Bravo İstanbul!.. Yaşa güzel Kadıköyüm!..
Pazar öğleden sonra, Caner'e "Hadi biraz keyif yapalım" dedim. Atladık arabaya ver elini karşı taraf!..
Yollar nispeten boş olunca, manzara ne kadar güzel görünüyor. Caner'e "Nasıl olsa tüm şeritler tenha. En sağa geç, yavaş yavaş gidelim" dedim..
Yüzler, binlerce kez geçtiğim Boğaziçi Köprüsü'nden manzara ne kadar muhteşemmiş meğer!.
Tabii üç ayın özlemi de var işin içinde ama, bu güzelliği doya doya seyretmeye hasret kalmışım..
Karşıya geçtik..
"Sahil yoluna" dedim.. Pazar..
Yasak yok ve sahil yolu nasıl, merak ediyorum..
Harika!. Bir defa manzara harika..
Nefis yeşil bir sahil şeridi.. Deniz ve Adalar!.
İnsanın ressam olası geliyor..
"Tanrım" dedim, "Bize, İstanbul'a, İstanbullulara ne kadar cömert davranmışsın.
Şükürler olsun, bu kentte yaşıyoruz.." Bir din alimi müftünün torunu olarak, inanmayı, şükretmeyi daha çocukken öğrenmiştim.
Karantina günleri daha da derin anlattı bana..
Her gece kafamı yastığa koyarken, bir güzel, bir sağlıklı gün daha hediye ettiği için Yüce Tanrıma teşekkürlerimi fısıldıyorum..
O kutsal buluşma anı beni nasıl mutlu kılıyor. O mutlulukla uyuyor ve ertesi sabah gözlerimi açınca bir daha şükrediyorum..
Yeni bir güne gözlerimi açtığım için..
Karantina ve yasak günlerinin beni yıkmaması ve kendimi hep bomba gibi hissetmem işte bu felsefem..
Yaşadığım günü düşünmek ve yeni bir güne uyanmanın mutluluğunu hissetmek.
"Carpe diem" demiştim hani.. Günü yaşamak..
Dün bitti. Yarın?. Belli değil.. O zaman sahip olduğun günün kıymetini bil. Yaşa.. Günü yaşa ve şükret!..
İşte o dünya güzeli sahili izliyorum, dünya güzeli bir yolda.. Çifte Havuzlar'dan Bostancı'ya dek gittik, en sağdan.. Ve "Bravo İstanbul" diye haykırdım içimden..
"Bravo Kadıköylüm!." Nasıl kurallara uygun pazarın tadını çıkarıyorlar..
Maske nerdeyse herkeste..
Yürüyenler sosyal mesafeye nasıl dikkatli..
Yeşiller üzerine örtü serip piknik yapanlar da öyle.. Onlar da mesafeye göre oturmuş..
İşte bu!..
Döndük Bostancı'dan..
Hayat boyu en sevdiğim caddeye girdik. Bakın ben ne caddeler gördüm.. Şanzelize'den Oxford Street'e, Broadway'e..
Aklınıza ne gelirse.. Ama Bağdat Caddesi'nin yeri başkadır..
Gençliğimin hemen bütün yazları o caddede geçti çünkü.. Lise çağlarında sadece arşınlardık. İki yandaki bulvar kafe ve pastanelerine oturacak paramız olmazdı çünkü..
Sonra birbiri ardına açılan kafeler, restoranlar, burgerci ve kebabçılarla Cadde coştu. "Keyif kahve ve yemekleri"min mekanı oldu..
İki yanda nerdeyse bitişik açık hava kafe ve restoranları.. Hepsi cıvıl cıvıl, hepsi dolu.. Ama hepsinde oturma düzeni ölçülü, biçili.. Ne güzel, böyle bir pazarı yaşamak, Bağdat Caddesi'nde..
Ya yürüyenler.. Cadde'nin iki yan kaldırımları gene insan seli.. Hayır yanlış seçtim..
Sel değil.. Sakin sakin akan bir nergisli, nilüferli ırmak gördüğüm.. Her yaştan, her türden, her görünümden insanlar.. Ama hepsinde maske ve sosyal mesafeyi sanki gizli bir el, elindeki marangoz metresi ile ayarlıyor..
