HINCAL ULUÇ

Avrupa’nın en iyisi Almanya’dan iyi haber var!..

Almanya'da yaşayan ve aile doktorluğu yapan arkadaşım Erdoğan Karatay, koronavirüs yayılmaya başladığı sırada Türkiye'de idi. Olanı ve yapılması gerekeni konuşmuştuk. Oturdum, yazdım..
"Sakın paniklemeyin. Sakin olun. Devlet yetkililerinin söylediklerini yapın. Onun dışında normal yaşamınızı mümkün olabildiğince sürdürün.
Moralinizi yüksek tutun."
Özeti buydu söylediklerinin..
Virüs hızla yayılmaya başladı.
Dünyanın bütün ülkeleri önlemler almaya başladılar.. Bizde de ilk önlemlerin üzerine yeniler geldi.
Bugün durumu az çok biliyorsunuz. Virüsun çıktığı ve dünyaya yayıldığı Çin'de artık yeni vaka yok. Yani bitti nerdeyse.
Buna karşılık Avrupa'da, İtalya ve İspanya'da nerdeyse Çin'le yarışacak sayılar göründü. Almanya en iyi sonuçları aldı.
Doktor Erdoğan'ı aradım..
"Almanya'yı anlat" dedim.. "Neler oluyor sizin orada?."
Pazartesi sabahı doktorun maili geldi.
Buyurun aynen..

