HINCAL ULUÇ

İktidarların Sofrası’na oturmak ister misiniz?

Hayatta en sevdiğim dostlarımdan biridir Artun Ünsal.. Daha 16, 17 yaşlarında, atletizme meraklı bir kolej öğrencisiyken tanıdım onu.. Ben sadece 3 yaş büyüktüm ama, yeteneksiz olduğumdan, atlet değil, gazeteciydim.. Her gün içlerindeyim ya.. Genç Hıncal'ı, Genç Milli Takım'a menecer yaptılar.. Türkiye-Yunanistan Genç Milli Yarışması için Atina'ya gittik..
Benim 4x100 takımımdan iki filozof yazar çıktı iyi mi?. Bayrağı götüren birinci adam Artun'du.. İpi göğüsleyen de sonuncu adam Herkül Milas.. Sonra Yunanistan'a göç etti Herkül, adına bir "l" daha ekleyip Millas oldu..
Artun, Paris'te hukuk okudu.. Doktora yaptı.. Öğretim üyesi oldu. Gazeteci oldu. Türk gazetelerinin Paris, Paris gazetelerinin (Le Monde mesela) Türkiye muhabirliğini yaptı. Yığınla üniversitede hoca oldu..
Köşe yazarı oldu.. Gurme oldu, yemek yazarı oldu. Arada kitaplara başladı..
Siyaset ve Anayasa Mahkemesi/ Kent ve Siyasal Şiddet/ Benim Lokantalarım/ Süt Uyuyunca, Peynir/ Ölmez Ağacın Peşinde, Türkiye'de Zeytin ve Zeytinyağı/ Kamil ile Meryem'e Dair/ Anadolu'da Kan Davası/ Silivrim Kaymak, Türkiye'nin Yoğurtları/ Tribün Cemaatinin Öfkesi/ Nimet Geldi Ekine, Türkiye'nin Ekmekleri/ Umuttan Yalnızlığa TİP 1961- 1971/ Boğaz'ın Beş Efendisi, Lüfer, Palamut, Levrek, Tekir ve İstavrit'e Dair.. İstanbul'un Lezzet Tarihi..
Yani bir ömre bu kadar şey nasıl sığar?.. Üstelik hepsi her ilgili yere gidip araştırılarak.
Adam maratoncu değil ki, sprinter.. Hızlı yaşıyor, hızlı yazıyor demek..
Son kitabı müthiş. Daha adı çarpıyor insanı..
"İktidarların Lezzet Sofrası"
Alt başlık içeriği tanımlıyor.. "Yemek, Siyaset ve Simgesellik/ Orta Asya'dan Payitaht İstanbul'a, Toylar ve Saray Ziyafetleri.."
Tam 832 sayfalık bir eser.. Yemek sofrası üzerinden anlatılan bir tarih.. Nasıl bir araştırmacılıktır bu Artun'daki..
Kendisi şöyle dedi, "Niye yazdım bu kitabı, başıma dert açmak için mi" dediğimde..
"Siyaset toplumun her nefes alış verişinde vardır. Günümüzde futbol sadece spor değil, ekonomi ve aynı zamanda siyasettir mesela. Yüz yıllar öncesinde, kölelerin birkaç günlüğüne efendi olduğu, eski Roma'nın Saturnalia bayram/karnavalı ve ziyafetlerin ardından kurulu düzene dönüş olayı, toplumsal eşitsizliklerden doğabilecek sosyal patlamanın " havasını almanın" yanı sıra, siyasal iktidarın meşruiyetinin yenilenip, yeniden üretilmesi değil midir aslında? Sosyal bir pratik olan yemek ve özellikle ziyafet siyasal simgeselliklerle kuşatılmıştır. Tarım-din devletlerinde, ürün fazlasına el koyan güçlüler ziyafet verir, paylaşırsan onun ekonomik, sosyal ve siyasal iktidarını kabul eder meşrulaştırırsın. Ya da bizim Yeniçeriler gibi " kazan devirir", iktidara başkaldırırsın. Ziyafet sofrasına davet ederler ama oturma protokolu mevkiine göredir. Ne demiş atalarımız, " Ağalık vermekle, yiğitlik ölmekle". Nasreddin Hoca da eklemiş: " Ye kürküm ye!" Al sana yemek ve siyaset ilişkilerinin özeti!"
Valla 832 sayfa kitabı okumayı beklesem, lafını etmek için ömrüm yetmez.
İçindekilere baktım..
"Tuzak" ya da "suikast ziyafetler" diye bir bölüm var. Polisiye romanları sever, tarihteki tuzak cinayetleri de merakla okurum ya.. Hemen o bölümü açtım. Enfesss ki, ne enfes.. İşte sizin için seçtiklerim..

