Fatih Hocam, Galatasaray’ı nasıl kurtarır?.
İki kişi var. Birini tanıyorum..
Jürgen Klopp!. Dünyanın en önde gelen hocalarından.. Şu anda, İngiliz liginin lideri Liverpool'un başında..
10'uncu haftada 8 puan farkla lider.. Çifte Manchesterler, Arsenaller, Chelsealer'le dolu ligin daha onuncu haftasında 8 puan fark atmış Liverpool'un Hocası yani..
"Bu kim" dedim, Caner'e..
Yanındakini gösterip..
Benimle ilgili işlerin pek çoğuna ilgisiz Caner, konu futbol olunca, bir spor servisinin tümüyle yarışır. Öyle meraklı. Öyle bilgili..
"Taç Hocası. Liverpool'un taç atışı hocası" dedi.. "Adını da ister misiniz?."
"Yeter" dedim.. "Bu yeter.. Başka lafa gerek yok!."
***
"Fatih Terim, Galatasaray'ı nasıl kurtarır?: Yarın size onu anlatacağım" demiştim.Kafamda "İşe teknik ekibinden başla" planı vardı..
Caner, bilmeden, tam da o yaraya parmak basmıştı işte..
Evet, "Yara!." Galatasaray'ı da, Fatih Terim'i de bu hale düşürenlerin başında, teknik ekip geliyor çünkü..
..ve de "Taç atışı hocası" demek, her şeyi özetlemeye yetiyordu.
***
Terim'in hiçbir hatasına karşı çıkmayan, ne derse, boyun eğip kabullenen, tek işleri yılda milyonları aşan maaşları cebe indirmek olan teknik ekip burda!.Taç atma hocası bile uzman, Liverpool orda..
Tam bu satırları yazarken, birden daldım..
Bakın aklıma ne geldi?.
Jupp Derwall, dünyayı şaşırtan bir kararla Galatasaray'ın başına gelmiş, o da kendisine Türk yardımcı olarak, ülkeyi şaşırtan bir kararla Mustafa Denizli'yi seçmişti.
Daha o yıl futbolu Galatasaray'da bırakan ve iki ay, topu topu iki ay önce Galatasaray genç takım antrenörlüğüne getirilen sıfır hocalık, sıfır teknik adamlık deneyimi olan Mustafa Denizli'yi.
Mustafa çok yakın arkadaşımdır, okurlar bilir..
"Bu ne şans, senin için Mustafa" dedim, buluştuğumuzda..
"Yarın, senin için Derwall'in yanında yetişti, diyecekler..
Derwall için, Helmut Schön'ün yanında yetişti, dedikleri gibi..
Schöen için, Sepp Herberger'in yanında yetişti, dedikleri gibi.." Mustafa güldü.. "Kimin kime şans olduğunu göreceğiz" dedi, kibirin, gururun da ötesinde bana "Küstahlık, şakası bile küstahlık" gibi gelen bir eda ile..
Birlikte çalışmaya başladılar.. Bir Fener derbisi öncesi gecenin bir yarısı.. Kapım nasıl canhıraş çalıyor.. Açtım ki, Mustafa..
"Hayırdır Hoca, gecenin bir yarısı..
Senin kampta olman gerekmiyor mu?." "Kamptaydım. Bıraktım" dedi..
"Kampı da Galatasaray'ı da.." "Deli misin sen?. Ne oldu" dedim..
Dünyanın sayılı üç hocasından biri Derwall'in derbi için seçtiği 11'i sevmemiş Mustafa..
"Hocam biz kazanmaya mı çıkıyoruz maça, yenilmemek için savunma yapmaya mı?" demiş.. Hocanın 11'inde hücum adamları az. Hele orta saha oyun kurucu değil, kesicilerle dolu.
Derwall, ısrarlı olunca Mustafa "Benim seninle çalışmam imkansız. Gidiyorum" demiş. Çarpmış kapıyı çıkmış..
"Gerzeklik etme" dedim.. "Derwall'in yardımcısı olmak, dünyada kaç kişiye nasip olur.. Düşündüğünü söyle, kavganı et, ama, neticede sorumlu o.. Son sözü o söyleyecek tabii.." Aldım yanıma.. Kampa götürdüm.. Derwall beni de çok severdi. Mustafa özür diledi. Oturduk iskambil oynadık bir de o saatte.. Derwall çok severdi, King oynamayı..
