"Murat" dediğim Murat Usanmaz.. 2 binli yıllara girerken, Sevgili dostum, kardeşim, zamanın Genel Müdürü Yücel Yener'in davetiyle TRT'ye gelmiş, o zaman var olan Sanat ve Kültür Kanalı TRT 2'ye Tele Pazar adıyla bir canlı program yapmaya başlamıştık. Hemen hiçbir kanalda yer almayan Kültür ve Sanat etkinliklerini ve TRT dahil hiçbir kanalda sözü edilmeyen futbol dışı sporlarda olanları, haftalık haberler, söyleşiler, videolarla anlatmak, araları da canlı konuklarla eğlenceli hale getirmek üzerineydi işimiz..
Dışardan yönetici olarak titizliğini iyi bildiğim Ünal'ı aldım yanıma.. Kurum içinden de, muhasebe kadrosunda bulunan Remzi'yi.. O Remzi (Başlıcan) şimdi, en çok izlediğim kanal TRT Müzik'i yönetiyor.
Geri kalan kadronun hemen hepsi gençlerden oluşuyordu. İçerden, dışardan gençler..
O ekipten kimler çıktı kimler?. Şimdi bakıyorum da hemen hepsi bir şekilde üne kavuşmuşlar..
Mesela, deneyimli Ali Kocatepe'nin yanında yer alan genç sunucumuz, Nehir Erdoğan.. Hayatında ilk defa kamera karşısına geçiyordu, bir İşletme Fakültesi öğrencisiyken..
Günümüzün ünlü Komedyenlerinden Yavuz Seçkin'i, can dostum, kardeşim ağabeyi Coşkun tavsiye etmişti bana.. "Bir gör" dedi.. Bir provaya çağırdık. Ünal da, ben de bayıldık. Hemen aldık kadroya.. Sonra onlar da benim köşemde yazdıkları Duvar yazıları ile üne kavuşan müthiş mizah ikilisi Hakan ile Utku'nın yazdığı skeçlerde harikalar yarattı Yavuz!.
Programın en neşeli bölümlerinden birini Uğurkan Erez yapıyordu. Her hafta bir markanın moda defilesi.. 10 dakikalık.. Programın bütçesinin tümü, kabak çekirdeği parası. Kimseye bir şey veremiyoruz ki.. Uğurkan, gençleri, yenileri getirirdi hep, manken olarak.. Hepsi ünlü oldular. Star oldular..
İddia ediyorum, hiçbir program bu kadar yıldız çıkarmamıştır. Ferhat Göçer'i Türkiye Tele Pazar'la tanıdı. O söylerken telefon eden bir TRT Yönetim Kurulu üyesi bir müzik profesörü kulağıma "Kimlere, neler söyletiyorsunuz. Bu kurumdan sorumlu olduğum için utanıyorum" diye bağırıyordu. "Çabuk alın onu ekrandan.."
Aldırmadım bile..
Başarının sırrı basitti. Gençlere inanmak, işi, yetkiyi, sorumluluğu gençlere vermek, kenarda yol gösterici ağabey olarak durmak ve eleştirmek.. M. Ali Ağabey (Kışlalı) bizi böyle yetiştirmişti. Ayni metodu uyguladım ben de..
Perşembe günü bir toplantı yapar, haftanın akışına son şekli verirdi, Ünal'ın başkanlığında genç ekip. Ona katılmazdım bile, yapılacakları etkilememek için.. Pazar yayın yapılır, salı günleri tekrar toplanırdık. Orada işte, sazı elime alır, yapılan her şeyi ve herkesi eleştirirdim, satır satır. Hak edenleri alkışlayarak, yanlışları da acımasızca söyleyerek ve neyi, nasıl yapmamız gerektiğini bıkmadan, usanmadan anlatarak..
"İhtiyar anılara dalınca, nasıl geveze oluyor" değil mi?.
Oysa topu topu bir cümle edecektim..
"Bu Murat, 2000'li yıllarda yaptığım hayatımın en keyifli televizyon işlerinden Tele Pazar'ın canlı müzik yapan orkestrasının gitarcısı bir gençti işte" diyecektim o kadar... "Liseyi yeni bitirmiş.. Konservatuara girme peşindeydi."
Canlı Orkestra o programın canıydı aslında.. Alaturka, alafranga, hiç bir sanatçıya playback izni vermedik Tele Pazar'da.. Hatası, sevabı ile söylenen her şarkı canlıydı.. Ağız açıp kapama değil. Remzi, seçtiğimiz konukları bulup getirmekle sorumluydu ve daveti yaparken vazgeçilmez şartı söylerdi..
"Canlı söyleyeceksiniz ama.. Playback yok.. Kabul ediyorsanız buyrun.."
Hemen hepsi de ettiler zaten. Orkestrayı Ukrayna asıllı, dünya tatlısı ve hemen her sazı çalan ve üfleyen Yuri kurmuştu. Kolay iş değil, herkese ve her şeye eşlik etmek. Yuri ve arkadaşları başardı bunu..
Murat o ekibin en sempati toplayanlarından biriydi ve gitarıyla harikalar yaratıyordu..
Yücel Yener TRT Genel Müdürlüğünden ayrılınca, Tele Pazar'ı bitirdim ben de.. Herkes yoluna gitti.. Dediğim gibi, çoğu da zirvelere çıktı. Hemen hepsine, orada burada rastlıyordum. Sarılışıyor, o günleri yad ediyorduk ama Murat'tan haber alamıyordum pek..
Ta ki Evin Hocamın Boğaziçi Albert Long Hall Konser programında ismini ve resmini görene kadar..
