HINCAL ULUÇ

Son Sözleri

"Baylar, hepinize el veda!.."
Wallace Hartley (15 Nisan 1912'de Titanik batarken çalmaya devam eden orkestra arkadaşlarına böyle demişti.
O sırada salonda olan yolculardan kurtulan biri nakletti..)
----------------------------
Moda'nın moda olduğu yıllar!..
Çocukluğum ve gençliğimde Moda'nın özel bir yeri vardır.. "Moda Plajı ilk denize girdiğim ve yüzmeyi öğrendiğim yerdir" dersem özetler belki.. Fransızca'dan aynen tercüme Moda Deniz Hamamları'ydı adı. Çoğul.. Çünkü iki kısım.. Bir yanı erkeklere, bir yanı kadınlara..
Denize girip, plajı çevreleyen kukaları aştığınızda görebilirdik ancak, kadınlar kısmını.. Bu yüzden de, sandal kiralayıp açıktan girmeyi tercih ederdik.
Akşam üzeri, Altıyol'daki evimizden Moda İskelesi'ne yürürdük..
Beş vapurunu karşılamak için..
Çünkü İstanbul tarafındaki kız liselerinin Dame de Sion başta öğrencileri o vapurla dönerlerdi. Delikanlılar olarak görevimizdi tabii karşılama işi..
Daha ileri senelerde yazlarım iskeleye 50 metrede Atıfet Sokak'ta geçti. Kuzen Doğan Şener'le.. Harika günler yaşardık.
Moda'nın hem de nasıl moda olduğu günlerdi.
Bir defa sosyete ordaydı. Moda Deniz Kulübü ve Lozan Plajı, tam sosyeteydi.
Cumartesi geceleri, Deniz Kulübü'nde smokin, tuvalet geceler düzenlenir, en ünlü sanatçılar çıkarlardı. Biz de 2 saatlik kiraladığımız sandalla yanaşıp dinlerdik denizden.. Bir yandan da içerdik..
Su tabii.. Paramız başka neye yeterdi ki..
Moda öyle modaydı ki o yıllar, hiç unutmam, Nuri Dayımlar, Ankara'da komşumuzdu.
Sarıyer'de bahçeli bir evleri vardı. Semiha Yengem, Moda'da bir apartmanın 100 metre karelik giriş katını almak için o muhteşem bahçeli villayı satmıştı.
Her ünlünün Moda'da evi vardı sanki..
Fenerbahçe ile Galatasaray derbi maçları öncesi Moda'da kampa girerlerdi. Hatta hatırlarım Mono Palas adlı pansiyonda bir defasında beraber kamp yapmışlardı..
Öyle güzel günlerdi onlar, her şeyi ile..
Bunları nerden hatırladım şimdi..
Ünal Özüak kardeşim bir kitap yazısı maillemiş bana.. "Modalı olmak bir ayrıcalıktır" diye başlıklayıp.. Modalı yazar çizer İzel Rozental "Moda Sevgilim" diye bir kitap yazmış. Onu anlatıyor Ünal..
Ünal da sıkı Modalıdır. Orda büyümüş, orda okumuş.. O heyecanla anlatmış kitabı..
Buyrun şimdi de Ünal'ı okuyun.. Sonra da kitabı alır, İzel Rozental'in keyfini sürersiniz.
***
Sanki birisi İzel beye (Rozental) "Yediğin içtiğin senin olsun bana gördüklerini, yaşadıklarını anlat" demiş. Yaşdaşım, komşumda oturmuş karakalem çizer gibi çalakalem Moda'sını yazmış.
O Saint Joseph'de, ben Kadıköy Maarifte okumuşum. Anlattıkları, daha doğrusu okurken yaşattıkları, anılarıma, yaşanmışlıklarıma dokundu. Kendisi karikatürist İzel Rozental'in Moda Sevgilim Yeniden kitabını okurken, teker teker Moda'nın simgeleri Koço Lokantası, Freréler Okulu Saint Joseph, Mimar Vedat Tek'in iskelesi, Emin Onat'ın evi, Mustafa'nın Çayırı gibi kent mobilyaları gözümde canlanıverdiler.