Pazar maça gittim. Sahada Mustafa'nın dediği "hücum takımı" var. Oynadılar ve kazandılar..
***
Bir Derwall- Mustafa anısı daha..Galatasaray bu defa bir Avrupa maçı oynuyor.. Florya'da maçla ilgili son konuşmanın yapılacağı salonda üzerinde beyaz futbol sahası çizgileri çekilmiş bir kara tahta var.. Birazdan takım son taktik antrenmanı sonrası duştan çıkıp buraya gelecek.
Derwall, maç 11'ini bu tahtaya yazıyor.. Hepsini Galatasaray yarı sahasında, oyun taktiğine göre (O zaman 4-3-3 mesela) dizerek..
Mustafa fırlıyor yerinden. Silgiyi alıp siliyor..
"Böyle yazarsak, futbolcunun beynine, maçı hep kendi sahamızda oynayacağımız fikrini yerleştiririz Hocam" diyor.. Ve ayni 11'i kendi yazıyor..
Kaleciden başlayarak rakip 18'e kadar, tüm sahaya dağılmış olarak.
***
Yıllar sonra.. O Köln'deki unutulmaz Monaco maçı bitmiş. O maç için Köln'e gelen artık emekli Derwall'e sarmaş dolaş olmuş, bir de yemek yemiştik.."Bilir misin Hıncal" demişti.. "Mustafa en büyük şansımdı.. Öyle itirazlar ederdi ki, tüm düşündüklerimi yeniden gözden geçirirdim.
Galatasaray'daki yıllarımda, onun o zaman zaman çok da sert itirazlarının o kadar faydasını gördüm ki!."
***
Şimdi, Galatasaray teknik heyetine bir bakın..İçlerinde Fatih Terim'e itiraz eden, bırakın kampı terk edip gitmeyi "Hocam bu da olur mu" diyeni var mı?.
Hepsi, Galatasaray ve Milli Takımın zafer yıllarının adamları üstelik.. Ama tek yaptıkları iş var..
"Padişahım çok yaşa.. Senden büyük Allah var!." Terim'in bu takımı adım adım bu hale getirmesine, çözmesine, yok etmesine "Gık" demediler..
En son.. En son yahu!. Maçtan alınırken protesto edildiği için kızan ve Ali Sami Yen seyircisine "Orospu çocukları" diye küfür eden Belhanda'yı, kulübeye uğramadan basıp gittiği soyunma odasından kulübeye geri getiren Hasan Şaş..
"Cehenneme kadar yolun var. Defol git. Gelişin olmasın" demesi gereken Hasan Şaş, Fatih Terim'e "Bu rezile ceza vereceğine kalkmış savunuyorsun, bir de Beşiktaş maçında, ödül gibi ilk 11'e koyuyorsun..
Olur mu" dedi mi, diyebildi mi?. Kapıyı çarpıp çıkmayı aklından geçirebildi mi?.
Ötekiler de farklı değil..
***
Bu dediklerimi en iyi Fatih Hocam anlar.. Çünkü o da Piontek'le çalıştı.Piontek'in en büyük şansıydı. Çünkü Hoca'nın aklının basmadığı her kararına itiraz ediyordu Fatih Terim.. Çok sık konuşurduk, hatırlıyorsun değil mi, Hocam?.
Piontek, bizzat bana "Giderken aklım geride kalmayacak. Çünkü yerime Fatih Terim'i bırakıyorum" demişti.
Ne yazık ki ne Derwall'e kafa tutan Mustafa, ne de Piontek'e eğilmeyen Fatih Terim, kendi yanlarında itiraz edenleri istemediler. İkisi de gerek kulüp, gerek milli takım hocası olarak harika işler yaptılar.
Ama gerilerinde "İşte benim eserim" dedikleri, diyecekleri bir başka Mustafa, bir başka Fatih bırakmadılar, ne yazık ki!.
***
1957 yılından beri "Gazeteci" olarak yaşanmış bir spor, bir Galatasaray tarihi var, arkamda bıraktığım.
