Karantina yasakları yavaş yavaş kaldırılıyor. Şehirler, hatta milletler arası yolculuklara izin başladı. Otobüsler yollara düştü. Uçaklar havalanıyor.. Artık "
Sıla"yı düşünüp turna türküleriyle avunmayı geride bırakmaya başladık..
"
Kavuşma" günleri geldi, geliyor. İşte bugünler başlarken yolladı, Sevgili
Erdoğan Karatay doktorum yazımın tepesinde gördüğünüz resmi..
Bir meşe ağacı!. Sadece gövdesine değil, her dalına sarı kurdele bağlanmış bir meşe ağacı..
Nasıl güzel, nasıl duygulu bir öyküsü var bu ağacın..
O zaman işte bu tatil sabahı, hasretler biterken, yollar tükenirken, umutlar, kavuşmalar tazelenirken keyifle okursunuz, belki gözleriniz hafif nemli ama, mutluluğu tam da içinizde hissedersiniz, bu corona yetmezmiş gibi, bir de birbirimizi "
Bizden, onlardan" diye yiyip bitirdiğimiz ortamdan birkaç dakika için bile olsa uzaklaşarak..
*
Sarı kurdele, bir "
Bekleyiş" işaretidir, Amerikan folklöründe..
Sevdiği adam, kocası, sevgilisi savaşa giden kızlar saçlarına sarı kurdela takarlardı.
Filmlerden hatırlarsınız.
Amerikan süvari askerleri sarı fular, eşarp takarlardı boyunlarına. Kızın sarı kurdelası, onu sembolize ederdi..
Orta okuldayken, ağbimle Antakya'da izlemiştik, John Wayne'nin "
She Wore Yellow Ribbon/ Kız Sarı Kurdele Bağlıyordu" filmini.. Kasabadaki kıza aşık iki delikanlı da askere, savaşa gidince, kız sarı kurdelea bağlamıştı, başına..
Ama kim için bağladığını söylememişti. (TRT2 pazarları western kuşağında neden Audy Murphy, Rundolph Scott gibi ikinci sınıf kovboylara takılıp kalır da hiç John Wayne göstermez?.)
Neyse.. Demek istediğim, Sarı kurdele, ifade ettiği anlamın güzelliği yüzünden ne öykülere, ne filmlere konu olmuştu.
Erdoğan kardeşimin yolladığı resim ve not, 70'li yıllarda dünyaca ünlenen şarkıya ait..
Tony Orlando'nun okuduğu "
Tie a Yellow Ribbon Round the Old Oak Tree/ Yaşlı meşe ağacına bir sarı kurdele bağla" şarkısı, anında
Amerika'da 1 numara olmuş, sonra,
İngiltere, derken dünyaya yayılmış,
Avustralya ve Yeni Zelanda'da bile haftalarca
1 numarada kalmıştı.
2008'de Billboard, şarkıyı
Tüm Zamanların En İyi, 37'nci şarkısı seçti.
2018'de hala ilk 50'nin içinde, 46 numaradaydı.
Şarkının sözleri yaşanmış bir olaya dayanıyor. Söz yazarı L. Russel Brown, öyküyü Readers Digest'te okumuş, birlikte çalıştığı İrwing Levine'a anlatmıştı.
Tie a Yellow Ribbon Round the Old Oak Tree, böylece ortaya çıktı.
Öykü şöyleydi şarkıda..
3 yıllık mahkumiyetini tamamlayan mahkum, evine dönerken sevgilisine bir mektup yazmıştı. O mektupta kıza "
Beni hala bekliyorsan, köy sapağındaki ihtiyar meşe ağacına bir sarı kurdele bağla. Köye gelirken o kurdeleyi görmezsem, seni anlarım, hak veririm ve yoluma devam eder, giderim. Kabahat bende çünkü.. (Suçu bana
bırak/ Put the blame on
me..)"
Otobüse büyük
bir heyecanla bindi.. Sapaktaki ihtiyar meşede kurdela olacak mıydı acaba?. Otobüsteki yeri oldukça gerideydi. Ya göremezse.. Kurdele var da göremezse..
Bu ihtimali yok etmek için şoföre seslendi.
Öyküsünü özetledi ve "
Sarı kurdeleyi görürsen bağır bana" dedi..
Otobüs sapağa yaklaşırken, sadece şoför değil, bütün otobüs çığlık attı.
Çünkü ihtiyar meşenin sadece gövdesinde değil, bütün dallarında birer sarı kurdele bağlıydı. Yüz kurdele..
Tony Orlando'nun plağı Nisan 1973'te 1 numara oldu ve tam 3 milyon sattı. Ardından Bing Crosby, Domenico Modugno, Perry Como, Dean Martin ve nihayet Frank Sinatra tarafından okundu.
Tabii dünyanın yığınla ülkesinde yığınla solist ve gurup daha..
Bir minik not..
Brown ve Levine şarkıyı ilk önce bir başka ünlüye götürdüler. Baktı.
"
Biz bu saçma şarkıyı okumayız" dedi. Tony
Orlando'ya o sayede
gitti, Yellow Ribbon.
"
Bu ne saçma şarkı" diyen ünlü,
Ringo Starr'dı.. Evet
o.. Beatles'ın davulcusu
Ringo!.
*
Öyküyü beğendiyseniz eğer, şimdi YouTube'a girin. "Tie a yellow ribbon" yazın. Tony Orlando, Frank Sinatra, Ray Connif, Perry Como (Öyküyü görüntülerle anlatıyor), Sony ve Cher, Dean Martin başta, yığınla versiyonu, dansı, balesi, korosu var..