Kadınlar Hamamından "Annene söyle babanı da getirsin" diye kovulduğunda ergen olduğunu anlayan her Modalı delikanlının geçtiği yollardan geçmiş Rozental..
Levent Yüksel'in günümüze taşıdığı Orhan Veli'nin "Hani o Mualla'yı sandala atıp ..."şarkısı kıvamında delikanlı coşkusuyla Moda Kadınlar Hamamı önüne demir atmış. Rum kızlarıyla evcilik oynamış. Sandal sefaları akşamlarında Deniz Kulübü'nden gelen müzik ruhunun gıdası olmuş.
Rol modeli Mösyö Matalon'u Moda Deniz ve Lozan Kulüpleri briç dersleri özelinde anlatırken dönemin yüksek sosyete yaşamının karikatürünü ustalıkla çiziveriyor.
Kitap kapak fotoğrafındaki tramplenden jumping jack çekmişliğim olduğundan bana çok hitap etti o ayrı ama siz de okurken İstanbul'un en MODA semti özelinde dönemsel toplum değerleri arasında nostaljik anlar yaşayacaksınız. Neler anlatmıyor neler; Yıllardır ninelerimizin dilek adadıklarını sandığımız Moda'nın Koço'nun altındaki gizemli Aya Ekaterini'de aşka yer olmadığını öğreniyoruz. Meğerse burası Telli Baba'ya benzemez aşka dair hiçbir dilek tutmazmış.
Anneannemin Mektep Sokak'taki kâgir evi betonlaştırılırken geçici oturduğumuz Cem Sokağın adını ilk Türk karikatürcülerinden Cemil Cem'den aldığını ve bugün evinin cafe olduğunu yeni öğrendim.
Kitabın son sayfalarına gelirken Modalı olmanın ayrıcalık olduğunun ayırdına varıyoruz. Ünlü laf Moda için katmerli doğrudur. Hani nasıl derler "Modalı olmak üstüne siner insanın." Moda'lı her şeyin farkındadır.
Günümüze çıkarım yapacak olursak;
Modalıyı asla kandıramazsınız.
Moda'yı abartmıyorum bütün zamanların en Modalısı, kitapta yaşamından klipler okuduğumuz Haldun Taner bugün yazabilse böyle güzel, epik anlatırdı. Keşke Ömür ağabey (Göksel) Moda'da yaşadıklarını notalara dökse de şarkısını da dinlesek Moda'nın...
(Moda Sevgilim "Yeniden"/ İzel Rozental / Kırmızı Kedi Yayınevi)
--------
Görücü Usulü Ölmemek!..
Ölüme inanırız da, beklemeyiz.
Bedene bütün belirtiler iner de, konduramayız.
"Allah'tan umut kesilmez" avutması, yaşama tutunmanın kaçınılmazlığıdır.
Yaş 81...
Lütfedilen bir ömrün kıyıcığına vardı.
Geriye ne kaldı, belli mi?...
Belli...
Az kaldı.
Tek sevincim, giderken bir mikroba değil, doğanın mutlakiyeti ecele yenilmek.
Artık sıramızı savmak için ağaçlara, kurtlara, kuşlara, sevenlere, kızanlara hadi eyvallah diyeceğiz.
Bu anıların yayınlanması sonrasında zaman elverirse, gideceğimiz son yeri ve dostlarla son buluşmayı da kendimce nakışlayacağım.
Ölümüm de yaşadığım gibi olsun.
Varacağımız yeri önceden bilmek, yani görücü usulü ölmemek. Hacı Bektaş'ta İlhan Selçuk, Turhan Selçuk dostların yattıkları yerde, düşündüğümce önceden yapılmış bir mezar... Öyle şatafat, görkem değil, yalın sade bir son mekan...
Ve nerede ölürsek, son yolculuğa, dostlarımızın zamanları uyarsa, elleri ne kadar değerse, bir veda beraberliği...
Kimse ölümüme üzülmesin.
Hele sevenlerim hiç ağlamasınlar isterim.
