Bunun adı, DİP-LO-MA-Sİ!..
Türkiye'nin Barış Pınarı Harekatı'nı başlatırken amacı neydi?.
Türkiye- Suriye sınırının doğusunda Akçakale/Tel Abyad - Ceylanpınar/Resulayn arasındaki bölgede 32 kilometre derinliğindeki bir şeridi PKK/PYD teröristlerinden temizlemek!.
Bu sayede, Suriye sınırımızı nerdeyse boydan boya kaplayan PKK/ PYD hattı bölünecekti, bir. Güvenli bölgeye 1 milyon civarında Suriyeli mültecinin yurtlarına dönerek yerleşmesi sağlanacaktı, iki..
Önce Kara Harekatı başladı. Silahlı Kuvvetlerimiz, fevkalade yönetimle, çok az zayiat vererek, kısa sürede büyük ilerleme kaydedince, Suriye üzerinde hesapları olan iki Süper Güç, Amerika ve Rusya diplomatik hamle yapmak zorunda kaldılar.
Durum fevkalade karışıktı aslında..
Suriye'de Esad ve rejim güçleri vardı. Rejime baş kaldıran Özgür Suriye Ordusu vardı. PKK vardı. Güya DEAŞ'la savaşan, aslında PKK tarafından yönetilen PYD vardı. Amerika, PKK/PYD ile işbirliği halindeydi. Rusya Esad rejimini destekliyordu. Bu çorba bölgede ilişkiler de karmakarışıktı. Her an, saflarda hızlı değişiklikler oluyordu. Yani "Diplomasi" için çok ama zor bir durum vardı.
İşte bu dönemde Trump, yardımcısı Pence'i Ankara'ya gönderdi.
Erdoğan ve Pence, Türkiye'nin Barış Pınarı Harekatı'nın tüm amaçlarını içeren bir anlaşma yaptılar.
Amerikan medyası anlaşmayı "Türkiye istediği her şeyi aldı" diye yorumladı.
Ardından Putin ve Erdoğan, Türkiye'ye çok yakın Soçi'de buluştular.
Ordaki 10 maddelik anlaşma da, Barış Pınarı Harekatı amaçlarının tümünü kapsıyordu.
Öyleki..
Akçakale/ Tel Abyad- Ceylanpınar/Resulayn arasındaki bölgede PKK/PYD'den temizlenecek 32 kilometre derinliğindeki bir güvenlik bölgesinin Doğu ve Batı sınırlarındaki 10 kilometre derinliğindeki bir bölgede Türkiye ve Rusya ortak devriye yaparak, Güvenli Bölgeyi, bir şekilde garanti altına alacaklardı.
Daha ne beklersiniz, bu ortamda, bu devlere karşı oturduğunuz masalardan?.
Uzun lafın kısası bu Sevgili Okurlar!.
İzlediğim BBC, CNN İnt ve France 24 başta tüm uluslararası haber kanalları, hem haberleri ve hem yorumlarıyla gerek Pence- Erdoğan, gerek Putin- Erdoğan anlaşmalarının sonunda "Türkiye isteklerinin hepsini elde etti" dediler.
Yani..
Saha da olduğu gibi, masa başında da kazandık.
Diplomasi zor, çok zor sanattır. Elindeki kartları, ne zaman, nasıl oynayacağını bilmek, küçük ödünler karşılığı büyük faydalar elde etmek, bazı şeyleri, bilerek, sabrederek zamana bırakabilmektir.
Türkiye bunu başardı..
Dikkat buyurun.. "Erdoğan, ya da AK Parti İktidarı değil, Türkiye kazandı. Biz kazandık" diyorum.
Bu ülkenin vatandaşı olan her ama herkes de böyle demeli.. Vatanını,insanını seven, bu ülkede barış, bu ülkede huzur isteyen herkes böyle demeli..
Peki diyor muyuz?.
Hayır!. demiyoruz..
Küçük hesaplarlar.. Reytingler, tirajlar, oylar, vatanın, ülkenin, ulusun önüne geçiyor kolayca..
Oysa Orta Doğu öyle bir bataklık ki..
Bugün yolun daha başındayız.. Bu parlak başlangıcı sonuna dek götürmek için, "Tek" olmaya, "Bir" olmaya, "Birlik" olmaya mecburuz.
"Biz" olmaya mecburuz.
