Magazin yazarları!..
En çok rahatsız eden, tartışılan türleri paparazziler dahil yanlarında oldum..
Genel alandaki özel yaşamın haber olduğunu savundum, hep..
Ama fena halde kızdığım bir yanları var..
Fotoğrafı çekip altına haber uydurmaları.. Hele fotoğraftaki şu veya bu sebeple kızdıkları biriyse, ille de aleyhine haber üretmeleri..
Hafta içinde, Bodrum'daki bir konser dolayısı ile verilen Yüksek Sosyetik Konser her gazeteye nerdeyse yarım sayfa haber oldu. Güzel.. Güzel de birisinde Serdar Bilgili ile Nazlı Çelik'in tek tek çekilmiş resimlerinin altında "Eski karı koca bir araya gelmemeye çok dikkat ettiler" diye yazıyordu.. Hemen arkasından elime aldığım gazetede ise, Bilgili ile Çelik sarmaş dolaştı ve "İkili karşılaşınca öpüşerek kucaklaştılar ve sohbet ettiler" haberi vardı.
Defne Samyeli.. Gazeteci üstelik. Kızı ile resmini çeken muhabirlere bağırıp çağırmış. Haber öyle.. Mesaj attım. "Sen de mi Brütüs" diye.. Aradı..
"Beni bunca yıldır tanırsın. Benden böyle bir tavır nasıl beklersin" dedi. Öyle bir olay yok. Röportaj istemişler. Defne vermemiş. Kızıp o haberi yapmışlar..
Kızıp, benzeri haberi de ülkenin en sevilen oyuncularından Mert Fırat için yapmışlardı.. Paparazzilere kızmış, bağırmış, öfke ile hesap isteyip mekanı terk etmiş..
İyi, güzel, tamam da, ertesi gün Mert'in açıklaması geldi..
"Yahu o mekanın sahibi benim. Nasıl öfke ile hesap isterim.."
Ötesini hesaplayın..
Bunları yapmayın sevgili arkadaşlarım.. Resminizi çekin ama altını da doğru yazın ki, sizi savunmaya devam edebileyim..
*****
Tebessüm
Bu yıl Galatasaraylı olduğuma ve de Galatasaray'ın Avrupa Kupalarında olmadığına fena halde sevindim.. Şaşmayın, sebebi var..
Dün Yaz Saatinin devam edeceği açıklandı. Bu, Beşiktaş'ın Şampiyonlar Ligi maçları 22.45, Fener'in Avrupa Ligi maçları 23.00'te başlayacak demek..
Ben mışıl mışıl uyurken, sabaha karşı yatağa girecekleri düşününce..
*****
Meraklısına iyi film!
Suikast filmini nihayet izledim.. 1972' de hayal meyal hatırladığım ilk çekimde Charles Bronson'un oynadığı rolde bu defa Jason Statham var..
Film başından sonuna onun kavga hünerlerini sergilemek üzerine kurulu.. Yani hani o Uzakdoğu dövüş filmleri vardı ya, onun gözleri çekik olmayanlara uyarlaması gibi..
Müthiş bir koreografi içinde akla gelmez şeyler yapıyor Statham, ama iyi yapıyor..
Film baştan sona kötü adamlar arasında geçiyor..,
Jason Statham, kötü adamlığı bırakmış, başka isimle Rio'ya yerleşmiş. Ama çocukluk arkadaşı iken şimdi baş düşmanı daha kötü bir adam onu buluyor. "Üç suikast işleyeceksin, ama üçüne de kaza süsü vereceksin" diyor. Elinde güçlü bir şantaj silahı var.. Jessica Alba.. Öldürülecek adamlar, dünyayı paylaşmış dev mafya liderleri.. Biri Bulgaristan, biri Malezya, biri Avustralya'da..
Yani izlerken bir de dünya turu yapıyorsunuz, Rio'dan başlayarak. Hemen hepsi gördüğüm yerler olduğu için bende anılar da yarattı tabii.. Aksiyon, gerilim, heyecan, dövüş filmlerine meraklı olanlar için birebir!.
*****
Sevdiğim Laflar
"Çölü güzel yapan şey, bir yerlerde su kuyusu saklıyor olmasıdır."
Saint Antoine de Exupery (Teşekkürler Mehmet)
*****
Helal olsun Aziz Yıldırım!..
