Atatürk’ün kucakladığı küçük kızın heyecanı
"Müziksiz Evin Konukları" Büyük Macide'nin son oyunu idi ya..
İşte o Büyük Macide'yi bilmeyen kuşaklar, neden söz ettiğimi iyi anlasınlar diye, ölümünün ardından 8 Şubat 2013'te yazdıklarımı, bu pazar yeniden köşeme aldım..
Bir daha selam Macide Hanım!.
***
Yıl 1929.. Atatürk İstanbul'a geliyor..
Pendik'te tren istasyonunda karşılayanlar arasında bir küçük kız var. 9 yaşında..
Cumhuriyet'i kuran adama "Hoş geldin" diyecek.. Elindeki kır çiçeklerinden oluşmuş demeti verecek..
Heyecandan titriyor..
Ve gerisini kendisi anlatıyor.
(Bütün Dünya / Haziran, 2009) "Söze başladım.
Gözlerine bakınca kafamda her şey silindi.
Külotum ıslandı. Beni kollarımdan havaya kaldırdığında bacaklarımdan akmaya başladı." Yıl 1938.. Ata'yı İstanbul'dan son kez uğurlayanlar arasında
Erenköy Kız Lisesi de var. Önde boru trampet takımı.. Trampet takımının şefi, onuncu sınıf öğrencisi bir genç kız..
Macide Tanır, o küçük çocuk da, o genç kız da!..
Atatürk'ün, Cumhuriyet'in kızı..
Carl Ebert Türkiye'de ilk konservatuarı kurduğunda, bizzat onun yaptığı sınavı kazanıp, hem tiyatro, hem opera bölümüne giren müthiş yetenek.. Öyle müthiş ki, sınıf atlayarak 3 yılda bitiriyor, kendisinden önce girenlere de yetişip..
Bir defasında "Bir Nermin (Sarova) kaldı, Hıncal" demişti.. "Bir Cüneyt (Gökçer) bir de ben kaldık o ilk mezunlardan.." Şimdi hiç kalmadı..
Macide Tanır'ı kaybettiğimizi, alt yazıda okudum.. Ekranın önünde kalakaldım.. Aslında bekleniyordu..
90'ı aşmış yaşından dolayı değil.. Sonuna dek gençti çünkü..
Cemal Reşit Rey'de rastlardım.. Taa Pendik'ten kalkar, kırk vasıta ile gelirdi konserlere, kaçırmazdı.. Öyle dinçti..
Öyle yaşamın, sanatın içinde..
Az sonra ayni ekrana Yekta Kopan geldi.. Bu kadar kısa zamanda, bu kadar mı güzel anlatılır Yekta..
Ağlattın beni.. Eline, yüreğine, diline sağlık..
Yekta daha küçükken, sanata ilk adımlarını atarken Macide Hanım kulağını bükmüş..
"Diyelim salon tenha..
Diyelim kalabalık o sanattan anlamaz görünüyor.. Ama unutma.. En azından bir, tek kişi vardır orda, bilen, anlayan ve seven.. Onun için oynayacaksın. O bir tek kişi için her şeyini dökeceksin.. Değer Yekta!.." Ben Büyük Macide'yi seyre başladığımda ortaokul öğrencisiydim.
Hep anarım. Nur içinde yatsın.. Nuri Dayımın eşi Semiha Yenge de tam bir Cumhuriyet kadınıydı. Sanata ve kültüre meraklı.. Oğlu, kuzen Necip'le beni her oyuna, her opera ve baleye, her konsere yollardı.. Bilet almak da kolay değil haa, o devirlerde..
Küçük Tiyatro'nun olduğu Vakıf Bank gişesinde haftalık biletler satışa çıktığında Necip'le sabah beşte yollara düşer, kuyruğa girerdik. Yığınla sahnesi, haftada altı gece, üç matinesi olan Devlet Tiyatrosu'nda yer bulmak için.. Abartıyorum sanmayın..
Teoman Yazgan'ın Devlet Tiyatrosu adlı bulunmaz bir belgesel kitabı vardı. Orda okumuştum..
Ağaçlar Ayakta Ölür, muhteşem bir oyundu.
Muhteşem de oynanıyordu..
Macide muhteşem oynuyordu bir defa.. Tam üç defa gitmiştim, onu seyre doyamadığım için.. Teoman anlatıyor..
Erdoğan Göze'nin rolü ilk perdede biter, fırlar sabahçı kahvesine gidermiş ki, beklesin, gişe açılır açılmaz bilet alsın..
Yer bulunmuyor.. Eş dost, Erdoğan'dan bilet istiyor. Oyunun baş oyuncularından biri "Yok" demesi mümkün mü?. Ne yapsın Erdoğancık!..