*
"Fils de pute" sensin, Belhanda!..
Başlıktaki laf, Fransızca'nın en ağır, en çirkin küfrü.. Kelimesi kelimesine bizim dilimizdeki "Oruspu Çocuğu" demek oluyor. Hayır, haberi dün Sabahspor'da yazan meslektaşım Mehmet Özcan gibi "O... Ç..." diye değil, aynen yazıyorum..
Oyundan aslında çok geç, ama nasıl haklı alınırken, kendisini protesto eden seyirciye, önce elle çirkin hareketler yapan Belhanda saha kenarına gelir, yani tribünlere yaklaşırken, Galatasaray seyircisine, benim insanıma "Fils de pute" diye bağırmış defalarca.. Mehmet Özcan, olayı adım adım izlemiş ve yazmış..
Yayıncı Kuruluşta görüntüler vardır.. Bu görüntüler delil olarak istenmeli ve çözülmelidir.
Çözülmelidir ki, maç sonrası yaptığı konuşmada, Galatasaray Seyircisine "Fils de pute" diyen Belhanda'sını hâlâ savunmak için, hakaret edeni değil hakarete uğrayanı, kendi insanı, kendi ulusu ve kendi seyircisini eleştiren Fatih Terim kafası da anlaşılsın!.
Şu sözlerine bakar mısınız, İmparatore'nin..
"Belhanda'nın ıslıklanması Ali Sami Yen'de beklediğim bir şey değildi. İstedikleri kadar tepki göstersinler çıkarmazdım. Belhanda kafasını takmaya başladı, ayağına geldiğinde de aşırı tepki olduğu için çıkardım. Taraftarımız böyle bir şey yapmaz. Seyirciler yapabilir. Bize böyle seyirciler değil, taraftar lazım."
Rezil Belhanda'ya değil, onu protesto edenlere saldıran ve "Bunlar taraftar değil" diyen, o Terim ki, kadro dışı bıraktığı, alt yapı ile antrenman yapmasına bile izin vermeden takımdan kovduğu Sabri Reis'i (Belki de günahı, İmparator'a karşı Reis olmaktı) o tribünler ıslıklarken tek kelime etmemişti. Ayni tribünler, Galatasaray'ın hâlâ yerini dolduramadığı Selçuk, ayni seyirci tarafından ıslıklanırken de susmuştu.. Sinan ve öteki Türkler de ıslıklandı ısrarla, inatla.. Terim tek kelimeyle savunmadı oyuncularını.. Hatta, onların ıslıklanmasından memnundu sanki..
Neden?.
Çünkü onlar Türktü.. Fatih Hocam, Euro 2016 bozgununun suçunu Türklerde bulmuş ve nefret etmişti. Öyle etmişti ki, artık mecbur kalmadıkça takımında Türk futbolcu oynatmıyordu.
Galatasaray Milli Marşını okumayı bilmeyen 11'lerle Şeref Tribünü önüne diziliyordu, stad hoparlörlerinden "Korkma, Sönmez" gürlerken..
Galatasaray, 1905'teki kuruluşundan beri ilk defa Milli Takım Aday kadrosuna, ilk 11'e de değil, Aday kadroya tek oyuncu vermiyordu.
Sivas maçında, Ömer ve Emre Mor, Fatih'in mecbur kalmadıkça oynatmadıklarından iki Türk, sahanın en iyileri idiler.. Seri ve Belhanda dökülmüşlerdi..
Buna rağmen "Fatih Kafası" sahaya, gene iki Türk'ü kenarda bırakıp, Belhanda ve Seri'li 11 yabancı ile çıktı.
11 yabancı demek, Avrupa'da başarı demekti ya.. Öyle diyorlardı, Terimciler ya..
Elindeki tüm yabancıları sahaya sürmüştü Terim gene.. Yedekler arasında da 1 yabancı vardı sadece. Feghouli..
3-5-2 ile başladığı maçta, istediğini alamayınca ikinci yarının başında bir taktik değişiklik yaptı. Dökülen, golü yediren Seri'yi, ya da sadece kendine oynayan, top rakipte iken, kendi kaptırdığı toplara dahi koşmadan sadece yürüyen ruhsuz Belhanda'yı değil, 4-3-2-1'e döndüğü için, üçüncü stoper Donk'u çıkarıp, sol kanada Feghouli'yi koydu.
