HINCAL ULUÇ

Halit Ayar’ı kim öldürdü!.

Sanırım içinizde "Halit Ayar da kim" diye soran yoktur..
Bütün ülke günlerden beri onu konuşuyor.. Nasıl konuşmasın ki?. Bütün haber kanalları, bütün ana haberlerde o var.. Nasıl olmasın ki..
Napolyon Bonapart "Bütün dünya tek devlet olsaydı, başkenti İstanbul olurdu" demiş. İşte o İstanbul'un kalbi Beyoğlu'nun göbeği, İstiklal Caddesinde, daha iki ay evvel İstanbul Teknik Üniversitesi'ni bitirip ailesini sevince boğan, hayata umutla bakan bir genç adam öldürüldü.
Hem de nasıl pisi pisine, nasıl kalleşçe, alçakla öldürüldü, uyuşturucu müptelası iki sarhoş tarafından, iki şişe bira parası için..
Gazeteler, ana haberler, haber kanalları, katil ve yardakçılarının yakalandığını, tutuklandığını yazıyorlar..
Görüntüler de var zaten, güvenlik kameralarında.. Halit'i bıçaklayan Emra, olayın başından sonuna ekranlarda.
Yani katil o!.
Yani duruşma, avukat cambazlıkları olmazsa ilk celsede sona erer, o kadar net Emra'nın Halit'in katili olduğu..
Ama acaba öyle mi?.
Her şey güvenlik kameralarında göründüğü gibi mi?.
Halit'i, gerçekten Emra mı öldürdü?.
NTV'de Ahmet Arpat'ın son günlerde artık unutur olduğumuz harika gazetecilik eseri programını izlerken düştü bu "Acaba" sorusu beynime..
Gerçekten Emra mı öldürdü Halit'i.. Yoksa?..
Yoksa?.
***
Ahmet'ten öğreniyoruz ki, katil (Zanlısı falan değil, alenen katil) Emra, savcılıktaki suç dosyası fevkalade kalabalık biri.
Uyuşturuculuktan gaspa, dolandırıcılıktan, tehdide, Türk Ceza Kanunu'nunda ne kadar suç varsa işlemiş nerdeyse..
Polis, bu adamı 19, yazı ile on dokuz kere yakalamış ve savcılığa teslim etmiş.
10 defasında hakkında dava açılmış. Birinde, silahlı gasptan 10 yıla mahkum olmuş, 2016'da.. Diğer 9 davası hala devam ediyor.
İşte bu sabıka deposu adamı, benim devletim Ceza Muhakemeleri Usul ve İnfaz Yasaları'na göre, bu yıl açık cezaevine nakletmiş.
İyi halden..
Ödüllendirmiş yani..
..Ve de açık cezaevinde üç ay sonra gene ayni infaz yasalarına rağmen izin hakkı kazanmış, iyi halden.. Bir ödül daha..
İlk iznine çıkmış, Emra..
O izinde suç işlemiş. Dikkat buyurun, izinli çıktığında bile suç işlemiş. Ne suçu işlediği önemli değil, hukukta. İzinli çıkanlar cezası ihtar ve para olan disiplin suçu bile işleyemezler.
Emra izinde suç işlemiş ve yeniden kapalı ceza evine yollanması gerekirken, ona ikinci defa 1 hafta izin, ikinci defa ödül vermiş, devletim.. İyi halden..
Özetliyorum.
Sabıka dosyası dolu..
Polis onu 19 defa yakalamış.
10 davasından biri bitmiş, 9'u devam ediyor. Biten davada 10 yıla mahkum bu "Sabıka dosyası" adamı benim devletim Açık Ceza Evi'ne naklediyor "İyi halli" diye. Orada bir de izin veriyor, "İyi halli" diye.
İzinde suç işliyor.
Buna rağmen ikinci defa izin veriyor. Hala "İyi halli" adam, bakar mısınız?.
..Ve o izinde, Emra, pırıl pırıl bir genci, sadece aile ve yakınlarının değil, ülkemin de umudu, bin fedakarlıkla yetişmiş bir genç mühendisi, hayatının baharında, bıçaklamıyor..
Yere düştüğü halde ölene kadar bıçaklıyor.. İstediği iki şişe bira parasını vermediği için..
Hem de nerde?.
Dünyanın merkezi İstanbul'da..
Dünyanın merkezi İstanbul'un merkezi Beyoğlu'nda..
Sadece Beyoğlu'nun değil, ülkenin en ünlü caddesi İstiklal'in tam göbeğinde..
Söyleyin bana şimdi, Halit'in katili Emra mı, yoksa?.
Yoksa bu ülkenin yasaları mı?.
Yoksa..O yasaları açıkça görülüyor, rastgele uygulayan savcı ve yargıçlar mı?.
Yoksa, Beyoğlu'nu, İstiklal Caddesi'ni uyuşturucu müptelaları ve satıcılarına teslim eden, can güvenliğimizi sıfırlayan İstanbul Emniyet Müdürlüğü mü?.
Hala emin misiniz, Halit'i, Emra'nın öldürdüğüne?.
***

Bu olay kolay kapanmaz.
Kapanmamalı. Benim balık hafızalı medyamda mesleğin temeli "Fikri takip" kalmadı, yıllardır. Bunu da unutur geçerler..
İşin içinde siyaset yoksa, köşe yazarları da ellerini sürmez, iki satır yazmazlar, biliyorsunuz artık..
Bu yüzden tek başıma da olsam, bu ülkede, bu İstanbul'da, bu Beyoğlu, bu İstiklal Caddesi'nde günün her saatinde, özgür ve pervasız yürüme hakkımız için savaşa devam edeceğim.
Yarın!.

