Çiftlik Bank’ın profesörü..
Her şeye maydanoz, aklı fikri gazetelerde adının ve resminin çıkmasında, güya "Çevreci", güya bilim adamı birisi var..
Ünlüleri zırt pırt dava eder ki, haber olsun, adı geçsin..
Bu Çiftlik Bank'ı kurup insanları soyan ve sonra milyonlarıyla Uruguay'a kaçan çocuğun peşine takılan saflardan biri de oymuş meğer..
Çiftlik Bank adlı olmayan çiftliğin sözde kapısında açılış (!) töreni yapılırken, koşmuş oraya gitmiş, eline makası almış, sosyal, gerçek medyada resmi çıkacak heves ve heyecanıyla..
Onu öyle görünce nasıl gülmem geldi..
İhtiras adamı ne tuzaklara düşürüyor.
Paralarını kaptıranlar da farklı değil, pek!.
Bu ülkede bu tür dolandırıcılık olayı bir değil, bin..
Hâlâ kanıyor, aldanıyor ve para kaptırıyorlarsa ne diyebilirim ki?.
Üstelik benim Sabah gazetem uyarmış, yazmış Çiftlik Bank'ın ne olduğunu..
(Metin Can/ İşte Çiftlik Bank Gerçeği/ 24 Kasım 2017).. Aldırmamış kimse.. Öbür gazeteler, devlet ve..
..dolandırılanlar.. Kolay para gelecek, kolay zengin olacaklar ya.. O zaman gözler her şeye kapanıyor.
1967'de bir film seyretmiştim.
Yarım asır önce yani..
Flim Flam Man.. Türkçe adı Üç Kağıtçı..
Filmde 3 Kağıtçı'yı George C. Scott oynuyordu.
Muhteşem aktör. Yanına aldığı ve yetiştirdiği çırağını da Michael Sarrazin..
Hiç unutmadığım bir sahnede, bir içki bayisine bir kamyon viski satarlar, şişesi 1 dolardan. Bayi, en az 10 misline satacağını bildiğinden kapar.
Parayı alıp giderlerken, genç adam rahatsız olur.. "Bir zavallıyı soyduk" der..
Usta 3 Kağıtçı cevap verir..
"Sadece dolandırıcıları dolandıracaksın evlat!.
Namuslu insanı dolandıramazsın.."
İzah eder..
"O bayi on dolarlık viskiyi benden bir dolara alırken, beni aldattığını düşünüyordu.
Bir dolarlık viskiyi, on misline satarken de müşterilerini aldatacağını.
O hırsla kandı.."
******************
HASAN CELAL.. GÜZEL DOSTUM!
Bugün hatta gece yarıları stat kapılarına gidip kuyruğa girmiyor, taşlar üzerine uzanıp sabahı beklemiyor, maç öncesi turnike önlerinde sıra kapma uğruna dövüşürken kan revan içinde kalmıyor, tribününe girince yer bulmak için ayrı kavgalara ihtiyaç duymuyor, üç kişilik yere ceketini sermiş biriyle boğuşmuyorsanız..
Bugün size artık bir özellik, bir ayrıcalık değil, sıradan bir şey gibi gelen, elinizdeki numaralı biletinizle, hatta maçın ikinci yarısında gelip, yerinize rahatça oturabiliyorsanız..
Üç, beş yaşındaki çocuklarınızı çekinmeden, rahatça maça götürüp getirebiliyorsanız, bunu Hasan Celal Güzel'e borçlu olduğunuzu biliyor musunuz?.
Pazar günü, 73 yaşında kaybettiğimiz, dün toprağa verdiğimiz Hasan Celal Güzel'e..
1987'de Gençlik ve Spor Bakanı oldu, benim Mülkiyeli kardeşim ve Antepli hemşerim..
Statlardaki çağ dışı uygulamayı o zaman Gelişim Spor Dergimizde yazıyordum. 35 bin tirajlı bir spor dergisi.. Basın bürosu yazılarımı önüne koymuş olmalı.. Aradı.
Oturduk, uzun uzun konuştuk..
25 bin kişilik statlara 50 bin kişi girmesine izin veren "Ayakta" izlemeyi yasakladı. Tribünlere yeri belirli ve arkalıklı koltuklar koymayı zorunlu hale getirdi. Her koltuğa bir numara verdirdi.
Yerlerin hepsi ve biletler, kale arkası dahil numaralı oldu.
İnsan gibi, uygar insanlar gibi maç izleme hakkımız doğdu.
Onunla en son Sabah'ta buluştuk.
Bizde köşe yazmaya başladı.
Odalarımız yan yanaydı.. Sonra ayrıldı..
Sonra!..
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)