O sırada bizde maçı izleyen Galatasaraylı kalabalığa, "Fatih'in elinde 12 yabancı vardı, hepsini kullandı. Şimdi oyuncu değiştirirse, artık kerhen ve mecburen Türk sokmaya mecbur kalacak" dedim.
Nitekim öyle oldu. Seri ve Belhanda öyle dökülüyorlardı ki, artık o takımla, çok ihtiyacı olan 1 puan ı bile alamayacağını anlayıp, Sivas maçının yıldızları Ömer ve Emre Mor'u onların yerine sokmak zorunda kaldı, Terim.. Kerhen!.
Hocasının kendisine güvenmediğini, inanmadığını, mecbur kalmazsa oynatmayacağını bilen adamdan hayır gelir mi?. Selçuk öyle öldürülmedi mi?.
Ömer de, Emre de, Sivas maçının ölçü olmayacağını, ağızlarıyla kuş tutsalar Real kadrosuna giremeyeceklerini, benim bildiğim gibi biliyorlardı.
O futbolcu ne oynar, nasıl oynar, varın düşünün..
Levent Tüzemen kardeşim hâlâ Fatih Terim avukatlığını yapıyordu dün.
"Bu kadro ile bu kadar olur.."
Daha dün Sivas'a golleri atarken göklere çıkardığınız Andone, bu defa birden "Beceriksiz" mi oldu?. Peki evindeki Galatasaray'ın 2 misli şut atan, 4 misli fazla isabet kaydeden, ama sadece bir gol atab-i len Realliler neydi o zaman Levent?
"Bu kadroyla bu kadar olur" değil, Levent!.
"Bu kafayla bu kadar olur.."
Hemen yan sayfanın tepesinde Erman Hocamın manşeti var..
"Yenilginin tek sebebi Fatih Terim!."
İşte doğru hüküm.. İşte gerçek ve yürekli başlık..
Suçlu dediğin gibi kadro ise, o kadroyu kuran kim?. Boğazına dek borçlu, meteliğe muhtaç Galatasaray'ı batık duruma getiren tonla transferi, en başta da, sakat Falcao'yu aldıran kim?.
Fener'in kovduğu Slimani'yi alırken, kendi dünya çapında oyuncusu Falcao'yu Galatasaray'a sokuşturan Monaco, gerzek mi?. Parayı her gece kovalarla kazanan kumarhane cennetinin takımı Monaco ha?.
Spor Müdürüm Murat Özbostan'ın "Çöpe giden paralar" başlıklı yazısı var, senin yazının yanında.. Onu da oku, bi zahmet..
"Meteliğe muhtaç" dedim.. O da lafın gelişi değil..
Şampiyonlar Ligi'ne paralel UEFA Gençlik Ligi de oynanıyor. GS TV, bu ligde gündüz saatlerinde oynanan Galatasaray- Real Madrid maçını da naklen yayınlayamamış, salı günü..
Neden Levent?. Kendi gazeteni okuduysan dün, öğrenmişsindir.
Galatasaray- Real Madrid UEFA Gençler Ligi maçının naklen yayınının 5 bin lira masrafı varmış..
Mustafa Cengiz/ Abdürrahim Albayrak Çiftliği, 5 bin lira bulamamış, o yayını yapacak iyi mi?.
Yeni Cami önünde mendil açsalar, yarım saatte toplarlardı be!.
Ben utandım Levent?.
Ya sen?.
*
Çingeneler ve Okurlar!..
Bir Cumhuriyet Yargıcı'nın "Çingene" sözcüğünü "Hakaret" kabul eden kararını şiddetle eleştirmiştim. "Burada hakarete uğrayan Çingene kökenli Türk vatandaşlarıdır. Yargıç bu suçtan nasıl beraat ettirir de, "Çingene" denen kişiyi hakarete uğramış kabul eder" diye yazmıştım.. Büyük ilgi topladı, okurlarımdan.. Nedense, asıl Çingene kökenli, sanatçı, siyasetçilerden tek ses gelmezken.
Nedir, dostlarım?. Utanıyor musunuz, Çingene olmaktan?.
Avrupa'nın "Türk kafası" lafını hakaret diye kullanması beni utan- dırıyor mu?.