TEBESSÜM

- Neyiniz daima artar, asla eksilmez?.
- Yaşınız!.

34 PE 9283!.

İçişleri Bakanlığı Trafik Daire Başkanı Mehmet Yavuz dostum..
Bu satırları size yazdım..
Hani geçen hafta yazım üzerine, aramıştınız uzun uzun konuşmuştuk da size "Asıl şikayet sebebim" demiştim ya..
Dün sabah işe geliyorum.
Nispetiye Caddesi'ni, Zincirlikuyu'ya bağlayan arter üzerinde, Levent Işıklı Kavşağı var..
Sarı yandı. Sarı "Kırmızı geliyor, yavaşla dur" demektir, uygar ülkelerde.. Dağ yasalarının geçtiği, herkesin bildiğini okuduğu ülkemizde ise "Gaza bas, aman kırmızıya kalma" demek olur.
Bu 34 PE 9283 aynen bunu yaptı işte. Gazladı ve hışım gibi geçti gitti, yakalayamadığı kırmızıda..
O hızla duramazdı ki..
Sevgili Yavuz Dostum, Bu, bizim ülkede vukuat-ı adiye.. Yani sıradan olay. Mesele bu olsa, yazmazdım bile..
Ama bu değil..
Mesele bu değil.. Mesele..
Sarıda gaza basıp, kırmızıda hışım gibi geçerken 34 PE 9283, yaya geçidinin başında bir görevli trafik polisi duruyor ve sadece bakıyordu..
O konuşmamda size "Beni kahreden şey, insanlarımızın polisin önünde suç işleme pervasızlığı" demiştim, ısrarla..
İşte bunu demek istemiştim..
"Polisleri çekin, yasakları kaldırın ki, hiç değilse Devlet küçük düşmesin" derken..

O ZEMİN NİYE KÖTÜ, ORMAN BEY?

Şenol Güneş Hocam bu defa yerden göğe haklı.. Maçı, bu ülkenin değil, dünyanın en güzel stadında, benim için adı hala Dolmabahçe, İnönü Stadı olan, Beşiktaş Park'ta izlerken, kanım dondu.
Maç, bu ülkenin en güzel, en değerli stadında değil, Beykoz Çayırı'nda oynanıyordu sanki.
Şenol Hocam maçtan sonra "Vodafone zemini mevcut sahaların en bozuğu. Hızlı oyuna engel oluyor.
Kasımpaşa'nın sahası zemin olarak çok daha güzel" demiş.
Haklı olmaz mı?.
Kötü zemin iyi oynayan takımı engeller, oyun kalitesini, düzeyini düşürür, hatta kötü takımla eşitler onu..
Gençlik yıllarımda hatırlıyorum, bir Beşiktaş- Real Madrid maçı mıydı neydi, Real Avrupa'nın tek takımıyken, İstanbul'a gelmişti. Maça gittik.
Günlerdir yağmurun damlasının düşmediği İstanbul'da o zaman çim değil toprak İnönü Stadı zemini bataklık gibiydi.
Sonra öğrendik.
Gece arazöz getirip sabaha kadar sulamışlar sahayı..
Şimdi Türkiye'nin anısal ve tarihsel Wembley'i durumundaki bu stadın zemini nasıl bu kadar rezil olabilir?.
Devletim bu stadı karşılıksız Beşiktaş Kulübü'ne armağan etti. Metre kareye vurursanız, dünyanın en pahalı stat arazisi.. Dolmabahçe Sarayı yanında denize nazır bu araziyi satışa çıkarsalar, İstanbul'un kaç bin sorununu çözecek finansman sağlanırdı, öylesi pahalı..
"Bu stadı ben yaptım" diye övünürken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından "O mu yapmış" diye terslenen Fikret Orman, Cumhurbaşkanı'nın konuk olduğu Andorra maçında nerdeydi?.
Ev sahibi olarak karşıladı, ağırladı da, ben mi görmedim?. TRT mi bilinçli olarak göstermedi yoksa?.
Futbolu iyi bilen, bu konuda hiç kül yutmaz Cumhurbaşkanı "Bu sahanın hali ne" diye sorar diye mi korktu, kayboldu, yoksa?.
"Erkekliğin dokuzu kaçmak, biri hiç görünmemek" mi dedi yoksa?.
İşte bu olabilir..
Çünkü, bütün yaz boyu, magazin sayfalarında onun erkekliğini kanıtlayan fotoğraflar gördük, hep. Sporsuz ve futbolsuz resimler..
Dünyanın transferi yapılır ve taraftar artık Şampiyonluk beklerken, iyi futbol için iyi saha gerektiğini bilen bir başkan, hiç değilse telefon edip sormaz mı, "Çimler ne oluyor" diye.. O bitmez tükenmez Mavi (Aslında çok renkli) Turlarına bir gün ara verip, İstanbul'a, ona emanet milletin ve Şampiyon Adayı kulübünün çim sahasını kontrole gelmez mi, Beşiktaş Başkanı?.
Galatasaray Başkanı, ışıklar içinde yatsın Ali Uras doktoru hatırlarım, 80'li yıllarda..
Elinde hortum çimleri suluyordu..
Çim sulayan Doktor Galatasaray Başkanı.. Mavi sularda keyif çatan Çapkın Beşiktaş Başkanı..
Lig başlayalı üç hafta olmuş.
Bu saatten sonra saha bakıma alınmaz. Her hafta daha kötüye gider..
Peki bunun hesabını Beşiktaş adına, millet adına Orman'dan soracak kişi, kurum yok mu?.
Bu ülkede Orman Yasaları mı geçerli?.

