaptım.. Tatil anlamlı, dinlenme anlamlı tatil.. Benim kumla, güneşle ilgim olmadığı için tatillerimi her "Bir şey"in olduğu yerlerde kullandım..
Mesela Olimpiyatlar'da.. Sydney'de.. Mesela Dünya Kupası'nda Los Angeles'ta.. Mesela Dünya Atletizm Şampiyonası'nda.. Paris'te..
Mesela Aspendos Festivali.. Antalya.. Mesela Turgut Reis Marina Klasik Müzik ve Kaleiçi Bale Festivalleri.. Bodrum..
Gidince de yazıyorsun tabii.. İş ziyaretten çıkıp, ticarete dönüyor. Tatil dinlenme değil, ama en keyifli yorgunluk oluyor.
Paris 2003'ten sonra, dünya çapında sportif olayları yerinde izlemekten vazgeçtim.
Böylesi büyük olayları yerinden izlemek bir yandan "İşbaşı eğitim" oluyor.. "Bana yeter" dedim. "Artık gençler gitsin.." Sponsor davetlerini bile geri çevirdim.
Ama benim yerime gençler gidemedi. Gazeteler ajans bültenine dönüşünce, yerinden izlemeler, foto muhabiri, yazar göndermeler bitti. Sponsorlar, genç gazeteci değil, köşe yazarları peşine düştüler. Ünlü isimler seyyah oldu.
Aspendos ve Kaleiçi Festivalleri'ni Devlet, yani Opera ve Balemiz ucuz etti. Uğruna Antalya'ya ve Bodrum'a gidecek tek gösteri kalmadı, Selman Ada'dan beri..
Turgut Reis'i de Doğuş öldürünce..
İşin içine bu defa pandemi de girince, hayatımda ilk defa tatilimi evimde, bahçemde kullandım.
Evimi keşfettim.. Asıl bahçemi keşfettim.. Aidatları beş kuruş düşürmek için bahçıvan kovan, serayı kapatan, "Çiçek" lafını unutan yönetimler ve kişisel bahçeleri için masraf yapmaktan korkan komşular yüzünden o harika doğası yok olan ve sıradan ucuz bir siteye dönen Alkent'te tek, gerçekten tek olan bahçemi, orda sahip olduğum ama farkında olmadığım güzellikleri keşfettim..
Yerde sayıları 10'dan aşağı düşmeyen kedilerim, taşındığım 1999 sonundan bu yana, kedilerimle birlikte yaşayan Kirpi Tahsin ve ailesini çok iyi biliyor ve onlara bakıyorum ama, pandemide bahçemdeki koltuğa oturma saatlerim arttı. Artınca da, gözümü yukarı kaldırmaya, kulaklarımı yukardan gelen seslere açmaya başladım..
Kuşları keşfettim, dünya çapında birdwatching denen işe başladım, farkında olmadan..
Ansiklopediler birdwatching'i "Kuşları izleyen bir tür doğal yaşam gözlemciliği" diye tarif ediyorlar.. Gözlemlemek benim gibi keyif olarak da yapılıyor, bilimsel araştırmalar için de.. Benim gibi çıplak gözle de yapılıyor, ya da çok gelişmiş görsel izleme teknolojileriyle de..
İlk gözlemlediğim şey, bahçemdeki kuş çeşitliliği oldu. Bol ağaç, yaprak, çiçek, meyve.. O ağaçlara astığım kuş yemlikleri.. Yerdeki kuru kedi maması artıkları çekici tabii.
Serçeleri, karga ve kuzguncukları çok görüyordum. Meğer başkaları da varmış, farkında olmadığım.. Biraz da zorunlu, oyalanmak için birdwatching sayesinde, martıların çok fazlalaştığı dikkatimi çekti. Deniz kenarlarına gidenler ve onlara yiyecek atanlar kalmayınca, içeri dalmaya mı başladılar acaba..
Güvercinler.. Saksağanlar.. Yusufçuk, guguk kuşları..
Geçen gün Ercan, seslerini duyup aradı.. Buldu.. Bülbül var.. Eee!. Bu kadar gül olunca, bülbül de olacak tabii.