İstanbul Valisi, deplasman yasağının kaldırılmadığını açıkladı. Haberi okuduğum zaman, aklımdan geçen cümleydi, başlıkta okuduğunuz..
"Helal olsun Aziz Yıldırım'a" dedim içimden..
Devletten güçlü olduğunu bir kez daha kanıtladığı için..
Bu ülkede, insanların Anayasa Teminatı altındaki insanca yaşama haklarına kısıtlama getiren Deplasman Yasağı'nın 1 numaralı sorumlusu odur çünkü..
Türkiye'de spor, her çeşidi ile Galatasaray ve Fenerbahçe rekabeti ile başlayıp gelişirken, hepimizin daha beş yaşında ezberlediği slogan da doğmuştu..
"Ezeli rakip, ebedi dost!."
Aziz Yıldırım, bu slogandaki "Rakip ve dost" sözcüklerini kaldırıp, yerlerine "Düşman" sözcüğünü koyan adamdır. Spora "Düşman" sözcüğünü ısrarla ve inatla telaffuz ederek sokmuş ve iş düşmanlığa dönünce, "Deplasman yasağı" gibi utanç verici bir karar alınmıştır.
Utanç verici!..
Çünkü en önde Aziz Yıldırım ve giderek onun arkasında kalmak istemeyen öbür başkanların tahrikleri ve besledikleri holiganları sayesinde çıkan olaylar yüzünden, "Sporsever" olmaktan başka günahı olmayan iyi insanlar da maç izleyemez hale geldiler..
Bir babanın biri Fenerli, öteki Galatasaraylı iki çocuğunu alıp maça gitme keyfi yasaklandı.
Devlet, toplasanız, en fazla birer otobüslük bu holiganlarla baş edemeyeceğini resmen ilan etti, "Yasak" kararı ile.. Yenikapı'da hem de ülkenin kaderi olacak kadar kritik günlerde, milyonlarca insanı toplayabilme gücündeki devlet "Ben 40 bin kişinin güvenliğini temin edemem" dedi.
Yasak yıllar yılı, özellikle İl Spor Güvenlik Başkanı Valilerin kararları ile sürdürüldü.
Biz bu köşede "Spor dostluk, kardeşliktir. Üç beş hayvanı kontrol edemeyiz, diye bu ruhu öldürmeyin" dedik. Tek başımıza dedik. Ne bir başka yazar, ne bir başka gazete yanımızda yer almadı. Aslında "Hıncal'ın" değil, "Halkın" yanında olacaklardı. Düşünmediler bile..
Geçen yıl, hele Passolig icat edilince, elektronik biletler, vatandaş kimlik numaraları ile satılır olunca, tribünlere her koltuğu gören kameralar yerleştirilince, yani "Hayvan"ın anında tespiti ve derdest edilip, sırf uygarca spor izleme hakkımızı sağlamak için çıkarılan yeni 6222 Sayılı Sporda Şiddetin Önlenmesi Yasası ile ağır cezalara çarptırılması mümkün olunca umutlandık.. "Yasak" anlamsız hale gelmişti çünkü. Toptan cezaya gerek kalmamıştı. Artık sadece suçlu, hem de ağır cezalanacaktı.
"Hadi artık, bitsin" yazılarımızı arttırdık. İl Güvenlik Başkanı Valilerin elinde özür kalmamıştı çünkü.. Yani biz öyle sandık.
O zamanki İstanbul valisi "Deplasman yasağı kararını biz almadık. Kulüpler istediler. Biz de onlara uyuyoruz" dedi. Bu yazın ortasında, 15 Temmuz sonrası doğan o müthiş, "Birlik, beraberlik ve kardeşlik" havasında Kulüpler Birliği toplandı ve ardından Birlik Başkanı Göksel Gümüşdağ açıkladı.
"Deplasman yasağı kalktı!."
Valinin son özürü de bitmişti.
Mutlu olmamıza fırsat kalmadan olaylar başladı..
Önce Konya'da iki otobüs dolusu hayvanlar bıçaklı olaylar çıkardılar. Sonra statta Galatasaraylı oldukları söylenen süper hayvanlar, yakılması yasak meşalelerle hem de Muslera'nın kalesini iki defa bombalayıp maçı durdurdular.
Peki, bunlar olurken "Devlet" nerdeydi?.