***

Bir suikast ziyafetten ötekine Sultan Alaeddin Keykubat
Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubat'a (1221- 1237) muhalif bazı büyük emirler, onun yerine kardeşi Keyferidun'u tahta geçirmekte anlaşırlar. Planlarına göre, Sultan Çeşnigâr Emir Seyfeddin'in evine davet edilecek onu orada tutsak edeceklerdi. Selçuklu Emirlerinden Çeşnigâr Seyfeddin dönemin en güçlü ve varlıklı adamları arasındaydı. Sözgelimi, Selçuklu Sultanı'nın mutfağında, hassa kulları ve umum saray halkı için günde 35 koyun kesilirken, Emir Seyfeddin'in "sultanla yarışan" konağında her gün 85 koyun boğazlanması, toplumsal konumuna ilişkin önemli bir göstergedir.
Bereket, aralarından biri vicdan azabı duyup, Sultan'ın sırdaşı Hokkabazoğlu Seyfeddin'i (Bir başka Seyfeddin) hazırlanan bu komplodan haberdar eder. Zaten tetikte yaşayan Sultan da, sanki hiç bir şeyden haberi yokmuş gibi, mazeret göstererek Çeşnigir Seyfeddin'in davetine gitmez.
Alaeddin ve yakın dostları Emir Komnenos, Hokkabazoğlu Seyfeddin ve Candarlar Emiri Mübariziddin İsa bu kez karşı bir plan hazırlarlar: Selçuklu Sultanı, hasım ya da dost emirlerin tümünü Kayseri'deki sarayında düzenlediği bir ziyafete davet eder. Ancak, Saltanat meclisine davetli emirler Sultan'ın huzuruna silah ve maiyetleri ile alınmazlar. Böylece, Sultan'a karşı olası bir suikast girişimi önlenmiş olur. Dahası, ziyafet sırasında, sarayın dış kapıları kapatılır. Çeşnigâr Seyfeddin ve müttefikleri ziyafet sofrasından kalkınca bir odada tutuklanırlar. Ardından katledilir ya da zindanda ölüme terk edilirler.
Gelgelelim, Sultan Alaeddin de ilerideki bir Saltanat meclisi daveti sırasında, 1237'de yemekle zehirlenip öldürülecekti. Yabancı elçilerin de çağrılı olduğu bu ziyafette, Sultan'a sunulan kızarmış bir kuş eti onun sonu oldu. Bu zehirleme olayının faili büyük bir olasılıkla, Sultan'ın büyük oğlu Gıyaseddin'di. Alaeddin'in onun yerine küçük oğlunu veliaht tayin etmesini kıskanarak babasını zehirlettikten sonra, babasının hasımlarından Emir Sadeddin Köpek'in desteğiyle tahta çıkacaktı.