Benim yıllanmış berberim Zafer artık eve geliyor ya traşa.. Bitti, bahçede oturuyoruz..
"Aaa!. Yeşil papağan" dedi. O da kuş ve papağan meraklısıymış meğer.. Bizim bahçenin ağaçlarında üç de yeşil papağan gördük iyi mi?.
Şimdi bir minik kuş cennetimde yaşıyor, akşamüstü kahvemi bahçemde içerken kuşları gözlüyorum..
Geçen gün ne gözledim..
Tam karşımdaki ağacın en tepesinden bir serçe havalandı ve ağacın yarım metre üstünde havada asılı öyle durdu, bir dakika kadar.. Havada duruşu çok hızlı kanat çırpışı sağlıyor, ama öyle çırpıyor ki, kuş yerinden hiç hareket etmiyor. İnmiyor, çıkmıyor ve gitmiyor.. O halde etrafına baktı, baktı.. Sonra uçtu gözden kayboldu..
O an aklımdan ne geçti biliyor musunuz?.
"Vay üç kağıtçı, tembel Newton vay" dedim.. "Ağacın dibine yatıp, kafana düşen elmayı görünce yer çekimini keşfedeceğine, ağacın tepesinde havada duran, durabilen kuşa bakıp, yerçekimini yenmeyi keşfetseydin ya!. Dünya bugün nerelerde olurdu?."
Elmanın düşmesi 1600'lü yıllar..
Orville ve Wilbur Wright Kardeşleri bilirsiniz değil mi?. Uçağı keşfetmişlerdi.
Wright kardeşlerin ilk uçuşu 1903!.
Kuzey Karolina'da Orville'in kontrolünde havalanan ilk uçak iki pervaneliydi. Pilotla birlikte ağırlığı 335 kg'dı. Orville ilk denemesinde 12 saniye ve sadece 37 metre uçabildi.
Tarihe dikkat.. 1903'te sadece 12 saniye ve 37 metre uçabilen insanoğlu, sadece ve sadece 66 sene sonra 1969'da Ay'a ayak bastı. Oysa tekerleğin keşfi ile otomobil arasında 6 bin sene..
Bilimde ivme, bilimde hız, böyle baş döndürücü. Her keşif, misliyle hız getiriyor.
İnsanoğlu 1903 yerine, 1603'te uçabilseydi, şimdi Mars'ta mıydık, yoksa Samanyolu'muz bile geride mi kalmıştı?.
"Ah Newton ah" demekte haksız mıyım şimdi?.
***
M. Ali Ağabeyi bir de kendisinden dinleyin!.. (4)
M.Ali Ağabey'in kendisini anlattığı 2014 yılında yapılmış söyleşinin sonuna geldik. Dün, Milliyet köşe yazarı sevgili kardeşim Özay Şendir'den bir mesaj aldım. "Yazılar hem M. Ali Kışlalı'yı ölümsüzleştirmek, hem de Hıncal Ağabeylerinden tüm gençlere gazeteciliği öğretmek gibi bir hal adı. Bir solukta okunuyor. Sonra tekrar tekrar okunuyor" diyordu.
Aynen öyle Özay.. Bunca yazının ana sebebi o..
Bu kutsal meslek nedir, nasıl kazanılır, kazanmak için nelere katlanılır, onu naklettim.
Kışlalı Okulu'ndan mezun olup, basın tarihimize adlarını yazdıran o dev isimlerin neler çektikleri bilinsin istedim.
Dilerim SABAH çalışanı arkadaşlarım da bu yazıları satır satır okumuş olsunlar. "Bu gazete ülkenin en mükemmeli olsun" diye çırpınan ve bu yüzden acımasız eleştiren Hıncal ağabeylerinin maksadını anlayıp, kırılıp üzüleceklerine mutlu olsunlar..
***
(Bu son bölümde Kışlalı Yankı'nın çıkış günlerini ve sonrasını anlatıyor.)