***

Sevgili ağabeyim,
Bundan birkaç hafta önce senin salonda yaptığımız sohbette konuştuklarımızı bazıları yanlış anlamış.
Biz "Korona'yı ciddiye almayın" demedik asla. "Panik yapmayın ve alınan önlemlere güvenin" dedik.
Bu virüs diğer virüsler gibi dünyamızda yayılacaktır.
Şu an yeni olduğu, aşısı ve ilacı olmadığı için bunca bulaşmaya ve ölüme neden olmaktadır.
Belki bir yıl sonra, bildiğimiz grip gibi (influenza) mevsimlik bir hastalık olarak yerini alacak, aşısı yapılacak. Kesin tedavisi bulunacak.
Bu yeni (!) virüsün en önemli farkı bulaşma hızı.
Şimdi bu virüsten biraz bahsedelim, tıbbi terimlerle kafa karıştırmadan doğrudan anlatayım.
En önemli bulaşma yolu solunum.. Bulaşma şekli de damlacıklar.. Yani virüs taşıyan kişinin öksürürken veya hapşırırken ağzından çıkan tükrük damlacıklarına maruz kalan kişilere virüs bulaşması çok büyük bir olasılık. Bu damlacıkların içindeki virüsler çok kısa süre havada kalıp yere düşerler ve ölürler. Hasta birine 1,5 metreden daha uzun mesafedeyseniz, size bulaşma riski sıfıra yakındır.
Bu konuda şanslı olduğumuzu söyleyebiliriz, şöyle ki.
Kızamık gibi, verem gibi bulaşıcı hastalıklarda virüsler uzun süre havada asılı kalırlar ve çok sonra bile o bölgeden geçen kişiye bulaşabilirler.
Solunum dışında bir başka bulaşma yolu da gözler.
Yani bulaşık elin göze sürülmesi veya tükrük damlacıklarının göze gelmesi virüs kapmanıza sebep olabilir. Ele, yüze ve göze en çok dokunan organımız. O yüzden sık sık el yıkama tavsiye ediliyor zaten..
Bir de virüslerin bulunduğu yüzeylerin göze teması yolu var. En basiti havlu.. Bu yüzden herkesin evde ayrı havlusu olmalı.
Göz yolu ile bulaşma şeklinde risk, damlacıkların solunum yoluyla alınmasına oranla daha az olsa da var.
Yani bütün bu saydığım bulaşma yolları, risk seviyesi ne olursa olsun ÖNEMLI!!
Parantez açarak diyorum ki..
Lütfen ama lütfen ellerinize öksürmeyin ve hapşırmayın!!! Sadece kolunuza veya elinizde o an mendil varsa, mendili hemen yok etme koşuluyla onun içine öksürün!!
Hastalığın kuluçka dönemi, yani mikrobun vücuda girip hastalık belirtileri ortaya çıkana kadar geçen zaman, ortalama 5-6 gün olsa da, teorik olarak 1-14 arasında da değişebilir. Bu yüzden 14 gün kuralından bahsediyoruz.
Yani yurt dışından gelen birisi 14 gün evinden çıkmayacak; bu süre içinde herhangi bir belirti vermezse temiz demektir, belirti verirse hemen bir sağlık kurulusuna başvurmalı.
Hastalığın en önemli belirtileri yüksek ateş ve kuru öksürük.
Bunun dışında..
Şimdiye kadar görüldü ki, bu virüs en çok 65 yaşın üstündeki insanlarda ölümle sonuçlanıyor. Bu nedenle 65 yaş üzeri insanlara Türkiye'de getirilen sokağa çıkma yasağı son derece mantıklı.
Bu demek değil ki diğer yaş grupları risk altında değil. Hastalık herkese bulaşabiliyor, son aldığımız bir habere göre yeni doğmuş bir bebekte de saptandı.
Fark gençlerde hele 20 yaş altında ağır geçirilen vaka ve ölüm izlenmedi.
Yani.. 65 yaş üstü sokağa çıkma yasağı yaşlıları korumak için.. Çünkü bu hastalık, bağışıklık sistemi herhangi bir sebeple zayıf insanlarda ağır geçebiliyor, hatta ölümle sonuçlanabiliyor.
Örneğin 65 yaş üstü, örneğin sigara içenlerde, örneğin kronik hastalıkları olanlarda ya da vücudun bağışıklık sistemini azaltacak tedavi görenlerde (Cortizonda olduğu gibi) risk büyüyor.
Hastalık genelde normal bir grip gibi seyrediyor ve sağlıklı işleyen bağışıklık sistemi sayesinde bir süre sonra kendiliğinden iyileşiyor. Ancak bu kişiler hastalığı ağır geçirmeseler de başkalarına bulaştırabiliyorlar.
Bağışıklık sistemi herhangi bir şekilde zayıf olanlarda zatürre, akut akciğer organ iflası ve kan zehirlenmesi gibi hastalıklarla ölüm gelebiliyor..
Yapmamız gereken en önemli şey, virüsün bulaşmasının yolunu kesmek, ya da en azından bulaşma hızını yavaşlatmak, uzun bir zamana yaymak ki yoğun bakım ünitelerine aşırı yük binmesin ve sağlık sistemi çalışabilsin.
Unutmayın insanlarda sadece korona hastalığı yok, bütün diğer hastalıklar devam ediyor.
Onların yoğun bakımları aynen devam ediyor.
Benim yaşadığım Almanya'da yaklaşık 30 bin yoğun bakım ünitesi ve bir o kadar da solunum cihazı var.
Şansölye Merkel, halkı belli aralıklarla gayet iyi aydınlatıyor, özellikle vurguladığı şey, başta dünyaca ünlü Robert Koch Enstitüsü olmak üzere çeşitli bilim kuruluşları ile çok özenle ve harika bir işbirliğiyle çalıştığı.
Alınan genel önlemlerin dışında halka düşen görevleri de sıraladı Merkel.. "Mecbur kalmadıkça evden çıkmayın, umuma açık yerlerde 2 kişiden fazla bir araya gelmeyin." (Tabii 1,5 metrelik mesafeyi koruyarak).
"Bankalarda, postanelerde, marketlerde, muayenehanelerde sıraya girer, beklerken mutlaka 1,5 metre kuralına uyun." Amaç bulaşma hızını azaltmak. Bu arada federal hükümet yoğun bakım üniteleri ve solunum cihazlarının iki katına çıkarılması için de gerekli direktifleri verdi.
Son aldığım bilgiye göre Almanya'da koronavirüse yakalanan saptanmış insan sayısı 24.100, ölüm sayısı ise 90.
Şimdiye kadarki izlenimlerime göre zaten disiplinleriyle ünlü Alman halkının açıklanan kuralara uyma oranı gerçekten çok yüksek.
Umarım Türkiye'de de insanlar bu kurallara harfiyen uyar ve bu bela en kısa zamanda atlatılır.

