İki yanı ağaçlıklı yola girdim ve öylece bakakaldım...
Asfaltın üzeri baştan aşağı kızıla çalan sarı renkte hazan yapraklarıyla doluydu...
Hayranlık ve hüzünle eğildim...
Uzanıp yapraklardan birini elime aldım.
Ortası mandalina rengindeydi; kenarları alev alev yanıyordu; öylesine bir kızıl...
Parmaklarımın arasına almamla ufalanması bir oldu.
"Hayat güzelse ölüm çirkindir" diyen modern zihin tam bu noktada durup sarsılır işte!
Güzel bir ölüme inanan ve durup seyreden kaldı mı, pek emin değilim artık.
Nihayetine birkaç foto çekilir, Instagram'a koyulur, altına havalı iki laf edilir ve yürüyüp gidilir...
Hepsi o kadar...
Lakin bu sefer baktım, baktım, baktım...
***
Şu sıralar çok sevdiğim ve sık sık geçtiğim bir cadde var ki, o da böyle...
Kavacık'tan rengârenk ağaçların arasından kıvrılarak geçerek Kanlıca koyuna inen yokuştan söz ediyorum...
Bir ağaç hâlâ yeşil, hemen yanındaki sapsarı, ötesindeki kıpkızıl...
Aşağıda yalıların hemen önünde Boğaz'ın melankolik suları akıyor.
Bir iki haftaya bu renkler gidecek; görkemli dallar çırılçıplak hâlde baharı beklemeye başlayacak...
Vedaya çok az kaldı.
***
Biliyorsunuzdur, eskiden çok yazardım bunları...
Okurlardan benzer yerler ve güzellikler hakkında öneriler gelirdi; şu yola da git, bu sokağa da bak diye...
Şimdi farklı...
Belki çoğunluk "Gündem bu kadar doluyken bu laflara ne gerek var" diyecek...
***
Mahallede eş dostla sohbet ederken dikkatimi çekiyor.
Her yaş ve baştan hepimizin ortak noktası şu: Sosyal ve geleneksel medya bahsetmiyorsa, iş ve tatil dönemlerini ilgilendirmiyorsa mevsimler gelmiş gitmiş, pek umursamıyoruz.
Yaz mevsimi var tabii...
Çünkü "tatil" fotoğrafları diye bir şey var sosyal medyada...
Gerilimli mutluluk gösterileri ve yutkunarak bakanlar...
Bir de kış var...
O da daha çok ruhumuzun kışı...
Dokuz ay falan sürüyor.
***
Bu satırları yazdıktan az sonra sonbaharın son demlerine bakmak için uzun yol yapacağım...
Ne olacağını da söyleyeyim...
Her derenin kıyısına, her ağacın altına şimdi pek moda olan "tiny house" kondurulmuş olmasına isyan edeceğim.
***
NOT DEFTERİ
Gelecek doymak bilmeyen bugün tarafından yutularak yok oluyor. Geleceği, sanki önümüze sunulan çok seçeneklerden biriymiş gibi bugüne ekledik. (J. G. BALLARD / Çarpışma)