O zaman bilgiler de çok, anılar da.. Üzerine bir de 80 yaşın getirdiği gevezeliği ekleyin..
"Fatih Hocam Galatasaray'ı nasıl kurtarır" sorusunun daha birinci maddesine giriş yapabildik ancak..
Kusura bakmayın Sevgili Okurlar..
Galatasaray'ı düştüğü durumdan kurtarmak sabır işi.. Siz de bana sabırlı olun, lütfen..
Devam edeceğiz tabii..
***
Korku ve Ecel!..
Geçen sezon, Üç Büyüklerin üçünün de hocalarından nerdeyse umut kesmişken, Küçükler'e oynattıkları büyük futbolla dikkatimi çekenler vardı..
Mesela, Rizespor'da Okan Buruk..
Malatyaspor'da Erol Bulut.. Bu iki genç adamın da geleceği fevkalade parlaktı benim için..
Onların yönettiği Galatasaray'ı, Fenerbahçe'yi, Beşiktaş'ı hayal ediyordum..
Bu yıl, Okan kardeşim Başakşehir gibi, en iddialı takımın başına geldi.
Erol Bulut da şu anda ligin tepesinde olan Alanyaspor'un..
Ama o hayallerimde büyük kırıklık var..
Neden?.
Ezberlenmiş yanlışlara onlar da düşüyorlar da ondan..
Bu hafta, Başakşehir, Trabzon'u yeniyordu. Uzatmada beraberlik golünü yedi. Alanya, Gaziantep'i nerdeyse yenmişti. Son dakikada beraberlik golünü yedi..
Hatırlayın..
Galatasaray hasbelkader Sivas'ı yenip 6'ncılığa yükselince, Fatih Terim "Beraberlik gollerini uzatmada yediğimiz iki maçı kazansak şimdi liderdik" demişti..
Peki tesadüf mü son dakika golleri Fatih, Okan ve Erol Hocalar?.
Hayır.. Değil.. Doğal.. Bu kafada giderseniz, daha çok son dakika golü ile puan kaybedersiniz..
Takım 1 farkla önde mi?. Son dakikalarda ilerden adam çıkarıp, savunma adamları sokmalar başlıyor.
11 kişi kendi 18'inde toplanınca, rakip de kaleci dışında 10 kişi ile hücuma gelme fırsatı buluyor.. Haydi 18 etrafından ve içinde 21 adam.
Karambol üstüne karambol.. Tabii bir kaza golü de sıkışıyor bu kargaşaya..
Hepsi ayni 18'de oynanan dakikalarda gol yememek tesadüf aslında.
Korkunun ecele faydası yok, Hocalar!.
Korkunun ecele faydası yok..
Nasıl yenik durumda iken oyuna durmadan santrfor sokmak gol getirmezse, fevkalade iyi oynayan bir takımı, beş stoperle oynamak için bozmak da fayda değil, zarar veriyor..
Şu şikayetçi olduğunuz son dakikaları banttan izlerseniz ne demek istediğimi anlarsınız..
2-1 koruma tedbiri almak yerine, "Nasılsa kaybettik" diye her türlü tedbiri bırakıp en açık futbolla saldıran rakip önünde 3-1'i aramak daha basit, daha kolay, daha akılcı, daha mantıklı değil mi?.
***
Cumhuriyet Konseri ve özlediğimiz Gürer Şefim!.
Dünyaca ünlü orkestra şefimiz, ülke gururumuz Gürer Aykal tam bir Atatürkçü'dür..
Göğsünden Atatürk rozetinin eksik olduğunu görmedim.
Atatürk İlkeleri bir yanda, özel sebepleri de vardır, Gürer Şefimin, vazgeçilmez Atatürkçülüğü'nün..
Daha Kurtuluş Savaşı devam ederken, Mızıka-i Hümayun'u Ankara'ya taşıyıp, sanatçılara, bugünkü konservatuarın temeli olan Musiki Muallim Mektebini kurduran Mustafa Kemal'in getirdiği sistemdi, Anadolu'ya Müzik Müfettişleri yollayıp, yetenekli gençleri Ankara'ya bu okula getirtmek.