***


Bizim de "Koca"mız var!.
Başlık biraz garip ama gerçek.. Bu ülkenin bir vatandaşı olarak dün gece Sağlık Bakanımızı dinledikten sonra, yatağa girdiğimde "Ne mutlu bizim de bir Koca'mız var" dedim ve Yüce Tanrı'ma şükrettim.
Bu virüs günlerinde, Koca gibi bir Sağlık Bakanımız olması, gerçekten büyük şans..
Köydeyken, bilinmedik bir şeyle karşılaşıldığında, yörenin Koca'sına gidilirdi. Koca adam, kocamış, çok gezen, çok bilen adamdı.
Fahrettin Koca, tam bir "Kocamış Adam" gibi konuşuyor. Ses tonu inandırıcı. Anlattıkları inandırıcı ve güven verici..
Henüz tam bilinmeyen, tam çözülmeyen virüs için en önemli savaş yolu paniklememek. Sakin kalmak..
Sağlık Bakanı, duruşu, oturuşu, konuşması ve anlattıkları ile insanın içini nasıl rahatlatıyor.
Nasıl güven veriyor..
Sabah gözlerimi açtığımda kendimi bomba gibi hissettim.
Haber kanalları, her biri ayrı telden çalan, her biri başka şeyler söyleyip, zaten karışmak için bahane arayan kafaları iyice karıştırmak, panik ve korku yaymak yerine, virüsle savaşta en büyük silahımız, sakin olmak, güvenmek ve inanmak sayesinde bağışıklık düzeyimizi yukarda tutmak için Fahrettin Koca'nın konuşmalarını günde birkaç kez yayınlasalar çok daha yararlı olurlar. Virüsü çok daha hızlı ve çok daha az zayiat vererek yeneriz.
Dünkü köşem evden hazırladığım ilk "Hıncal'ın yeri" oldu. Başlığı "Evde ama yüksek moralle evde" idi.
Benim yazının altına haberler koymuşlar.
"Dünya karantinada.."
"Can kayıpları 16 bini geçti.." Bu nasıl moral vermek, yazı işlerim.. Haber vermek işiniz. İnandırıcı olmak için her şeyi, doğru olarak vermek zorundasınız..
O zaman, ayni haberi "Panik" değil, "Kendini iyi hissettirme" duyusu verecek şekilde kullanabilir..
"Tüm dünya önlemleri almaya başladı" mesela..
"Hastalıktan kurtulanların sayısı 101 bin" mesela..
Evet aynen öyle..
Dünya genelinde 381 bin hasta belirlendi.
101 bini iyileşti. Bizim haberde bu iki sayı hiç yok. Ama ölüm sayısı var.. 16 bin.
Eksiksiz rakamlara ulaşmam sadece 2 dakika sürdü. Oysa editörümüz Ulaş Ildız bu eksik ve sadece kötümser haberi getirip önüne koyana geri vermemiş. O da iki kötümser manşet çıkarak benim "Evde ama.. Yüksek moralle evde" başlığımla sanki alay etmiş.
Bakan Koca çok açık, çok net söyledi..
"Virüsü hep beraber, ama tek tek yeneceğiz." Bu ne demek düşündünüz mü?
Hep beraber.. Birlik ve beraberlik içinde olacağız. Böyle olursak moralimiz yükselir.
Kendimizi daha iyi hissederiz. Bu da şu ana kadar bilinen tek mücadele silahımız bağışıklık sistemimiz de güçlenir.
Tek tek!.. Herkese tek tek düşen görevler var. Kendisi ve çevresi için gerekli tüm önlemleri almak. Devletine güvenip söylenen her şeye harfiyen uymak.. Ve görevimizi yaparken, kendimiz kadar, çevremizi ve halkımızı da düşünmek.
Gazeteci olarak ne yapacağız o zaman?
Olumlu haberleri bulacağız. Haberleri olumlu yönlerinin altını çizerek, onları başlığa çıkarak sunacağız.
Dün Başkan Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nu arayıp, baş sağlığı diledi.. Onu koskocaman, en görünür şekilde vermeli ve haberi en olumlu şekilde yazıp, herkesin gözüne sokmalıydık ki, okuyan kendini iyi hissetsin.
Köşe yazarları arkadaşlarım, ne yazık hala, ezberledikleri kavgayı aşamıyorlar..
Yahu o parti, bu parti konuşacak durumda değiliz..
"Dünya Savaşı"nda particilik olur mu?
Üçüncü Dünya Savaşı yaşıyoruz, farkında değil misiniz, hala?
Dünya savaşıyor çünkü, henüz bilemediği, çözemediği virüsle..
Tankları, toplarıyla gelseler iyi. Düşman virüsle geliyor.. O zaman ne partisi beyler?. Hangi parti!.
Hele virüsü bir yenelim, birbirimizi yemeğe çok vaktimiz olacak nasılsa..

***

Bir minik not da, köşemi çizen Uğur Kırımlı'ya.. Sevgili kardeşim. Bu köşe bakılmak değil, okunmak için yazılıyor. Yani okumayı güçleştiren görüntü oyunları tümüyle yasak.
Mesela dün yaptığın gibi, resimaltını hem de resmin içine ve de üstelik dişi yazı ile koymak, bana yapacağın en büyük kötülük.
Adı üstünde.. Resimaltı. Yani resmin altına konan ve resim hakkında bilgi veren yazı. Sayfa süsü değil, yani..
Sevgili Kırımlı,
Cyrona de Bergerac "Elbisem gösterişsiz olunca süsüm tamam olur" der.
Marifet süslere ihtiyaç duymadan sayfayı güzel yapmak.. Sevgiler.

***


Tebessüm
- Ampulü değiştirmek için kaç Alman lazım?.
- Sadece bir. Çünkü Almanlar nasıl takılacağını bilirler ve espri anlayışları yoktur.
Sevdiğim Laflar
"Yalancı, yalnız bilgisinin aksine konuşan değildir. Özellikle bilgisizliğinin aksine konuşandır."
Friedrich Nietzsche

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.