Ben Macide'yi ilk 1954'te izledim.
Onun Devlet Tiyatrosu'ndaki onuncu yılıydı. Tanrılar ve İnsanlar.. Ya da Gılgamış.
Ondan sonra say say bitmez..
Aklımda en çok kalanlar..
Güneşte On Kişi.. Othello, Ruhlar Gelirse.. Günden Geceye.. Ne müthiş oyundur o.. Eugene O'Neill.. Yıldırım Önal, Kerim Afşar, Yalın Tolga ve Macide tabii.. Kanlı Düğün..
Oradaki Macide muhteşemdir, kaç kez seyrettiğimi unuttum..
...ve de Altın Göl.. Dünya tatlısı oyunda gene harika Macide..
İnanın filmdeki Katherine Hepburn'dan öndeydi.. Sonra ben İstanbul'a taşındım. Macide emekli oldu, o da İstanbul'a geldi ve sürpriz.
"Macide" deyip duruyorum.
Hayır ona hayatımda "Macide" diye hitap etmedim. Hep "Macide" Hanımdı o..
"Macide" deyişim büyüklüğünü anlatmak için.. Soyadına, ad ekleyenlerdendi o..
Büyüklerin, en büyüklerin soyadına ihtiyaçları olmaz çünkü..
(Buraya bir parantez açayım..
Dünyaca ünlü Fransız Oyuncusu Sarah Bernhardt ilk baş rolüne çıkmıştı.
Perde kapandığında yer yerinden oynadı.. "Sarah!..
Sarah!.." çığlıkları, salondan sokaklara taştı. Selam için perdenin açılmasını bekleyen Sarah, yanındakilere coşkuyla, heyecanla bağırdı..
"Doğduğumda bir soyadım vardı..
Ben ona bir ad ekledim!.") Nedim Saban'ın o sıralar kurduğu tiyatroda, adeta Macide için yazılmış bir rolde seyrettim onu.. Müziksiz Evin Konukları..
Gene harikalar yarattı.. Gene üç defa gittim.. Bilmeden.. Onu sahnede son defa seyrettiğimi bilmeden.. Bir daha oynamadı.. Hep içinde ve arkasında olduğu sahnenin bu defa önünde yaşadı, hastalanıp yürüyemez olana dek. Sonra ağırlaştı. Yoğun bakıma girdi, aylarca..
"Bekliyorduk" dediğim ondan..
Öyle yenilmez, öyle eğilmez bir Cumhuriyet kızıydı ki o, savaşır ve kazanırdı gene.. Ama yaş 90'ın üzerinde olunca..
Ağaçlar Ayakta Ölür ya!.
Macideler de ölümsüzleşirler, ölünce..
***
Noel Baba'nın evinde...
Noel Baba aslında Anadolu insanı.. Mezarı da Demre'de..
Ama İtalyanlar kemikleri kaçırdılar.
Bari'ye götürdüler.. Orda gördüm, bizim sahiplenmediğimiz Noel Baba'nın nasıl bir turizm aracı olduğunu.. Sonra bir yerde daha gördüm.. Noel Baba'nın hiç alakasının olmadığı Kuzey Kutbu'na yakın bir yerde yapılmış Noel Baba Evi'ni.. Finlandiyalılar milyon kazanıyorlar bu evden.. Gidip para ödeyenler arasındayım ben de.. 3 Aralık 1996'da yazmışım o günleri.. Buyrun tekrar gidelim Noel Baba'nın hayali evine..
***
Finlandiya'nın kuzeyinde Laponlar yaşıyor. Hani Huski köpek çiftliklerinin olduğu yere gitmiştik ya. Oralar ve daha kuzeyleri işte. Laponya diye bir eyalet kurmuş Finliler. Rovaniemi'yi de buraya başkent yapmışlar. Huski ve Ren Çiftlikleri, Noel Baba'nın evi, Kuzey Kutbu'na ilk adım diye de hayli turistik hale getirmiş, para kazanır olmuşlar.
Laponlar, Finli değil. Genetik analizler yapılmış, genleri farklı.
Ayrı bir ırktan geliyorlar. Dört ülkeye yayılmışlar. Rusya, Norveç, İsveç, Finlandiya.
Tarih boyu devletleri olmamış.
Hep başka devletlerin uyruğu olarak yaşamışlar. Hep ezilmiş, hep sömürülmüşler. Nüfusları da artamamış. Bugün 35 bin Lapon var dünyada. Finlandiya Laponyası'nda yaşayanların sayısı 2 bin 500. Eyaletin kalan nüfusu buraya yerleştirilen Finliler.
