1957 Kasım'ında M. Ali Ağabey'le Yeni Gün Gazetesi'ni çıkarmaya başladığımızda, başlığın yanına bir logo koyduk..
"
Her sabah dünya yeniden kurulur. Her yeni gün taze bir başlangıçtır."
Gazetemizin
adı da Yeni Gün ya..
Lafı M. Ali Ağabey'in Türkiye temsilcisi olduğu The New York Times'ın logosundan uyarlamıştık.
Sonraları M. Ali Ağabey, bu sözün orijinalinin Budizm olduğunu söylemişti.
"
Her gün yeni bir başlangıçtır" dermiş,
uzak doğu felsefesi..
Pazar öğleden sonra bir hanım arkadaşımı görüntülü aradım.
Baktım, saç baş darmadağınık.
Yüzüne iki avuç su atmış mı, o bile belli değil.. İnsanın aynada suratını böyle görüp kendini iyi hissetmesi mümkün mü?.
"
Sabah kalkınca kendinle meşgul ol.. Saçını tara.. Yüzüne hafif makyaj yap" dedim..
Kızdı bana..
Evde kendi kendineymiş de.. Kim görecekmiş de.. Ne varmış da.. Lafı uzatmadım, kapadım.. Beni dinleyecek hali olsa, ona Sinyorla, yani Can Bartu ile Londra maceramızı anlatacaktım.
Hani size bu köşede yazdım.
Bir daha yazmamın zararı yok.
Milli maça gittik, Londra'ya.. O yıllarda plastik kartlar daha icad edilmemiş.
Yurt dışına görevle gidenlere Merkez Bankası döviz tahsis ediyor.
Maçı izleyecek gazetecilere, adam başı 350 İngiliz lirası.. On dolar fazla al, döviz kaçakçılığına giriyor.
Sinyor'la ünlü Oxford Caddesi'nde dolaşıyoruz. Ayakkabı merakı dünyaca ünlü ya.. Türkiye'de hiçbir şeyin olmadığı, dışarı giden herkesin elinde, bir alışveriş listesinin bulunduğu günler.. Benim listemde "
toplu iğne" vardı, inanır mısınız?. Annem bizim gömleklerimizi, Serpil'in elbiselerini evde dikerdi. Prova için iğne gerek. Yerlisinin ucu küt.. Batmaz.
Bastırsan bükülür.. İtalya'dan toplu iğne getirmiştim. Anlayın..
Sinyor o devirde İtalyan'dan başka ayakkabı giymiyor. Bu yüzden o dünyanın en ünlü alışveriş caddesinde sadece ayakkabıcı vitrinlerine bakmasını anlıyorum..
Durdu.. "
Buraya girelim" dedi..
Girdik.. Vitrini işaret etti.. "
Onu istiyorum" dedi. Gösterdiği şey terlik.
Getirdiler. Numarasına uyanı denedi.
"
Tamam" dedi.. 175 sterlin verdi.
Çıktık..
"
Yahu Sinyor" dedim.. "
Bir terliğe cebindeki paranın yarısını verdin. Kim görecek ki?." "
Ben göreceğim ya" dedi, Sinyor!.
Hayatta aldığım en büyük derslerden biridir..
"
Ben göreceğim ya.."
"
Gördüğün şey, kendini iyi hissetmene sebep olursa, kendine güvenin artar. Kendine güvenin artınca da, başarırsın"
dersiydi bu..
Pazartesi sabahı gazetelerim geldi. Milliyet!. Manşetinde Sevgili dostum Prof. Dr. Acar Baltaş var..
Bu ülkenin değil sadece, dünyanın en ünlü psikoloji uzmanlarından biri..
Mert İnan kardeşim onunla Skype üzerinden konuşmuş.. Ama ne konuşma..
Yani ben ısmarlasam böyle bir konuşma yapılırdı ancak..
İnternette bulun ve mutlak okuyun..
Aileniz de okusun.. Ben sizlere birkaç ana başlık vereceğim sadece..
*
- Verimli olmak ve kendimizi iyi hissetmek için her sabah, tıpkı mesai günlerimizde olduğu gibi saatinde kalkmalı, iş yerine gidermiş gibi kişisel bakım yapmalı, kahvaltı ettikten sonra çalışmaları devam ettirmeliyiz.
Kaykılmak, yataktan çalışmak, eşofman veya gece kıyafetiyle güne devam etmek, yalnız veya partneriyle yaşayan hiç kimse için tavsiye edilen bir durum değil. Plan, hayatı kontrol ettiğimiz duygusu yaşatır.
- Dünya böylesi bir kriz ile ilk kez tanışıyor. İnsanlar böylesi büyük bir krizde üç tepki verir.
Bir grup yorganı başına çekip, her şey düzelsin diye bekler. Bunlar kaçan gruptur.
"Salgın bilim insanlarının söylediği kadar önemli değil.
Yaz başında hayat normale döner" diyenler meseleyi önemsizleştiren gruptakilerdir.
Bir de savaşanlar vardır. İnsanın yönetemeyeceği tek stres belirsizlik durumudur. Şu an, o süreçteyiz.
Hayatı kontrol etme eğilimi ne kadar yüksekse insanların bu belirsizlikten duydukları rahatsızlık da artıyor.
Kontrol edemediklerimizi kabullenip, enerjimizi kontrol edebildiğimize odaklanmamız gerekir.
-
"Salgının ne zaman biteceği belli değil, hayat benim için uzun süre eskisi gibi olmayacak" noktasını kabul edenler süreci daha rahat geçirir.