Dostlarım, yol boyu ansınlar beni. Ve gömü işim bitince, dönerken saz ustalarının eşliğinde, Hacı Bektaş'ta gönüllerince bir akşam yemeği yesinler.
Uyarına gelirse toprağa bıraktıkları yerde, mezarımın başında flütlü, kemanlı, gitarlı minik bir dinleti olsun.
Hüzün dağılsın.
Hüzün sıvaşmasın dostlarıma.
Ve ben ola ki duyarım o konseri...
Üstümü örten toprağın içindeki tüm canlılar ve dahi komşularım duyarlar.
"Hoş geldin!" derler. "Hoş geldik!" deriz.
***
Vasiyet gibi değil mi?. Biraz öyle.. Ama işin aslı.. Bunlar Tanju Cılızoğlu'nun son kitabı "İyi Yaşadım"ın son sözleri..
Tanju Cılızoğlu benim en yakın dostlarımın başında geliyordu Ankara yıllarında..
O zaman "Gazeteler, gazete" yapardı. O zaman iç ve dış siyasetin merkezi Ankara'da müthiş gazeteciler barındıran Ankara büroları vardı..
Bir süre ayni çatı altında çalıştığımız Tanju en önde gelenlerdendi. O zamanki Eşi Seçkin de (Selvi) sanat yazarı gazeteciydi.
Ailecek bir arada olurduk çoğu geceler, iş sonrası da öyle..
Başlık sizi yanıltmasın, beni yanılttığı gibi.. Tanju "Güzel Yaşadım" başlığı altında yaşam öyküsünü değil, o yılların Ankara ve Türkiyesi'ni anlatıyor.
Gazeteci bakışı ile bir yakın tarih kitabı demek daha doğru..
Gazeteci bakışı, tarihin çok kolay, çok lezzetli, hatta iştahla okunmasını sağlıyor.
"Gelecek kuşaklar dünü öğrenmek isterlerse onlara kaynak bırakıyorum" deyişi ondan..
Ayrıca tüm İletişim Fakültesi öğrencileri için de bir kaynak, mesleki açıdan.. Orada gazeteciliğimizin de yakın ama bugün unutulan tarihi var.
Ellerine, yüreğine sağlık Tanju..
***
Piyasadan bulamadım ben.. İnternet üzerinden temin ettim.
Meraklısı tıklasın, benim gibi..
www.tarihcikitabevi.com

---------
ANLA
Akıllı derler aldır
Deli derler aldırma
Derler'i öngörürsen
Yok bakarlar adama
Derler'i songörürsen
Deli derler adama
Sen derler misin, ya da
Deyen misin, de bana
Özdemir Asaf
---------
Pazar Neşesi
Bu hafta Pazar Neşesi'ni bir okurdan seçtim.. Neşeden fazla düşünce içeriyor, sonunda tebessümü ile.. Gönderen Ahmet Ercankaya'ya teşekkürlerimle..
***
Tanrı dünyaya gönderdiği ilk elçisine sandık verir ve der ki..
"Bu sandığı sana emanet ediyorum ama sakın ola ki içini açıp bakmayasın.." "Tamam" der elçi..
Aradan zaman geçer ve elçiyi bir merak sarar..
"Acaba sandıkta ne var?" İçi içini kemirir. Sonunda dayanamaz ve sandığı azıcık aralayıp içine bakmak ister ama daha kapağı aralarken bir sarı ve bir mavi güvercin uçuverir.
Elçi, içerdeki Beyaz Güvercin de uçmak üzereyken son hamleyle kapağı kapatır ve Tanrının huzuruna çıkar. İşlediği günahın farkındadır, mahcuptur.
Tanrı seslenir..
"Kaçırdığın o sarı güvercin insanoğlu için sonsuza dek yaşamdı yani 'Ölümsüzlük'tü.
Mavi güvercin ise sonsuza dek mutluluk yani 'Barış'tı." "Peki Yüce Tanrım" der elçi..
"İçerde kalan beyaz güvercin nedir?
Tanrı cevap verir..
"O sonsuza dek 'Umut'tur!.." Umutlarınızın uçup gitmemesi dileğiyle ,,

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.