"Bravo İstanbul.. Bravo İstanbullu.. Yaşa Kadıköyüm, Kadıköylüm" diye bağırdım bu defa minibüsün içinde ve eve nasıl keyifli nasıl mutlu ve nasıl umutlu döndüm!..
***
Almanya açık havada maskeyi bıraktı!..
Dönüş yolunda cep telefonuma Doktor Kardeşim Erdoğan'ın (Karatay) Frankfurt'tan yolladığı bir minik video düştü. Kentin çok iyi tanıdığım ana caddesinden bir görüntü.. İnsanlar karşılıklı neredeyse sürünerek yürüyor.. Hiç birinde maske yok..
Doktor not düşmüş.. "İşte Frankfurt sokakları bu.. Ve beş gündür, burada vaka kaydı yok.."
Hemen cevap yazdım..
"O zaman yeni 'Almanya'da durum' yazısının zamanı geldi.."
Bu sabah o yazı geldi..
*
Almanya'da normalleşme sürecine kademeli olarak geçildi. Bu geçişin olumsuz bir etkisini gözlemlemedik. Alış veriş merkezlerinde, toplu taşıma araçlarında, havalimanı ve garlarda maske takmak zorunlu. Sosyal mesafe kuralına genelde uyuluyor.
Yeni vaka sayısında azalma var, kayıplar da oldukça azaldı. Korona nedeniyle ek olarak çalıştığım klinikteki görevimi mayıs sonu itibariyle bıraktım ve yalnızca kendi muayenehanemde çalışmaya devam ediyorum. Vakalar azaldığı için hastanelerde takviye doktorlara ihtiyaç kalmadı.
Restoranlar ve barlar, sosyal mesafe kurallarına uymak koşuluyla açıldı. Hatta insanlar artık yüzme havuzlarına bile gidebiliyorlar. Burada hemen şu soru gelebilir akla: "Acaba havuzdaki sudan virüs bulaşır mı?" Corona tipi virüsler 1960'lardan beri biliniyor, şimdiye kadar havuzdaki sudan bu virüsün bulaştığı saptanamamış. Buna son tip Coronavirüs, yani COVID-19 dahil.
Dünya Sağlık Örgütü, havuzlardan corona bulaşma riskini, havuz suyunda hijyen kuralarına tam olarak uymak kaydıyla, oldukça düşük olarak sınıflandırıyor, hatta neredeyse sıfıra yakın olduğunu bildiriyor.
Sonuçta şöyle diyebiliriz..
Yüzme havuzlarında virüsün bulaşma yolu havuz suyundan değil, insandan insana damlacık (Tükrük damlacığı) yoluyla bulaşmasıdır.
Bir sonraki yazıda daha güzel şeylerden bahsetmek dileğiyle, sağlıklı kalın!..
***
Maske ne işe yarar, hâlâ öğrenemedik!..
Maske konusu, ülkemizde iyi öğrenilmedi. Çünkü iyi anlatılmadı. Ne Sağlık Bakanlığı, ne Bilim Kurulu, ne de gazeteler doğru dürüst yaptı bu işi..
Bu yüzden takanların çoğu neden taktıklarını bilmiyor, ya da yanlış biliyorlar.
Her kafadan başka ses çıkınca da, bazı insanlar hiçbirine aldırmayıp, maske takmaz oluyorlar..
Doktor Erdoğan'a "Şu işi iyi bir anlat" dedim. Onu da anlattı.
"Üstüne basarak vurgulamak isterim ki, önce maskeyi doğru takmayı öğreneceğiz.
Ağzı ve burnu, ikisini birden tam olarak kapatmayan maske, dünyanın en modern ve güvenli havalandırma sistemini de kullansanız, virüsün bulaşmasını tam olarak engellemeyecektir.
Coronanın bulaşma yollarını defalarca söyledik, sanırım artık bilmeyen de kalmadı.
En önemli bulaşma yolu BURUN, sonra AĞIZ ve az miktarda da GÖZ.
Sosyal medyada sıklıkla rastladığım görüntüler beni bir doktor olarak dehşete düşürüyor: Maske var, ancak burun açıkta ya da maske çenenin altında süs olarak duruyor.
