Singapur'a doğru ilerleyen
yolcu vapuru öğle sıcağında ağır ağır
Malakka Boğazı'ndan geçiyor...
Ortalık sessiz...
Bütün yolcular dağ başındaki bir sanatoryumda öğle uykusuna yatmış gibiler...
Bir tek romanın anlatıcısı sergüzeşt beyefendiyle Nilgün uyanıklar, güvertede şezlonglara uzanmışlar...
"
Gözlerimi yumdum. Nilgün'ün yanımda bulunması huzur verdiği için, bunu güneşin aydınlığından korumak istiyorum. Loş şeyler
düşünüyorum. Bir İstanbul çocuğu,
dünyanın neresinde yaşamış olursa
olsun, hep İstanbul'unu düşünür. Niçin Paris'in, Londra'nın, Berlin'in yeraltı dehlizleri değil de, bizim boysuz, tek delikten ibaret
Galata Tüneli gözümün önüne geliyor şimdi? Katran mıdır, zift midir, işte o kokuyu ve gölgede soğumuş hava cereyanını hissediyorum..."
***
Şimdi diyeceksiniz ki...
Nereden geldik Refik Halit'e ve onun enfes romanı Nilgün'e?
Hani pazar günleri Tolstoy'un, Dostoyevski'nin hayat hikâyelerine göz atıyorduk?
Şöyle...
Geçen gün baktım, DM kutumda bir mesaj...
Yeni kuşaktan çok değer verdiğim bir öykücü olan
Betül Nurata yazmış:
"Haşmet Abi, Nilgün romanını okuyordum, aklıma sen geldin, selam vereyim istedim." Bir zamanlar ne çok yazmıştım bu roman üzerine, Betül de hatırlıyor tabii.
Nilgün'ün 1974 basımını aldım; bilmem kaçıncı defa, sayfalarını karıştırmaya başladım...
Çok memnunum.
Tamam, biliyorum!
Bizzat romanın yazarı Refik Halit Karay
"Hafif bir roman" diyor ama benim için (biraz mübalağa etmeme izin verin lütfen!) bir tür
"Savaş ve Barış"tır.
***
Bir tefrika romanı Nilgün...
İlk olarak 1950'de yayınlanmaya başlamış.
O yüzden bazı yerleri sakız gibi uzuyor ama nasıl güzel bir tadı var...
Sürgünde bir Osmanlı prensesi olan Nilgün ile romanın anlatıcısı orta yaşlı erkeğin tanışma, ayrılma, buluşma hikâyeleri ve çevrelerinde şekillenen dünyanın hâli...
Roman üzerine bir çalışma kaleme alan Recep Çelik'e katılıyorum:
Hafif olan Nilgün değil, anlatıcı beyefendi. (Refik Halit mi desek acaba?)
***
Bana romanın
tasvirleri yeter!
Bazı sayfalara işaretler düşmüşüm bu yüzden...
Mesela...
"Isabella pansiyonuna baktım. Nil'in odasındaki açık pencereyi örten tüller ikindi üzeri çıkan rüzgârla hafif hafif kımıldıyorlar. Ilık bir meltemle dolup kabaran yaz perdeleri!"
Haftaya kaldığım yerden devam etsem mi, ne dersiniz?