Kıyaslamalar büyüler bizi...
Hele
içinde sosyal sınıf farklarına dair iç gıcıklayıcı unsurlar varsa, etkilenir, sarsılırız.
Biliyorsunuz, beş zengin denizaltıda macera ararken öldü; bütün dünya anbean onları konuşuyor. Ama aynı zaman dilimi içerisinde içindeki 700 küsur mülteciyle batan tekneyle pek ilgilenen olmadı.
Günlerdir bununla meşgulüz.
Mesela Instagram'da böyle bir kıyaslamayla anında ve kolay biçimde hem başkalarının hem de kendi gözümüzde
"insan" oluveriyoruz,
"protesto" ediyoruz,
"duyarlı biri" seviyesine yükseliyoruz.
Peki tek olay batan mülteci teknesi olsaydı?..
Bugüne kadar hep öyle oldu; sessiz sedasız öldü insanlar.
Her günümüz öyle geçti.
Yalan mı?
Garibanlar ölüp gidiyordu işte, o kadar!
Sonra beş zenginin ölümü, mültecilerin felaketine karşı kayıtsızlığımızı gözümüze sokuverdi.
Bakalım, bu
"farkındalığımız" ne kadar sürecek?
***
Midilli'ye gidenler mesela...
Kıyıdan içeride bir vadi arasına saklanmış can yeleği yığınını merak edip görmeye gidiyorlar mı?
Yüzlerce can yeleği...
On küsur yıldır Ege'yi geçmek isterken soğuk suda donmuş sığınmacılardan kalan eşyalar ve can yelekleri...
Ama ahtapot salatalı, zeytinyağlı dolmalı, uzolu sofralarda kimin aklına gelir ki!
Belki Tony Gatlif'in
"Aman Doktor" adlı filmini izlerseniz, orada karşılaşıp sarsılırsınız.
***
Geçen gün bir arkadaşımla eski yazlar üzerine laflıyoruz.
Mesela, senenin 6 ayını Ege'de geçirdiğim yıllarım var ve canım sıkıldığında güzel anılarımı geri çağırıyorum.
Ama daha sonraki gidişlerim aynı duyguyu taşımıyor sanki!
Arkadaşım müthiş bir şey söyledi:
"O yıllar Instagram'ın olmadığı zamanlardı."
Ah!
Bize şimdi ne kadar uzak geliyor o zamanlar.
Uzak ve güzel.
İçimizde saklılar.
***
Tanınmış bir ihracatçı, ekonomi kanallarından birine çıkmış;
"sürdürülebilir ekonomi" istiyor.
Neymiş o?
Ağzından baklayı çıkarıyor;
"İhracatçının rekabet edebilmesi için euro'nun 30 lira seviyesinde olması iyidir" diyor.
Asgari ücrete yapılan zamdan da şikâyet ediyor. İşini sürdürebilmesi için
asgari ücretin 8700 lirayı geçmemesi gerekiyormuş.
Sonuçta ne oluyor?
TV'yi izlemeyi sürdüremiyorum...
***
Kemal Tahir
"aptalca mutluluğu" severdi.
Neden? Çünkü hesapsız kitapsız ve umuda, hayallere dayanmadan gelen mutluluktu bu...
Kaldı mı öylesi?