Lütfen bunu yapmayın!! Tam korunma için kullandığınız maskenin ağız ve burnunuzu kapatıyor olması lazım. Aksi halde, mikrobu alabilir veya hastaysanız bulaştırabilirsiniz." Peki maske ne işe yarıyor..
Bir defa şunu iyi bilelim. Hastanelerde, yoğun bakım ve ameliyathaneler başta kullanılan N- 95 türü maskeler dışında, mikrobu ve virüsü geçirmeyen maske yok. Onlar da çok pahalı ve öyle milyonlarca üretip, herkese dağıtmak mümkün değil." Doktora aynen şunu sordum.
"Sende maske yok ama virüs var.
Hapşırıyorsun. Tükrük benim maskeme yapışıyor.
Devletin dağıttığı, ya da benim eczaneden aldığım maske, üzerine damlacıkla düşen virüsün ağzıma ve burnuma sızmasını engeller mi?. Benim bildiğim, engelleyen tek maske N-95.. O da halkta yok." Cevap!.
"Ben hastayım maskem yok.
Hapşırıyorum. Senin maskene damlacık geliyor. Bulaşma olasılığı çok yüksek. Sadece N95 kesin olarak önler." O zaman neden herkesin maske takması isteniyor.. Sadece hasta olan, yani virüs taşıyanlar taksınlar. Mesele onun tükrük saçmasını önlemek. O saçtı mı, benim maskem önlemiyor, nasılsa..
Efendim şundan..
Bir defa.. Coronavirüsü taşıyıp da hiçbir belirti göstermeyenler var. Yani kendileri hasta olmadan başkalarına yayanlar. Bunu önlemenin tek yolu, herkese maske taktırmak.
İkincisi.. Hasta ve hasta olmayan, karşılıklı maske takınca, bulaşma kesin önlenmiyor ama ihtimal biraz azalıyor.
İşte bu sebeplerle, kapalı alanlarda en başta, AVM, toplu taşıma araçları, otogar ve terminal gibi toplanma yerlerinde herkesin maske takması şart.
***
Uçaklar ve corona soruları!..
Hava yolculuğu hemen her ülkede başlarken, Dr. Karatay'a "Uçaklar"ı sordum.
Anlattı.
"Sosyal mesafe, hijyen kuralları gibi konuların yanında esas merak edilen, uçaktaki havalandırma sisteminin virüsü yayıp yaymadığı.
Şunu kesin olarak söyleyebilirim, uçakların havalandırma sistemleri kullandıkları filtreler yüzünden son derece güvenli.
Bu sistemde uçağın içindeki havanın tamamı en fazla üç dakikada bir yenileniyor ve virüsün bulaşma riskini nem oranını da arttırarak sıfıra indiriyor. Uçaklarda asıl sorun, corona taşıyan bir insanın uçakta bulunması.
Bunu önlemek için bazı büyük havayolu şirketleri, yolcular uçağa binmeden COVID-19 testi yapmaya karar verdiler ve yakında uygulamaya geçecekler.
Bunun dışında tüm uçuş boyunca maske zorunluluğu virüs bulaşımını minimuma indirecek.
Uçaklarda bu iki önlem bir araya geldiğinde, yani kusursuz bir havalandırma ve maske kullanımı uygulandığında, sosyal mesafe kuralına ihtiyaç kalmayacak. Yani arada bir koltuk boşluk bırakmak gerekmeyecek.
Uçakların her uçuştan sonra sıkı bir şekilde dezenfekte edilmeleri de her havayolu şirketi tarafından uygulanmalı ve uygulanıyor."
***
Sevdiğim Laflar
"Mutluluk, sen beklemeyi bıraktığında gelip kapını çalar. Sen sadece, şu anı en güzel anın yapmaya çalış yeter.."
Richard Gordon (İngiliz Cerrah ve Yazar)
Tebessüm
Usta, sucuklu ve peynirli iki pizzayı fırına sürdü. Sucuklu, peynirliye döndü..
"Burası ne kadar sıcak böyle" dedi.
Peynirli "Aaa" dedi.. "Konuşan bir pizza!.."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)