***
Okurların çoğu Mehmet Atak gibi yazımı alkışlıyor. İstanbul'da yıllar önce bir Çingene konferansı toplanmış. Dünya Çingeneleri Çeri Başı'nın bir sözünü naklediyor Atak.."Çingenelik, neşe, müzik ve renk" demektir.
***
Fikret Çantaş "İnsanların Çingeneye dokunmama ve dokundurtmama hakları olmamalı mı" diye soruyor. Beni de "Hukuk mantığından yoksunluk"la itham ediyor."Irkçılık nedir bilir misin, Çantaş?. Faşizm nedir?. Dahası "İnsanlık" nedir?. "Dokunulmazlar" Hindistan'da vardı. Kast sistemi.. Dokunulmazlar en aşağılık sınıftı.. Sen önce "İnsanlık" nedir öğren, sonra bana "Hukuk mantığı" dersi vermeye kalk..
***
İdil Duygu Aksoy adlı okur da "Yazınızda anlattığınız aşk hikayesi öyle romantik değilmiş aslında.. Zira bahse konu dillere destan aşk, iki kardeş arasındaymış" diye yazmış..İnanma İdil!. Sakın inanma.. Bu da Çingene düşmanlarının, onları aşağılayanların uydurması..
Gerçeği ben gene bu köşede, tam da 6 yıl önce yazmıştım. Bir daha okumak ister misin?. Buyur o zaman..
***
Yüz yıllar önce Hindistan'da kendilerine Roman diyen bir kabile yaşardı. Romanca (Romani) konuşurlardı..
Şeflerinin küçük bir oğlu vardı.
Adı Çen.. Yörenin kralının bir gün bir kızı oldu. Kahinler, ülkenin bir gün istilaya uğrayacağını ve gelenlerin kralın kızını öldüreceğini söylediler.. Kral, kızını kurtarmak için bir çare buldu..
Gan adını verdiği küçük kızı, Roman şefine emanet etti.. "Bunu kendi kızın ilan et, öyle büyüt.. Senin değil, kralın kızı olduğunu, sadece sen, karın ve ben bileceğiz dünyada, başka kimse bilmeyecek" diye yemin ettirdi..
Çen ve Gan birlikte büyüdüler.
Çen evlenme yaşına geldi, ama kendisine gösterilen dünya güzeli kızların hiçbirini beğenmedi. Garip bir hisle, kız kardeşi bildiği Gan'a yakın hissetti hep kendini.. Oğlunun sararıp solduğunu gören annesi, işin iç yüzünü anlayınca, yeminini bozdu ve Çen'e "Gan'la evlenebilirsin, çünkü o senin kardeşin değil" dedi.
Çen, Gan'la evlenince, Romanlar ikiye bölündü. Bu sırada kahinlerin dediği de olmuş, Makedonyalı İskender'in orduları Hindistan'ı istila etmişlerdi..
Romanların Çen ve Gan'ı destekleyenleri, onların peşine takılıp ülkeyi terk ettiler.. Kendilerine de Çengan dediler.
Kahinler, istiladan sorumlu tuttukları Çenganları lanetlediler.. "Ayni yerde iki gece üst üste uyuyamayın.
Ayni kuyunun suyunu iki defa içemeyin.
Ayni nehri iki defa geçemeyin" dediler..
Göçebe Çenganlar önce Mısır'a yerleşti.. Orayı da Araplar istila edince bu defa Ermenistan'a göçtüler ve "Biz Mısır'dan geldik" dediler.. Mısır Egypt diye bilinirdi.. Ecip diye okunur..
Bu yüzden gelenlere "Mısırlı" anlamına "Cipsi/ Gypsy" dedi Ermeniler..
Orada da rahat edemediler ve sonunda Osmanlı İmparatorluğu'na taşındılar ve Osmanlılarla birlikte Rumeli'ye, en başta da Macaristan'a dağıldılar..
Sonra Avrupa'nın tümüne yayıldılar.
İspanya'da efsane oldular..
Çengan adı "Çingen, Çingene, Çigan, Zigan" diye kullanılır oldu.
*
Tebessüm
Küçük kızım fena halde Miki Fare delisi olduğu için, Disney Land'e gittim. Akşam evde anlattığımda nasıl heyecanlandı, görmeliydiniz!.
*
Sevdiğim Laflar
"Kendinize hakimiyeti yitirdiğiniz ölçüde özgürlüğünüzü de yitirirsiniz."
Maria Ebner Von Eschenbach
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)