Reklamla yaşama imkanı kazandık. Kapak ve ardından gelen muhtıra ile de gündem olduk, dikkat çektik. Gazeteler haberlerimizden alıntılar yaptılar. Flaş bir başlangıçtan sonra, yıllar içinde Yankı kırk bine yakın satan bir dergi oldu. Ertuğrul Özkök, Mehmet Yılmaz, Serhat Hürkan, Zülfikar Doğan, Nursel Gürdilek mesleğe burada başladı, Avni Özgürel, Hikmet - Fikret Bila, Ömer Tarkan, Yılmaz Ateş bir dönem birlikte çalıştığımız arkadaşlar oldular.. Öcal - Hıncal burada büyüdü. Merhum kardeşim Ahmet Taner Kışlalı, hiçbir siyasi faaliyeti yokken, buradaki köşe yazıları ile CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'in dikkatini çekti. Ecevit onu milletvekili yaptı ve Kültür Bakanlığı'na getirdi.
1976'da Kemal Ilıcak hisse alarak ortağımız oldu, anonim şirkete dönüştük. Dikkat çekiyorduk ama büyüyemiyorduk. Tercüman yönetimi ile sorunlar başladı, dergiyi İstanbul'a götürmek istediler, bu benim için mümkün değildi, Yankı'yı Ilıcak'a bırakarak 1983 yılında ayrıldım ve Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi oldum."
Hürriyet Dönemi..
Basın tarihimizin kilometre taşlarından birisi olan Yankı dergisinden ayrılan Mehmet Ali Kışlalı'nın Hürriyet'e geçiş öyküsü de şöyle:
"Liseden arkadaşım Çetin Emeç gazete yönetiminde idi ve bazı düşünceleri vardı. Gazetenin Ankara bürosundan başlayarak New York Times gibi bir çalışma düzeni düşlüyordu. Bana temsilciliği önerdi, kabul ettim. Benden şikâyetçi olanlar da vardı memnun kalanlar da. Çok uğraştık ama istediğimiz, New York Times'in Washington bürosu gibi bir yapıyı kuramadık. Hiç beklenmedik bir gün Çetin Emeç ayrılıp çok zor durumda olduğu bilinen Milliyet'i kurtarmaya gitti, bir süre sonra da ben ayrıldım."
1999 yılında Time rergisi ile New York Times Türkiye muhabirliklerini de bırakan Kışlalı, daha sonra on iki yıla yakın Radikal gazetesinde yazarlık yapar. Sonunda "Kırk yıllık meslek hayatını bırakarak" kendi deyimiyle "Zoraki emeklilik' yaşamaya ve kitap yazmaya (Güneydoğuda Düşük Yoğunluklu Çatışma) başlar.
(Bu söyleşi 2014 yılında, Ankara Gazeteciler Cemiyeti yayın organı 24 Saat için, Kışlalı'nın Ankara 1. Basın Sitesi'ndeki evinde yapıldı.) .....
Hıncal'ın notu.. "Güneydoğu'da Düşük Yoğunluklu Savaş" adlı kitap, konusunda tektir. Bu ülkenin askeri istihbaratı en güçlü gazetecisi tarafından araştırılmış, bir güneydoğu çocuğu tarafından analiz edilmiştir. Herkesin mutlak okuması gerekir. Hele de gazetecilerin. Ama piyasada kalmamıştır herhalde. Sahaflarda, internette arayıp satın alabilir, ya da büyük bir kütüphanede bulup, orada okuyabilirsiniz.
Bizim için tüm yaptıkların ve hepimize ve mesleğimize kazandırdıkların için bir kere daha sonsuz teşekkürler, canım M. Ali Ağabeyim!.
***
Tebessüm
Annesi küçük Temel'i tuvalete götürdü. Klozete oturttu. "Bitince haber ver" dedi.. 10 dakika falan geçti. Ses yok.. Gitti, açık duran tuvalet kapısından baktı. Küçük Temel öyle oturuyor. Eliyle de başının tepesine tak tak vuruyor..
"Ne oluyor" dedi.. "Yapamadım" dedi Küçük Temel..
"Peki o tepene vurmak neyin nesi" dedi, annesi..
"Ketçap şişesine vurunca işe yarıyor ya" dedi, Küçük Temel..
***
Sevdiğim Laflar
"Evrende sevginin gücünden daha büyük bir güç yoktur. Sevgiyi hissettiğinizde, onu yayabileceğiniz en yüksek frekansla yayarsınız."
Rhonda Byrne
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)