Şenol Güneş'i hoca olarak hiç beğenmediğimi dünya bilir.. Türk Milli Takımı 2002'de Dünya Üçüncüsü olunca
"Dünya Üçüncülüğünü kazanmadık. Şenol'un korkaklığından Dünya Şampiyonluğunu kaybettik" diye yazdım.
Çıkardığı savunma 11'i ve oynattığı savunma taktiği yüzünden Brezilya'ya iki kez kaybetti ve üçüncü olduk.
Aslında o takımı kuran da
Şenol değil, Fatih Terim'di.. 2000 yılında UEFA Kupası Şampiyonu olan
Terim'in çocukları, Şenol'un takımının iskeletiydiler.
Şenol yürekli ve kararlı birisi olsaydı,
bugün Başakşehir değil, Beşiktaş şampiyonluğunu nerdeyse ilan etmiş olurdu.
Elindeki müthiş imkanlar sağlayan kadrodan bir türlü yerleşmiş bir 11 kuramıyor, maçta gereken müdahaleleri çok geç, çoğu zaman iş işten geçtikten sonra yapıyordu.
Takımı 1-0 öne geçtiği anda aklına gelen şey ise, skoru korumak olunca, değişiklikleri hep savunmaya, hep oyunu öldürmeye yöneliyordu.
Bu korkak ve kararsız Şenol tonla puan kaybettirdi Beşiktaş'a..
Son zamanlarda birden değişti..
Alt yapıya, gençlere değer veren, savunmayı değil,
futbol oynamayı düşünen Şenol, güneş gibi doğdu..
O Şenol'u 90a programında ve köşemde arka arkaya alkışlamaya başladım.
Hatta, Türkiyem'e en ağır hakareti ettiği için nefret ettiğim, bu ülkede çalışma izni verilmemesi için defalarca yazılar yazdığım
Lucescu'nun gönderilmesi söz konusu olunca "Yerine Şenol gelecekse, kalsın" diye bir "Anlayana" ironisi bile yaptığım Şenol'u alkışlamaya başladım.
Benim işim insanlarla değil, yaptıklarıyla çünkü..
Severim, sevmem o ayrı.. Onlar duygu.. Ama bu meslekte, duygularını yorumlarından uzak tutacaksın. 60 yıldır bu ilkemden sapmadım.
Doğru yazdım. Yanlış yazdım. Ama hep ne düşünüyorsam onu yazdım.
***
Peki bugün Luce'nin gidişini ve Şenol'un gelişini niçin alkışlamıyorum..
Şenol yalan söyledi ve tekrar gözümden düştü de ondan..
Fikret Orman'la aleni atışıyor, durmadan laf sokuyordu ama "Başkanla sorunumuz yok" diyordu, üstüne.. Hadi onu anlayabilirdim..
Ama daha bu salı, 90a'daki tartışmamızı izleyenler bilir.
Basın toplantısında bir soruya sinirlenen Şenol'u
Güven Taner gündeme getirdi.
"Adam 'Sezon sonuna kadar Beşiktaş'tayım.
Ben ayni anda iki takım çalıştırmam.
Federasyonla da anlaşmam yok' diyor, yazılı ve görüntülü medyada..
Hala bu aptalca sorular soruluyor" dedi.
Yanında oturan, programı yöneten müdürümüz
Serkan Korkmaz "Ben çok güvenilir kaynaklardan haber aldım. Şenol Hoca federasyonla anlaştı" diye araya girdi.
Serkan'a sordum..
"Yani Şenol millete yalan söylüyor öyle mi?."
"Benim öyle bir iddiam yok" deyince Serkan üzerine gittim.
"İşte Güven'in sözleri..
'Şenol Hoca federasyonla anlaşmam yok' diyor. Sen 'Kesin biliyorum var' diyorsun. O zaman Şenol yalancı olmuyor mu",
diye bastırdım ama, Serkan susmayı tercih etti..
Ve salı gecesi yayınlanan bu programın üzerinden 48 saat geçmeden Şenol Güneş Federasyonla anlaşma imzaladı.
Hadi gelin de bu işlerin 48 saat içinde başlayıp, hem de ayni gün istifasını açıklayacak başkanla bitirildiğine inanın.
Şenol Hoca şaşkın. Şenol Hoca, Fener maçı gösterdi ki, eskiye dönmüş.. Eski kararsızlığı, korkaklığı ve müdahaleleri hep geçme yapma kötü huyu hortlamış.
"Bu ülkede başka hoca mı yok.. Fatih, Mustafa, Şenol üçgeninde dönüyoruz" diyenlere katılıyorum..
Mesela
Okan Buruk.. Elazığspor'dan başlayarak, hem de nasıl yükselen çizgisini izleyen, Rize'ye oynattığı topa bakan var mı?.
Bizim Üç Büyükler medyası farkında bile olmaz, küçüklerde olanların..
Okan deyince akıllarına gelen Galatasaray futbolcusudur, o kadar. Ötesini görmemiş, duymamışlardır, bilmezler..
Ben Şenol'a inanmıyorum.
Güvenmiyorum..
Dilerim yanılırım. Dilerim Türkiye'yi
Avrupa 2020'de görürüz.
Dilerim
Fransa, İzlanda, Arnavutluk, Moldava, Andorra gibi, olası en kolay guruptan bizi
önce play off'lara taşır..
Asıl zoru guruptan sonra ama, orasını o zaman düşünürüz.