***

Bizans İmparatoru IX. Mihail'in devlet içinde devlet oluşturan Katalan paralı askerlerinin komutanı Sicilyalı Roger de Flor'u Hadrianapolis (Edirne) Sarayı'nda ağırlayıp zehirlediği ziyafet.
Sicilya'lı soylu, maceraperest ve paralı asker, Malta Dükü ünvanlı Roger de Flor 1303 yılında Bizans İmparatoru II. Andronikos ve oğlu IX. Mihail ile görüşerek, kendisine bağlı ve bin beş yüz şövalye ve dört bin piyadeden oluşan Katalan paralı askeri birliğinin Anadolu'daki Türk ilerleyişine karşı Bizanslıların safında savaşabileceğini söyler. Bu teklif olumlu karşılanır ve Katalan birliğinin paralı askerleri Konstantinopolis'e getirilir. Roger de Flor, II. Andronikos'un yeğeniyle evlendirilir ve Bizans büyük dükü ünvanıyla taltif edilir.
Roger de Flor komutasındaki Katalan Bölüğü Anadolu topraklarına geçer ve 1303 ve 1304 yıllarında Karesi Beyliği, Germiyanoğulları Beyliği, Aydınoğulları Beyliği, Menteşe Beyliği, Karamanoğulları Beyliği ile girdiği muharebelerden zaferle ayrılır. Gelgelelim bu Katalan başıbozuklar, bu arada güya korumakla görevli oldukları Bizans kentlerini yağmalamayı ve yerel halka karşı şiddet uygulamayı da ihmal etmez. Bizanslı yöneticiler, kendilerine karşı gelen, adeta devlet içinde devlet olarak, denetimlerinden çıkmış olan bu paralı Katalan askerlerden kurtulma planları düşünmeye başlarlar. Savaş başarıları nedeniyle kibirinden yanına varılmaz olan Roger de Flor ise artık Anadolu'da kendi krallığını kurmayı düşlemektedir. Ama, sonunda " Bizans planı" işler: Flor, 1305 Nisan'ında IX. Mihail tarafından Hadrianapolis'e (Edirne) davet edilir. Mağrur ve ihtiraslı Sicilyalı soylu, ona layık bir görkemle karşılanır, ağırlanır ve bu arada zehirlenerek öldürülür.

*


Işıklar içinde Adalet Hanım!..
Türk yazarlığının kilometre taşlarından Adalet Hanım'ı da (Ağaoğlu) kaybettik. Ne gururlandım, ne de umutlandım ki, ardından çok güzel şeyler yazıldı, hemen her gazetede.. "Bizden.. Onlardan" ayrımı yapmadan.. Sadece bu ülke kültür, sanat ve edebiyatına yaptığı katkılar anlatılarak yazıldı..
Tanışırdık Adalet Hanım'la.. İkimiz de sanat düşkünü olduğumuz için, sık sık da karşılaşır, kucaklaşırdık..
Zeliha Berksoy, bizim Alkent'e bitişik, Akatlar Kültür Merkezi Genel Sanat Yönetmeniyken, bir galasına gitmiştim. "Benim odaya gel. Adalet Hanım da orda" demez mi?. Koştum hemen..
Nasıl heyecanlıydı, çocuklar gibi..
"Bir Tiyatro Müzesi kuruyoruz Hıncal" dedi, gözleri parlayarak.. Tiyatronun başladığı İstanbul'da bir tiyatro müzesi ne demek?. Ben ondan çok heyecanlandım..
Ben de Mücap Ofluoğlu Usta'nın ölmeden önce bana hediye ettiği dosyayı anlattım ona hemen..
Mücap Usta, yıllar yıllar önce Şehir Tiyatroları'nda Cyrano'yu oynarken, ezber için kendisine verilmiş teksir metnini, altlarını çizerek, kenarlara ve alta, kendi el yazısıyla, hem ezberi, hem yorumu için notlar düşerek dosyalamış, bir Yaşamdan Dakikalar programı sırasında, bendeki Cyrano aşkını öğrenince de, o hazineyi getirip bana emanet etmişti.
"Hala saklıyorum, Adalet Hanım" dedim... Bu dosya o müzede olmalı!."
Koştum, gittim, getirdim, verdim.
Adalet Hanım, o müzeyi yapamadı. Koskoca İstanbul'un hala bir Tiyatro Müzesi yok, İmamoğlu Başkan.. Sen kur, artık..
Adalet Hanım birkaç yıl önce, tüm kültür varlıklarını Boğaziçi Üniversitesi'ne armağan etmişti..
Mücap Usta'nın Cyrano teksiri de onların arasındaysa mesele yok. Ama, Boğaziçi'nden de ses yok, kaç kez yazdığım halde..
Adalet Hanım'ın en yakınları..
O bulunmaz, yerine konmaz Mücap Ofluoğlu / Cyrano Dosyasını, vakit bulur arar ve bana da bilgi verir misiniz?. "Şimdi zamanı mı" demeyin sakın. Artık zamanı kalmadı ki..
Mücap Ofluoğlu gibi bir devin emanetine hıyanet etmiş olma üzüntü ve sıkıntısından beni kurtarın ne olur?.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.