Öğretmen olan babasıyla Diyarbakır'da okuyan küçük Gürer'deki "Mutlak Kulak"ı bu müfettişler keşfetmişlerdi.
Mutlak Kulak her türlü sesi duyan, ayıran duyma yeteneğidir ve dünyada çok az insanda vardır. Onlar devrilen bir masadan gelen şangırtıları notaya alabilirler.
Dostu olmakla gurur duyduğum, çok sevdiğim Gürer Şefim, yurt dışında, ülke ülke dolaşmaktan pek fırsat bulup, buralara gelemiyordu.
CRR'deki Cumhuriyet Konseri programına bakarken "Şef: Gürer Aykal"ı görünce, tüm planlarımı iptal ettim ve koştum..
Harika bir konser izledik.
Önce bir Nevit Kodallı bestesi, Ebru..
Solist piyanist Gökhan Aybulus'tu.
Sonra gene çok sevdiğim Cihat Aşkın, Ulvi Cemal Erkin'in Keman Konçertosu'nu seslendirdi. Her iki beste de, Atatürk'ün gösterdiği yolda, Anadolu ezgilerinden izler içererek bestelenmişti.
Aybulus da, Aşkın da çok çok iyiydiler.
İkinci yarıda bizi sürprizler bekliyordu.
Cumhuriyet'in kurucusu Atatürk, her Cumhuriyet Balosu'nda dans ederdi.
En çok da valsi severdi. Bilirdik. Bir şey daha bilirdik.
Zeybek oynamıştı, Bursa'daki Cumhuriyet Balosu'nda..
Bülent Tarcan'ın süitinden Kervan ve Zeybek bölümleri ile ikinci yarı açılırken, tıpkı balo elbisesi şıklığı içinde bir delikanlıdan harika, ama gerçekten harika, stilize bir zeybek izledik.. Nasıl duygulandım, nasıl coştum..
Atam diz vuruyordu karşımda sanki..
Salon da yıkıldı zaten..
Ve sonra.. Gene Ulvi Cemal Erkin ve benim en sevdiğim klasik..
Köçekçe!. Muhteşemdi şefim..
Muhteşemdi orkestra..
Daha biz ayakta alkışlarken, ikinci sürpriz geldi.
Orkestra, Ata'nın en sevdiği valsi çalmaya başladı.
Mavi Tuna.. Strauss'un Mavi Tunası..
Ve az önce zeybek oynayan delikanlı, bu defa damı ile göründü sahnede..
Gene stilize bir enfes dans gösterisi..
..Ve..
Ve Cumhuriyet Konseri nasıl biter?.
Onuncu Yıl Marşı'yla.. Solistler, dansçılar, tüm salon yürekten haykırdık..
"Çıktık açık alınla on yılda her savaştan, On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan;
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan.
Türk'üz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi, Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!"
***
Konser harikaydı ama, o gece için hazırlanan konser broşürü aceleye gelmiş..
O gece sahnede olan her sanatçının adı olmalıydı ki, çocuklarına hatıra olarak bıraksınlar..
Programa çalınan eserler hakkında iki satır tanıtım yazısı konmamış, geçiniz, eserlerin bölümleri bile yazılmamıştı. Bu yüzden bölüm aralarında alkışlar yükseldi, yer yer..
O nefis zeybek oynayan ve vals yapan dansçıların isimleri de yoktu, programda. Bu yüzden yazamadım.
29 Ekim'de salona girerken, kutularda "CRR Ekim Ayı" programı vardı bol bol. Biten ekim ayı.. Yarın başlayacak Kasım nerde, peki?.
O da kasım sonunda mı dağıtılacak acaba?.
Biraz özen..
Arkanızda koskoca İstanbul Belediyesi, o belediyenin başında da sizi en çok anlayacak, en çok destekleyecek bir başkan, Ekrem İmamoğlu var.
Yani.. Mazeretiniz yok, arkadaşlar!.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
İnsanlar asla, söyledikleri kadar meşgul değillerdir. İnsanların öncelikleri vardır ve bazen sıra sana gelmez. Paul Auster
TEBESSÜM
Bugün size bir "Kağıt" fıkrası anlatayım mı?. Boşverin!.. Yırtar atarsınız!.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)