Hayalinizdeki ağaca bir sarı kurdele bağlayıp, müziğe dalın ve tatil gününün tadını çıkarın..
***
Bir Paganini ki!..
Müzikle başladık madem, müzikle devam edelim. Bu defa bizden..
Paganini'yi tanıdığımda ilkokul 2'deydim.. Öcal Ağbimle Bandırma Orduevi sinemasında seyretmiştik, "Şeytan'ın Kemancısı"nı..
O yaşta bayılmıştım, o bazı sahnelerini hala hatırladığım filme ve Paganini'ye.. (Kaç kere gitmiştik ağbi?.)
Geçen hafta Saim Akçıl Şefim aradı.. Bu ülkenin gelmiş geçmiş en ünlü orkestra şeflerinden. Kurduğu senfonilerin sayısını ben bile bilmem.. Uluslararası orkestralar da kurdu yönetti. Yahudi ile Arabı yan yana oturtarak. Ayni zamanda kemancı da..
Ama bugün onu anlatmak üç kelimeyle mümkün oluyor.
"Sinan Akçıl'ın babası.."
"Hıncal" dedi, Saim Hoca.. Hoca ya.. Hala Haliç Üniversitesi Konservatuvarı'nda ders veriyor.. "Hıncal!.
Paganini'nin 24 numaralı kaprisi üzerine çeşitlemeler yaptım. Cihat Aşkın da çaldı. Sana yolluyorum.." Yolladı da, telefonuma..
Kaç kez dinledim bilmiyorum.
Paganini bana klasik müziği tanıtan ve sevdiren adam..
Onu dinlemeye bayılırım. Hele Caprice'lerine.. Hele de üç çeyrek asırdır nerdeyse milli marşım olan 24 numaralısına..
Tanıdığım kemancının konserine gittim mi, mutlak Paganini 24'ü bitse çalar, bana göz kırparak..
Cihat Aşkın bu ülkenin, dünyaca ünlü keman virtüözlerinden.
Özellikle Türk Halk şarkıları üzerine yaptığı Minyatürler muhteşemdir. O da iyi dostum, kardeşim..
Saim ve Cihat hocalarımın yaptığı harikayı dinlemeniz kolay..
Gene YouTube'a girin. "Prof. Saim Akçıl N.Paganini- Çeşitlemeler" yazdınız mı tamam..
Cihat Aşkın'da kaldıysa aklınız..
"Cihat Aşkın Minyatürler" yazın.. Hepsi çıkar..
Bir "Sarı Gelin" çekiyor ki, ağlatır!..
***
Dokunmanın cezası 73 bin lira...
Evliya Çelebi'nin "Velhasıl Bursa bu sudan ibarettir" dediği Nilüfer Çayı'na adını veren Nilüfer Çiçekleri açmış.. Görmek için Gölyazı köyündeki Ulubat Gölü'ne gideceksiniz..
Türkiye gazetesindeki haberde "Bu eşsiz güzelliği görmek isteyenler tekne ile dolaşıp uzaktan bakabiliyorlar ancak" deniyor. "Çünkü bu nazenin çiçekler, motor sesinden bile etkileniyorlar."
Hele dokunmak yasak.. Tümden yasak.. Koparmanın değil, el sürmenin cezası 73 bin lira.. (Süleyman Soylu Bakanıma duyurulur, "Ceza nasıl olur" diye)
Dünya güzeli bir çiçektir. Ama nasıl bir dünya eziyetidir bilemezsiniz.
Alkent'teki bahçeli daireme taşındığımda, Gürsel Usta ile nilüfer yetiştirmek için abartmıyorum senelerce uğraştık. Önce elips şeklinde boyu 1.5 metre falan bir plastik havuz yaptık.. Olmadı.. Derinlik istermiş.. Bu defa yaklaşık 1 metre çapında 80 santim falan derinliğinde bir havuz yapıp Nilüferi saksısıyla içine yerleştirdik.. Üç sene mi, dört sene mi kahrını çektik, nasıl özel itina..
Bir sabah Fatoş'un çığlığıyla bahçeye koştum..
"Açmış!.. Açmış" diye bağırıyor, Fatoş..
Suyun üzerinde bir gelin gibi duruyor, yıllar sonra Nilüfer nihayet.. Nasıl bir güzelliktir, anlatamam..
Bir hafta yaşadı sadece.. Bir daha gene yıllarca çiçek görmedik.. Havuz bataklık oldu. Temizledik.. Ercan balıklar getirdi..
Şimdi balıklarımız var!..
***
Tebessüm
Altı oğlan sahibi olmakla çok gururlanan adam karısına "Altının Annesi" demeyi adet edinmiş..
Kadın "Biz bizeyken neyse ama, herkesin içinde bana böyle seslenme" diye çok yalvarmış ama dinleyen kim..
Bir akşam komşuda mangal yapılıyor. Mahalle toplanmış. Yemiş içmişler, gitme zamanı gelince, adam bahçenin öbür başından karısına bağırmış..
"Hey!.. Altının annesi!..
Gitmeye hazır mısın?."
"Bir dakikaya ordayım, Dördün babası" diye bağırmış kadın da..
***
Sevdiğim Laflar
"Bir gün corona bitecek ama 'Maskeli' insanlar hiç bitmeyecek!."
Ali Kestaneci