ZUHAL HAKLI..

Adını bilmem, yolda görsem tanımam Nesrin Cavadzade diye bir hanım kız varmış.. Manken olmanın avantajlarını kullanıp, basamakları güzelliği ile atlamış ve bu ülkenin önde gelen yönetmenlerinden Ömer Faruk Sorak'ın ilki çok beğenilen Aşk Tesadüfleri Sever filminin ikincisinde başrolü kapmış.
Filmin oyuncularından biri de, bu ülkenin en önde gelen sanatçılarından, ünü sınırlarımızı aşan Zuhal Olcay..
Filme bir Basın Galası yapmışlar..
Bu Nesrin Hanım, 2 saat geç gelmiş..
Benim meslektaşlarım beklemişler.. Ben Mustafa Cengiz Başkanı bir dakika beklemeyip salonu terk eden adamım.
Zuhal'in de tadı kaçmış. O da terk etmiş galayı..
Onu tartışıyor, magazincilerimiz bir de..
Nesrin, Zuhal Olcay'ı görünce iki eli ile yerlere kapanmalı..
Zuhal öyle bir usta..
En başta en iyi eğitimini almış, ondan sonra sahnede harikalar yaratmış, Londra sahnelerine dek perde açmış bir büyük sanatçı hem de..
Burası İstanbul, insan geç kalabilir..
İki saat gene de çok da, herkesin eline yapışık bir cep telefonu var. Mesleğine, ustasına, medyasına, en başta da kendisine saygısı olan bir telefon edip "Gecikiyorum" demez mi?.
Ama o güzellik dışı vasıfların çoğundan mahrum hanım kızımızın umurunda değil, Zuhal Olcay gibi bir devi ve koskoca(!) İstanbul medyasını bekletmek.. Bir ama tek bir gazetede medyanın sitemini okumadım. Oturup beklediler, kös kös.. Dilerim Ömer Faruk Sorak'ın içki ve kanapeleri değmiştir bu sessiz beklemelerine..
Erkan Can Usta, Zuhal haklı..
Sen haksızsın..
O da nerden mi çıktı?.
Sen niye kalkıp gitmedin, Zuhal'le.. O şımarık güzele sen niye bir ders vermedin, Ustalar ustası?

SEVDİĞİM LAFLAR

Küçük şeylere gereğinden çok önem verenler, elinden büyük iş gelmeyenlerdir.
EFLATUN

RENKLER..

Geçen gün forma renkleri rezilliğini yazdım, gevşek, umursamaz ve boş oturan Nihat Özdemir Federasyonunu eleştirirken.
Kulüpler rezil formalar yaptılar.
Hele TV'lerde sırt numaraları sadece Türkiye'de TV seyircisini hiçe sayan, belin altına yazılı isimler de okunmayınca, geçin futbolcuları takımları tanımak bile zor.
Açıyorum TV'yi..
Başakşehir- Alanya oynuyor.
Başakşehir Turuncu Lacivert.
Alanya Turuncu Yeşil.. Ama sahadaki formalarda ne turuncu var, ne lacivert, ne yeşil..
Yahu hangisi Alanya, hangisi Başakşehir bunların?.
Yayıncı kuruluş da, uygar ülke TV'leri gibi, süreyi ve skoru gösteren köşede takım isimlerinin yanına veya altına, sahadaki forma renklerini koymuyor ki, hemen anlayasın..
Özdemir Federasyonu onu da umursamıyor. Neyi umursamıyor ki..
Yazımın çıktığı gün, Takvim'de Lütfi Albayrak'ın mizah köşesine bakarken, bu defa çok güldüm.
Sanki bana yazmış, Lütfi Kardeşim.
Diyor ki..
"Kırmızı mercimeğin turuncu olması ile uçaklardaki kara kutunun turuncu olması kıyasıya yarışır." İkisi de turuncu olan Başakşehir ile Alanya'nın turuncu olmamakta yarıştıkları gibi..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.