- "Dünya hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak" diyenlere sakın ama sakın inanmayın!
Bu tehlike geçtiğinde insanlar maddi güçlerinin elverdiği ölçüde eski alışkanlıklarına geri dönecek, bugüne kadar var oldukları şekilde yaşam alışkanlıklarını sürdürecekler.
- Bir krizin iyi yönetilmesi, "Bilime, Kamu Otoritesine ve Medyaya" güvenmeye bağlıdır.
Bunlara güveniliyorsa o krizler az zararla atlatılır.
Dünyanın her yerindeki yönetimler bu üç kuruma güveni sarsıyorlar.
Bu üç kuruma güven ne kadar sarsılırsa, krizler aynı oranda zor yönetilir.
Türkiye'de sözünü ettiğim bu üç kuruma, Bilime, Devlet Otoritesine ve Medyaya, güven açısından puan verin. Çıkan sonucu kendinize göre değerlendirin.
***
Ah Haşo Ah!..
Sevgili Haşmet internet trollerine sarmış, koca bir yazıyı onlar için ziyan etmiş..
İsveç'ten getirtilen vatandaşımız var ya.. O muhteşem eyleme saldırmış bir gurup.. Haşo da onlara kızıyor..
Bir yığınını köşesine almış ki, duymayanlar da duysun, sanki..
Yahu Haşo, onların amacı bu. Fikirlerini yazmıyorlar ki.. "Ne yazsam medyada haber olurum" diye en rezil şeyleri bulmaya çalışıyorlar.
"Harika bir eylem.. Muhteşem güzellik" deseler haber olurlar mı?.
"Mona Lisa ne güzel" desen, hem de sen desen, mesela kim aldırır?.
Ama "Mona Lisa, aslında oğlan çocuğu ve da Vinci'nin sevgilisiydi" yazanlar, bugün bile haber oluyor..
Ah Haşo ah!.
Yıllar önce, odasına uğramıştım.
Bilgisayarın başında.
Belli öfkeli ve morali bozuk..
"Hayrola Haşo" dedim..
"Yazıma gene tonla sövmüşler" dedi. "Her gün bu!."
"Bana niye sövmüyorlar" dedim..
"Sen öyle zannet" dedi. Güldüm..
"Okumazsam, sövemezler Haşo" dedim..
"Sosyal medyanın etkisinde kalan yazarlar" derken, sadece, o medyadan "like" almak için yazanları değil, aldığı yorumlara (!) takılıp, kafasını bozanları da kast ediyorum, işte..
***
Tabii Beatles!..
Lady Gaga'nın düzenlediği yardım konseri "One World: Together and at Home" konserine, Paul McCartney ve The Rolling Stones da katılmıştı. Bizde de çok izlendi. Önce canlı.. Sonra, TRT'den kaydı.
Konser hala devam eden bir tartışma başlattı..
Beatles mı büyük, Rolling Stone mu?.
Mike Jagger "1970'lerde Stadyum konserleri vermeye başladık, hala devam ediyoruz. Beatles bir kere harika bir stadyum konseri verdi. Ben de oradaydım, ama bir daha denemediler.
Şimdi ortada yoklar. Kimin büyük olduğu belli" dedi..
Pop müzik, adı üstünde..
"Popüler olan" dan gelir..
Her devirde, her ülkede kimler popüler, kimler best seller oldular..
Altın, platin plaklar aldılar..
Büyüklük, "Kalıcı olmak" tır. Popta "Klasik" olmak yani..
Elvis'in şarkılarının hemen hepsine bugünkü kuşaklar da eşlik eder.. Bizim Erol Evgin'e anneanne ile torunun beraber eşlik ettiği gibi..
Ben hiç Rolling Stones şarkısı bilmem. Ama Beatles'da bilmediğim yok gibi.
80'lik beni geçin.. Bugünün gençlerine sorun bakalım, bildikleri Beatles şarkısı kaç, Rolling Stone kaç? Ki onlar hala çalmaya devam ediyorlar?
***
Müslüman düğünleri...
"Ramazan öncesi Müslüman ülkelerde düğünler sıklaştı" diye birinci sayfa haberi yaptı, The New York Times bu defa da..
Ramazanda düğün olmaz.. İki bayram arasında düğün de uğurlu sayılmaz ya.. Gazetenin Mısır muhabiri, Kahire ve civarında yoğunlaşan düğünlere şahit olmuş.
Birleşik Arap Emirlikleri'nde, çiftler evlilik belgelerini internet aracılığı ile almaya başlamışlar, karantina döneminde.. Ramazan öncesi o da yoğunlaşmış.
Kuveyt'te Aile Mahkemeleri, randevu ile tarih vermeye başlamış.
Boşanma talepleri şimdilik kabul edilmiyor.
Suudi Arabistan'da çiftler yasal olarak evlenseler bile, düğün yapılmadan bir arada yaşayamıyormuş. Düğün şartı geleneğinden şimdilik vazgeçilmiş.
Mısır'da düğünler, tıpkı eskisi gibi şenlikler, düğün alaylarıyla kutlanıyor.. Halkta "Korona bize bir şey yapamaz" inancı hakim, iyi mi?.
***
TEBESSÜM
Bizimle hiç temasa geçmeyişleri, "Evrenin bir köşesinde Üstün Zekalı yaratıklar olduğu"nun kanıtıdır.
SEVDİĞİM LAFLAR
"Bazı insanlar içinden geldiği, bazıları da işine geldiği gibi sever."
Ali Kestaneci