Laponlar'ın dilleri de ayrı.
Finlandiya, yeni yeni haklar tanımaya başlamış Laponlara.
Okullarında Laponca öğreniyorlar.
Fince öğrenmeleri zorunlu değil. Laponya'da iki resmi dil var.
Fince ve Laponca. Bir Lapon, güneye Helsinki'ye devlette bir iş takibine gelirse, devlet yasa gereği ona Fince bilen bir tercüman tutmakla yükümlü.
Şimdi bütün bunları okurken aklınıza ne geliyor?
Benim aklıma gelen tabii.
Siyasal çözüm, barışçıl çözüm arayanlar, dünyaya bir bakmalılar.
Yanılıp da "Bask modeli" lafını telaffuz edenlerin başına dünyayı nasıl yıktığımızı düşününce, bakmamızda da zorlaşıyor ya.
Oysa Lapon Modeli de kayda değer!
Finlandiya'daki son gününde, Kinteler, Ren Geyiği çiftliklerine götürüldük. Keyif, Ren Geyiği kızağına da bindik ve beş yıl geçerli Ren Geyiği Kullanma Ehliyeti'ni aldık.
Oradan Noel Baba'nın evine...
Pırıl pırıl, gıcır gıcır bir Noel Baba Evi. Gelen turistler sığmaz olunca eskisini yıkıp yenisini yapmışlar.
İçinde, takma sakallarının altından bile genç ve yakışıklı olduğu sezilen bir Noel Baba, genç kızları kucağına oturtup resimler çektiriyor.
Noel Baba'nın evinde dijital fotoğraf makinesi. En eski ile en yeni bu kadar yan yana. Seda, Noel Baba'nın kucağına oturmaktan korktu. Koltuğun kenarına tünedi resim çektirirken.
Noel Baba'nın evine geçen yıl 500 bin mektup gelmiş, dünyanın dört bir yanındaki çocuklardan.
Hediye isteyen. Orada 30 Fin Markkası yatırdınız mı, Noel Baba istediğiniz adrese Noel Kutlaması yolluyor. Ben de kendime yolladım, parayı bastırıp. (Yılbaşında posta kutumda buldum, Noel Baba'nın tebrik kartını..) Finlandiya, Noel Baba'nın hayali evi ile milyonlarca dolar kazanırken, biz Noel Baba'nın Demre'deki gerçek kilisesini haritadan silmeye çalışıyoruz!
Finlandiya'daki son yemeğimizi Noel Baba'nın evinde yedik.
Böğürtlen reçeli soslu Ren Geyiği eti. Patates püresinin içine döner gibi doğranmış. Manzara harika..Nar gibi kızarmış et.. Ama çok yağlı, çok ağır. Yiyemedim.
Başka yemek yok. Tercih hakkınız da yok. Açlığımızı hava alanındaki fastfoodda bastırdık.
Sonra ver elini Türkiye..
***
PAZAR NEŞESİ
Efendim, eski yılda bu son pazar neşemiz. Haftaya yenisi var.. Tabii yeni yıl demek, eski yıl biterken mutlak kendimize, asla tutamayacağımız sözler vermek demek..
Mesela..
"Niye 5 Facebook hesabım var!. Bire indireceğim."
"Facebook dışındaki tüm hesapları sileceğim." "Sosyal medyada beş saatten az kalacağım." "10 kilo vereceğim.." Tutamayacağınız sözler verip "Ben ne iradesizim" diye moralinizi bozacağınıza, işte size mutlak tutacağınız ve gururlanacağız yeni yıl tavsiyeleri..
"Daha az kitap okuyacağım."
"5 kilo alacağım."
"Fitness kulübüne gitmekten vazgeçeceğim. Boşuna zaman ve para ziyanı.."
"Bazı şeyleri kaçırmamak için daha fazla televizyon seyredeceğim."
"Daha az yıkanıp, daha çok deodorant kullanacağım."
"Bir gün için vejetaryen olup, pirzolayı özlemenin güzelliğini keşfedeceğim."
"Batıl inançlara inanmaya başlayacağım."
"Piyango biletlerimi Nimet Abla'dan alacağım."
***
Yeni Yıla...
Mutlu olsun birlikte
Yeni yılda insanlar,
Güle güle eski yıl,
Hoşça kalın anılar.
Sağlık ve de başarı
Dolu olsun yeni yıl,
Büyük küçük herkese
Kutlu olsun yeni yıl
Atila Çakıroğlu
LATİN SÖZLERİ
"Carpe diem!. Quam minimum credula postero."
"Günü yaşa!. Yarına olabildiğince az güven!" Horatius
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)