"Akdenizin İki Yakasından" adını taşıyordu, benim vaz geçilmez çarşamba akşamı etkinliğim..
Bir Gitar İkilisiydi çalanlar.
Flamenko gitarda Javier Carmona Rodriguez ve Klasik Gitarda Murat Usanmaz..
Çarşamba bir başka heyecanla koştum Boğaziçi'ne.. Bir başka evlat daha neler olmuş görmek için..
Neler olmamış ki.. 2001'de İstanbul Üniversitesi Konservatuvarına girmiş. 2005'te Paris'in ünlü Ecole Normale de Musique'ne. Sonra Almanya, Yunanistan Ustalık Sınıfları. Sonra İspanya, flamenko okulları ve Paris'te klasik gitar yarışmasında gelen ilk ödül.. Sonra Çin'den Finlandiya'ya dünyanın dört bir yanında konserler..
Cemal Reşit Rey'in Gitar Konçertosunu dünyada yorumlayan ilk Türk gitarist olma.. "Bach'tan Paco'ya Gitar" adlı solo gitar albümü..
Bir konser için gidip aşık olduğu Sevilla'ya yerleşme.. Orada Endülüs Müziğine derinlemesine dalma.. Ve müthiş proje.. Endülüs ve Anadolu ezgilerini özümleyen kendi müziğini yaratma..
Adını da kendi koymuş, türün.. "Anatolucia!. Anadolu ve Endulucia sözcüklerinden türetilmiş..
Öyle inanmış ki projeye, bu müziği yapmak üzere "Flamenco de Anatolucia" adlı bir de gurup kurmuş, Türk ve İspanyol müzisyenlerinden, bu müziği dünyaya yayacak albümler ve turneler için..
***
Enfes bir program yaptı, Javier/ Murat ikilisi.. Sakin, insanın içine akan iki gitarı dinlemek ne kadar iyi geldi, hele son günlerde huzura hasret içime ve kulaklarıma..
Murat, nerelere götürmüş gitarını.. Nasıl keyifle, nasıl gururla dinledim onu.. Kaptanzade Ali Rifat Bey'in "Efem" türküsüne, caz, flamenko karışık bir düzenleme yapmış ki, olmaz böyle şey, gerçekten.. Anatolucia bu işte..
..Ve tabii iki gitar bir araya gelir de konser neyle biter?.
İsaac Albeniz ve Asturias tabii..
Albeniz, dünyaca ünlü İspanyol piyanist ve besteci.. "İspanyol" dikkat buyrun.. Adının önünde başka memleket, bölge, etnik isim, sıfat duydunuz mu bugüne dek..
Oysa babası Bask, Annesi Katalan, Albeniz'in.. Yani bugünkü İspanya'nın iki ayrılıkçı gurubundan ailesi.. Ama İspanyol oluyor, sonunda işte..
Albeniz, annesi köylü.. Güneyde yaşamış. Ama bu dünyanın her yerinde ezber bilinen melodisi, Asturias, babası taraflarının. Kuzeyin melodisi..
Asturias nerde, nasıl çalınırsa çalınsın, salon yıkılır.. Ben bu melodiya, bizim ev ve bahçe partilerinde Doğan Canku'dan dinleyerek aşık olmuştum.. Dado da nasıl yaşatırdı Asturias'ı..
Bu defa iki gitarla, muhteşem oldu.. İyi ki de oldu.. İkili sahneye bir daha döndü..
Murat "Söz ve müziği bana ait bir parçayı çalacağız, ben söyleyeceğim.. Sözlerine dikkat edin lütfen.. 'Sanki bugün için, bugünün Türkiyesi ve bugünün bizleri için yazılmış gibi' diyeceksiniz" dedi.. Ekledi gülerek "Sesim de fena değildir, merak etmeyin.."
..Ve "Acı" adlı, enfes parça doldurdu, Albert Long Hall'ün o tarihi, o efsane ortamını..
Müziği burdan size vermeme imkan yok..
Ama sözleri.. Gerçekten de tam bugün, benim ülkemi, benim insanımı ve benim insanımın duygularına anlatan sözlerini sunabilirim..
Buyrun!..
Ruhun erir
Gözlerin kilitlenir
Sahte bir gülüş
Gönlün gizlenir
Renkler solgun
Kalbin çok yorgun
Her yer düğün
Dertlerin kördüğüm
Ah,
Yıkılır dünyan
Çıkış yok gibi
Gölgeler sarmış gibi
Bir bakmışsın
Meltem esmiş
Değişmiş her şey
Burcunda aşk tazelenmiş
Hüzün ve mutluluk, matem ve acılar
Gölgeler, ışıklar, düşler ve yolcular
Söyle sen sürmüş mü acılar
Sonsuza kadar
Yarına odaklan unut sen geçmişi
Acıdan ders çıkar, kapat o çemberi
Yağmurdan sonra bak
Ne güzel kokuyor toprak
Artık yeter
Acı ve keder
Düşmek değil
Mesele kalkabilmek
Artık yeter
Bu kadar hüzün ve keder
Her bahar gelir
Çiçekler açmak ister
Yeter...
***
Yeter tabii Murat, yeter!.. "Dağlarına bahar gelmiş memleketimin" demişti, Ahmed Arif ağabeyim, ta ne zamanlar.. O zaman çiçekler açardı baharlarda.. Bitsin bu öfke.. Kin.. Nefret.. Kan..
Bahar geliyor.. Çiçekler açmak istiyor..
Bırakın açsınlar!..
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.