"
Sabaha karşı Beyrut göründü...
Kıbrıs açıklarında ılık bir bahar havası başladı; etrafa olgun ve hoş bir koku, yeni kesilmiş geçkince bir karpuz kokusu yayıldı.
Güvertede yataklarını yan yana serdikleri Şamlı yolcu bu rayihanın denize
Trablus'taki portakal bahçelerinden sindiğini söylüyordu; ağaçlar çiçekte imiş..."
***
İlk basımı 1941'de yapılan ve başyapıt niteliği taşıyan
"Sürgün" romanı yukarıdaki satırlarla başlar...
Kereste yüklü köhne şilep denizden Beyrut'a doğru yaklaşmaya başlar ve sonrası kokular, tatlar, hayaller ve hayal kırıklıklarıyla gelir.
Malum, Refik Halit 1922'de 150'liklerle birlikte yurtdışına çıkarılmıştı.
Romanın başkahramanlarından Hilmi Bey de yazarımız gibi sürgündür ve hâli şöyle anlatılır:
"Memleketinden hudud harici edilen yüzbaşı mütekaidi Hilmi Efendi cennet gibi bir yere gittiğini biliyordu."
***
Eh, artık Refik Halit Karay'ın Beyrut'undan söz etmenin zamanı geldi, değil mi?
Edebiyatla kendimizi aldatalım diye değil elbette...
Biraz da
uyduruk devletlerin cehenneminden başka yöne bakalım;
mesela bölge insanının gündelik
hayatının geçmişini bilelim diye...
Yerim yine sözümü tamamlamaya yetmeyecek ama olur ya, aklınızda bulunur, bir gün bu kitabı ve ötekileri alır okursunuz...
Bu notu düşmek için bahsediyorum Sürgün'den...
***
Hilmi Efendi hem İstanbul'daki kızı Seher'in hasretiyle yanmaktadır hem de yeni bir hayatın hayallerini kurmaktadır...
"Lübnan köylerinde, üç odalı, yeni yapı, tertemiz, ferah bir ev;
parmaklıklarına yaseminler sarılmış, sundurmasına çamların dalları uzanmış; hem gölge, hem ışık içinde, hem serin, hem ılık bahçesinde bir kilim seriliyor, otururken başından aşağı turunç çiçekleri dökülüyor ve ciğerlerine denizin iştah açan havası doluyor.
İstanbul'un Adalar'ı gibi, küçülen, büyüyen, uzanıp kabaran, silinip yaklaşan Beyrut! Ve evin içinde, elinin altında Seher ..."
***
Bilenler bilir,
Refik Halit anlatımı demek, kokular, tatlar, renkler demektir.
Hilmi Efendi'nin Cebel'den şehre (Beyrut'a) indiği akşamı tasvir ettiği şu satırlara bayılırım...
"
Akdeniz kıyılarındaki karmakarışık milletlerle dolu büyük limanlara özgü, çürük yemiş gibi ağırlığı artmış, geçkin kokulu sımsıcak bir gece... Havada
çoğu defa, birbirine karışarak dar
sokakların kirli imbiğinde alkolleşmiş
bir amonyak ve mazot kokusu dolaşır."