Stada girmesi yasak meşaleler, Konya Polisi tarafından kontrol edilen kapılardan nasıl geçmişti?. Ya o içi yanıcı gaz dolu metal borular, bomba olsaydı, yüzlerce kişi ölseydi?.
İlk meşaleler atılırken gaflet içindeki polis, ikinciye niye engel olamamıştı?.
Bütün bunların hesabı Konya valisi ve Emniyet Müdüründen sorulmalıydı.
Olayların tümü kamerada kayıtlı olduğu için, o bir otobüs hayvan toplanmalı ve 6222 ve de yaşadığımız günler dikkate alınarak "Terörle işbirliği" suçlarından, mahkemeye verilmelilerdi. İlan edilen Ohal yasası Konya Valisine büyük yetkiler veriyordu.
Ama, bir otobüs dolusu hayvan stadı ve maçı ekran başında izleyen ülkeyi cehenneme çevirirken, o Vali ve O Emniyet Müdürü ve de o Savcılar görevlerini yapmadılar..
Kaç kişi yakalandı, kaç kişi mahkemeye verildi, kaç kişi tutuklandı, duyan oldu mu?.
Yani, 6222'ye rağmen, Ohal yasasına rağmen o hayvanların yaptıkları, görevini yapmayan devlet görevlileri yüzünden yanlarına kar kaldı.
Şimdi artık o ve başka hayvanları durdurmak mümkün mü?. İbret olacak ceza verilmezse, ki cezanın sebebi, hukukta "Suçun bedelini ödetmek"ten önce, "Önleyici olmak"tır.
O zaman yazdım.. "İç İşleri Bakanlığı Konya'ya müfettiş göndermeli.. O meşalelerin içeri nasıl girdiğini, sokanlar, yakanlar, sahaya atanlar hakkında hangi işlemlerin yapıldığını soruşturmalı ve sonucu halka açıklamalı. Kusurlu görülen kamu görevlileri hakkında işlem yapılmalı" dedim. Tek satır cevap gelmedi hiç bir taraftan..
Ama "Deplasman yasağı kalktı" diyen Göksel Gümüşdağ'dan hafif bir geri dönüş geldi.. "Biz temenni kararı aldık" diye..
Ve hafta içinde "Yasak kalkmadı" diyen İstanbul Valisi açıkladı ki, Kulüpler Birliği'nin aldığı bu "Temenni" kararı bile valiliğe resmen ulaştırılmamış..
Tabii bu kadar değil.. "Helal olsun Aziz"i atlamayalım..
"15 Temmuz Birlik Beraberlik Kardeşlik havası"nı Konya'da iki otobüs dolusu hayvan bulandırır ve cezasız kalırken, bir başka darbe de Aziz Yıldırım'dan geldi. Yıldırım yaptığı fevkalade tahrik edici bir televizyon tezgahında, başta Galatasaray, tüm rakip camiaları fena halde suçladı ve tahrik etti. Cevaplar gelince ortalık iyice karıştı. Federasyon Aziz'i de, yanıt verenleri de Ceza Kuruluna sevk etti. Kurul, Aziz'e 120 gün ceza verdi. Ben "Cumhuriyet savcıları nerde?. Bu konuşmalar 6222'ye aykırıdır. Tahriktir" dedim. Yanılmışım, değilmiş. Savcılar ses çıkarmazken Tahkim Kurulu 120 günlük cezayı alay eder gibi 45 güne indirdi.
Oysa, bu Aziz Yıldırım'ın aldığı kaçıncı "Hiçbir işe yaramayan" cezaydı?. Ceza hukukunda "Tekerrür" ağırlaştırma sebebiyken, eylem ve söylemleri yüzünden kaçıncı kez ceza aldığını benim bile unuttuğum şahsın cezası üstelik indirilmişti.
Böylece ortam iyice gerildi, iyice gerginleşti.
Yüzbinlerce "İyi" seyircinin yaşadığı İstanbul'un Valisi'ne de, o "İyi Seyirci"yi cezalandırmak düştü.
Bir yanda holiganlar, öte yanda başkanlar, yöneticiler yangına körükle gidecek, öte yanda valileri, polisleri, savcıları ile devlet görevini yapmayacak, sonunda cezayı iyi insanlar çekecek.
"Birleştirici" spor bizde ayrımcılığı ve ötekileştirmeyi teşvik ve tahrike devam edecek..
Yazıklar olsun!.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)